Ülkesini değiştirmenin zor olduğunu gören bu sefer de yaşadığı kenti değiştirmeyi düşünen fakat yaşadığı kenti de değiştiremeyen bir adam ailesini değiştirmek ister. Fakat bunu da yapamaz. Çünkü henüz kendisi değişmemiştir.
ünyayı değiştirmenin çok zor olduğunu gören, bu yüzden ülkesini değiştirmeye karar veren, Ülkesini değiştirmenin zor olduğunu gören bu seferde yaşadığı kenti değiştirmeyi düşünen fakat yaşadığı kenti de değiştiremeyen bir adam ailesini değiştirmek ister. Fakat bunu da yapamaz.
Çünkü henüz kendisi değişmemiştir.
O yüzden işe sondan değil ilk baştan başlamak gerekiyor. Şuan için tek değiştirebileceğimiz şeyin kendimiz olduğu gerçeği anlamamız gerekiyor. Eğer ilk başta kendimizin değişiminin gerektiğine inansa idik ailemizi etkileyebilirdik. Biz ve ailemiz kentimizi, kentin etkisi tüm insanımızı değiştirirdi. Ve o zaman dünyayı değiştirecek bir umudumuz olurdu.
O halde ilk hareket zamanını anlamak önemli. İş işten geçtikten sonra zaman geri dönmüyor. Hayat içerisinde O kadar çok şeyler ile muhatap oluyoruz ki sıra bir türlü kendimize gelmiyor.
Zaten takıldığımız yer, çoğu zaman kendimiz iz ve genellikle kendimizi tanıma ile ilgili sıkıntılar yaşıyoruz. Madem söz konusu sıkıntı kendimizi değiştirmekten geçiyor o halde önce kendimizi doğru bir şekilde tanımamız gerekiyor.
7-Nefse ve ona “bir düzen içinde biçim verene”, 8-Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). 9-Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. 10-Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi)
Ayette sözü edilen nefs Arapçada ‘’insanın kendisi’’ anlamına geliyor. Kelime manası olarak ise ‘’benlik’’manasını ifade ediyor. İşte nefs bizim ‘ben’imiz yani kendimiz oluyor. Dışarıda yapıp ettiğimiz olumlu ya da olumsuz her şey bu ‘ben’imizde olup bitenle alakalı dışa yansıyan şeylerdir. Yani kendimizde (nefsimizde) olan savaşı kazanmamız, arınmamız ve kurtuluşumuz anlamına geliyor. Bu bir zaferdir ve beden ülkemizin artık kendi kontrolümüze geçtiğini gösterir. Ayette anlatılan nefsimizin iki yönlü olduğudur. Yani bize kötülükten sakınmamızı söyleyen bir taraf ve bir de kötülük işlememizi söyleyen bir diğer taraf… ‘’Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).’’ Sınır tanımaz günah ve kötülüğü emreden ve ondan sakınmayı ilham eden iki yönümüz mevcut. Sınır tanımaz kötülükten arınan, temizlenen kişi felah bulacaktır. Yıkıma uğrayan kişi ise isyan eden, bozulmalara uğrayıp fucurdan yana tercihte bulunanlar kimselerdir. O halde değişimin yasalarının yanlışlığının kaybettiğimiz şeyleri nerede arayacağımızla ilgili bilgilerin yanlışlığı ile ilgili olduğunu anlamış olduk. İlk olarak bulmamız gereken kişi biziz yani kendimiziz bu şeyde kendi içimizde. Fakat biz işe hep başka yerlere bakarak başlıyoruz. Kendi dışımızda her şeyle ilgili oluyoruz. Halbu ki Rabbimiz kurtuluşumuzun, kendi içimizdeki (‘ben’imizdeki) sınır tanımaz günah ve kötülükten sakınmamızda olduğunu söylüyor. İçimizde kötülüğün olduğuna inanmalıyız. Çünkü bu kötülükten temizlenmemizin tek yolu içimizdeki kötülüğün varlığını kabul etmemiz ve Allah’ın gösterdiği şekilde ondan sakınmamızdır. İşte bu, kişinin kendisini tanımak için attığı ilk adımdır. Ayette geçtiği üzere nefsini örten yani onun kötülüğünü temizleyip dışarı atamayan, içinde tutan kişi yıkıma uğrayacaktır. Ancak bu kötülüğü kabul eden, kendinde bir sorun olduğunu anlayıp doğru teşhis koyan ve böylelikle onu içinden uzaklaştıran ise kurtuluşa erecektir. Yani böylelikle kişi öncelikle kendisini değiştirecektir ki bu değimin başkalarına da tesiri olabilsin.
Öyleyse ilk adımımızın kendimizi gerçek manada tanımak olduğu bilgisini aklımızdan çıkarmayalım. Bu kendimizi vahyi doğrular ile değiştirir iken hata yapmamamızı da sağlayacaktır. Tabii ki, bu da tepeden inme değil, ilk dönem ahlaki ilkelerle, bedeni duygularımızdan, aklı kalpten ayırmayarak gerçekleştirilen bir çalışma olmalıdır. Fakat bu amaç edinilen noktada yürümek için, azık alınmadan çıkılan bir yolculuğa dönüşürse, bize ait olmayan aklımıza ve bize ait olmayan kalbimize hitap edilmiş olacaktır. Zaten sınanarak hayatın gerçekleriyle karşılaştığımızda, söylenilen sözlerin bizlere ait olmadığı anlaşılacaktır. Çünkü söylenilen sözler onları yaşamış olanların kötü bir taklidinden başka bir şey değildir. Bu şekilde bir anlayış aynı hatalar üzerinde ısrarcı olan dilimizi dizginlememize yardımcı olacaktır. Unutmayalım ki sorunlar ‘ben’imizde(nefsimizde) olan kötülüğü kabul etmememizle başlar. Bunu kabule yanaşmaz isek bizlere sunulan vahyi doğrulara kulak tıkarız. Hatalarımızı herkes görebiliyorken bizler göremeyebiliriz. Bu durumda ya tekrardan hatamızı anlayıp kendimizin değişmesi gerektiğine ikna olacağız ya da sürekli itiraz eden, vahye muhalif bir dilin sahipleri durumuna düşeceğiz. Tercih bizim ama iyi düşünmek lazım. Kendimizi değiştirememiş iken toplumumuzun karşısına çıkmak bazen biz kendimizde görme sekte bizi gülünç durumlara düşürebilir.
Zaten şu günlerde yaşadığımız geri dönüşlerde hep bu ilk dönemlerimizdeki kendimizle ilgili yanlış anlayışlarımızla alakalıdır. Ortamın gerektirdiği etkilenmişlikle bazı şeyleri savunuyor olduğumuz şeyler ortam farklılaşıp güç dengeleri değişince yine farklı savunulara dönüşüyor. Yani hala ve hala beden ülkemizde galip olan bir taraf yok. Dışa bakan yönümüzde sürekli değişip duruyor.
İnşallah bu mücadelemiz bir an önce bir sonuca ulaşır. Yoksa Müslümanlar kendi elleri ile dünya da ki yıkımın sorumluları durumuna düşecekler. Birbirlerine karşı kin ve öfkeleri kalıcı hale gelecek. Böylelikle son yıllarda kendi topraklarımızda başkaları tarafından yönetilen kurulan savaş sahnelerinin oyuncuları olmaya devam edeceğiz. Bu süreçte öncelikle kendimiz üzerinde köklü etkiler bırakarak insanımızı bu girdabın içine girmekten alıkoymalıyız.
Özellikle de gençlerimizi…
İnşallah Allah mazlumların yardımcısıdır. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Selam ve dua ile…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *