Darbe

Darbe

Türkiye’de askerî darbeler, Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin kurumsal olarak ya da bazı subayların kendi başlarına inisiyatif alarak sivil yönetime yaptığı müdahalelerdir. Yakın tarihe baktığımızda Türkiye 1950 yılındaki demokratik seçimlerle çok partili hayata geçiş yapmış. Bizler biraz daha genç bir kuşak olduğumuzdan bu günleri pek hatırlamıyoruz. Genelde olay şöyle gerçekleşmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, iç güvenliğin tehdit altında olduğunu ifade

Türkiye’de askerî darbeler, Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin kurumsal olarak ya da bazı subayların kendi başlarına inisiyatif alarak sivil yönetime yaptığı müdahalelerdir.

Yakın tarihe baktığımızda Türkiye 1950 yılındaki demokratik seçimlerle çok partili hayata geçiş yapmış. Bizler biraz daha genç bir kuşak olduğumuzdan bu günleri pek hatırlamıyoruz. Genelde olay şöyle gerçekleşmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, iç güvenliğin tehdit altında olduğunu ifade ederek bazen de bizlerinde şahit olduğu gibi Refahyol hükümeti döneminde bazı yasaların geçmesini engellemek ya da geçirmeye zorlayarak, bazen de Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerini istifaya zorlayarak postmodern anlamda bir darbe kalkışması olarak gerçekleşmiştir. Geçmişte darbeler direk hükümeti devirerek de gerçekleşmiştir. Ve demokratik sivil yönetime müdahale edilmiştir. Bu darbe ve muhtıralar bazen emir komuta zinciri içinde (12 Eylül Darbesi gibi); bazen de emir komuta zinciri dışında sadece bir grup subay tarafından ( 27 Mayıs Darbesi gibi) planlanmış ve icra edilmiştir.

“TSK 1960 ve 1980 yıllarında iki kez yönetime el koymuş, 1971 ve 1997 yıllarında ise hükümeti istifaya zorlamıştır.

2007 yılından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bazı muvazzaf ve emekli mensupları, darbe planı ve ülkeyi kontrol atına almak amaçlı kaos planlarına ilişkin davalarla ilgili olarak yargılanmaya başlanmıştır. Bu davalar arasında Sarıkız, Ay ışığı, Yakamoz ve Eldiven darbe teşebbüsü iddiaları, Balyoz darbe planı, İrticayla Mücadele Eylem Planı, Ergenekon davaları, 12 Eylül Darbesi ve 28 Şubat Süreci davaları bulunmaktadır. Bu davalar çerçevesinde 200’den fazla TSK mensubu tutuklu olarak yargılanmıştır.

Yapılan yargılamalar sonucunda, Sarıkız, Ay ışığı, Yakamoz, Eldiven, Balyoz, Ergenekon, davaları TSK’ya kurulan bir kumpas olduğu, sahte delillerle ordunun yetkin durumunun bozulmasının amaçlandığı ortaya çıkartılmış, soruşturmaları başlatan tüm savcılar hakkında davalar açılmış ve meslekten men edilmişlerdir.”1

Meslekten men edilenler olsa da bu kumpası kurduğu söylenen Fethullahçı örgüt bu günlerde (ki her şey onlara işaret ediyor) sivillerinde öldürüldüğü büyük bir askeri kalkışma gerçekleştirmiştir. Savcı ve hakimlerden tutuklananların daha önce ağırlıklı olarak Ergenekon şike davası balyoz gibi o dönemin önemli darbe davalarına baktıkları anlaşılıyor. Yani iş epey karışık bir hal almış durumda.

Her kim kiminle iktidar savaşına girmiş olursa olsun sonuçta gerçek olan sivil insanların öldürüldüğü gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ve daha da fazlası olabilirdi ki tüm bunlar olmadan süreç bitti. Fethullah Gülen örgütü ile ilgili geçmişte oldukça fazla eleştirilerimiz olmuştu ve hala da olmaktadır. O günlerde gelen eleştiriler Müslümanlar arasına nifak soktuğumuz şeklinde idi. Fakat şu günlerde olağan üstü şartların oluşturduğu dönemde haksız uygulamaların olmaması yönündeki itidalli yaklaşımımız aynı çevre tarafından olayları olumluyoruz gibi algılanmakta yine itirazlar gelmektedir. Müslümanlar asla böylesi kalkışmaları onaylamazlar. Bizim dost ve düşmanlığımızı, kırılganlığımızı belirleyen en temel ölçü Allah’ın sözleridir. Buna da hiç kimsenin itirazı söz konusu olamaz. Şunu da görüyoruz ki tepkisel duruşlar anlıktır fikri bir alt yapısı da yoktur.

Kanal 7 Televizyonu’nda konuşan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin olarak “FETÖ’ye mensup olmayan bazı isimler de bu işin içerisinde. TSK içerisinde başka gruplar var onlar da darbeye destek vermiş durumdalar ve işin içindeler” demiş.

Fethullah Gülen örgütünün gücünün abartıldığını söylenebilir. Arkasında ki asıl güçler göz ardı edilmemeli. Fethullah Gülen’in her zaman çizdiği yol küresel ve yerel ölçekte güçlü gördüğü kuvvetin arkasında durarak iş tutmasıdır.

Bunu darbeden hemen sonra bazı devlet yöneticileri zaten dile getirmişti.

Habertürk yayınına katılan Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, “Darbenin arkasında Amerika var. Oradan yayınlanan birkaç dergi, bir kaç aydır faaliyette bulunuyordu” dediği gibi Amerikan büyükelçiliklerinin bulunduğu tüm ülkelerde bu geçerli bir olasılıktır. Çünkü bazı darbe olaylarını aradan yıllar geçtikten sonra Amerikan yönetimleri de itiraf ediyorlar. Bu yerli örgütte böylesi küresel güçlerin taşeron yapısını oluşturduğu görülmektedir. Zaten bu örgüt yıllarca dış ülkelerde okulları vasıtası ile Amerikan gizli servisine istihbarat toplamış bir yapıdır. Bir zamanlar Rusya’nın bu örgütün okullarını kapatma gerekçesi de zaten bu sebep tendi. O yıllar Türkçe olimpiyatlarının yapıldığı yabancı çocuklara Türkçe şarkılar söylettirildiği ve tüm devlet erkânının gözyaşları ile bu nameleri dinlediği dönemlerdi. Ve uyarılar bu kesimler tarafında pek inandırıcı bulunmadı.

Neyse ki olan oldu ve bu kalkışma bir şekilde birçok vatandaşımızın kanları pahasına önlenmiş oldu. Şimdi aşağı yukarı bu örgütün tek başına olmadığı darbe girişiminin bunları da aşan uzantılarının olduğunu yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. Eğer yine tek boyutlu değerlendirilmeler yapılırsa ve eski hatalara düşülürse ilerde aynı sorunlar ile karşılaşılması da kaçınılmaz olacaktır. Birkaç devlet yöneticisinin olayın farkında olarak seslendirdikleri dış bağlantılar sözü ısrarla araştırılmalıdır. Çünkü bu konular ile ilgiliden haberler gelmektedir.

Yine Yenişafak’ta yayınlanan haberde ismi verilmeyen bir haber kaynağından İki ay önce emekli olan ISAF Komutanı General John F. Campbell’ın darbe ile ilgili etkin rol oynadığı darbeye destek amacıyla Nijerya’da bulunan UBA Bank şubesinden CIA aracılığı ile ciddi para akışı sağlandığı bilgisinin verildiği söyleniyor. Aynı kaynak ayrıca, darbeye kadar olan süreçte kullanılan haberleşme kanallarına dair de önemli bilgiler vermiş.

UBA BANK’tan gelen paralar cuntacılara verilmiş. 15 Temmuz’a giden süreçte Nijerya merkezli United Bank of Africa (UBA), 6 aylık para trafiğinin üssü olmuş. Nijerya’dan Türkiye’ye para transferi, CIA tarafından oluşturulan bir ekip tarafından yürütülmüş. Cuntacıları darbeye ikna sürecinde yüklü miktarda transfer gerçekleştirilmiş. Türkiye’ye gönderilen para, ülke içinde 80 kişilik özel ekibe ait farklı banka hesaplarına havale edilmiş. Ve CIA’in oluşturduğu özel ekip üyelerince çekilen para, varacağı son adrese, yani cuntacılara elden teslim edilmiş. Doğu ve Güneydoğu’da bazı tanınmış isimler bu faaliyette etkin görev alırken, iç ve batı Anadolu’da ise FETÖ çete mensupları kullanılmış. Yani çok yönlü bir birliktelik mevcut.

Ayrıca adı geçen Amerikalı General tarafından İncirlik’teki masada subaylar tek tek fişleniyor. 2015 yılının ikinci yarısından itibaren FETÖ lideri Fethullah Gülen’e bağlı subayların desteği ile İncirlik’te oluşturulan tetkik merkezinde, emrinde asker olan tüm birimlerin haritası çıkarılıyor ve tek tek eğilimleri, kişilikleri, kökenleri konusunda ‘istişareler’ yapılıyor. En küçük bir karakol komutanından başlanarak tüm birimler üzerinde çalışma yürütülüyor. Karakol, birlik, bölük, alay, tugay, tümen, kolordu ve ordu içerisinde emrinde asker bulunduran ve asker üzerinde aktif etkisi olan komuta kademesinde görevli isimler yakın markaja alınıyor.

Daha önceleri de Rusya’nın bu örgüt ile ilgili açıklamaları oluyordu ve benzer bir açıklamayı Duma Eğitim Komisyonu Başkanı Vyaçeslav Nikonov yapmış.

Rusya parlamentosu alt kanadı Duma Milletvekili ve Duma Eğitim Komisyonu Başkanı Vyaçeslav Nikonov (Vayaslav Nikonaf), darbe girişiminde Amerika’nın parmak izi olduğunu söylemiş.

Darbe girişiminin tartışıldığı Rus devlet televizyonu Rossiya 1’deki bir programda konuşan Nikonov, Bu darbe girişiminde Amerikan izi var demiş.

Nikanov, Erdoğan’ın Putin ile barıştıktan sonra Batı tarafından dışlandığını da sözlerine eklemiş.

Yine Nikonov açıklamasında Gülen’in CIA için çalıştığının bilinen bir gerçek olduğunu bu nedenle Amerika tarafından Türkiye’ye iade edilmeyeceğini belirtiyor.

Tüm bu haberlerden anladığımız kadarı ile darbe girişiminin sadece tek bir unsuru işaret etmediği birçok unsurun birbirleri ile ortak noktalarda bulaşarak darbe girişiminde bulunduğu anlaşılıyor. Tabi bunların hepsi yorum ve anlayabildiklerimiz. Doğru olmama ihtimalleri de var. Kesin doğruluklarını kanıtlayacak durumda da değiliz. En doğrusunu Allah bilir.

Gelelim meydanları dolduran kalabalıklara. Şu anda meydanları dolduran kalabalıklar tabi ki inandıkları değerlerini savunacaklar. Fakat bunu faklı düşünen farklı inanan kimseleri tehdit ederek yapmamalılar. Bu günler olağan üstü günlerdir ve herkes itidalli olmak zorundadır. Düşünce özgürlüğü herkesçe savunulan, değer bulan bir şeyse buna herkes riayet etmeli. Ve birbirlerimize böylesi günlerde de tahammüllü olmalıyız. Burası hepimizin yaşadığı, yurt edindiği topraklardır ve bizim memleketimizdir. Elbette oluşa gelen saldırılar karşısında yaşadığımız beldelerimizi hepimiz koruyacağız. Fakat aynı inanç bağlamında aynı şeyleri savunmak zorunda değiliz. Bizlere Allah’ın koyduğu emir ve yasaklar vardır ve bizler bu inanç sisteminin bağlıları olan Müslümanlarız. Herkes buna da saygı duymak zorundadır. O yüzden de sistem anlamında yönetim anlamında hatalar var ise bizler bu hataları zafiyetleri her daim dile getireceğiz bunları dile getiriyoruz, eleştirel bir dil kullanıyoruz diye de darbeci olmuş aynı mana da düşünmüş olmuyoruz. İslam davası her şeyin üstünde bir davadır. Bu konular pazarlığa açık değildir.

Demokrasi denilen sisteminde kendi içinde açmazları eleştiriye tabi tutulacak yönleri bulunmaktadır. Eleştirilemez bir sistem değildir. Bizlerin inançları da gizli saklı anlatılacak bir inanç değildir. İslam toplum için vardır ve bizim değerlerimizde topluma değer katacaktır.

O yüzden Akif Emre’nin dediği gibi;

“-Yapılan her çalışma mutlaka şeffaf, açık, mesajı net olmalı. Toplum içinde konuşulamayan hiçbir şey kapalı devre konuşulmamalı

-Her toplumsal faaliyet denetlenebilir, hesap verebilir açıklıkta bir yapılanma içinde gerçekleşmelidir. İllegalite, sanılanın aksine birtakım istihbarat güçlerinin denetimine girmekle sonuçlanır.

-Açık olmayan hareketler, illegal örgütlenme biçimleri, bu toprakların ortak değerlerinden beslenen bir çalışma için en büyük tehdittir. Yeraltına girerek, gizlenerek yapılan çalışmalar hareketi toplumdan soyutlar. Toplumdan soyutlanmış hareketlerin marjinalleşmekten başka seçeneği kalmaz.

-Her toplumsal hareketin liderliği, aldığı karar ve yönetim şeklinden dolayı hesap verebilir olmalıdır. Kutsanmış, Mesihi liderlikler inşa etmek tabi olanları meczuplaştırır, hareketi de kült haline dönüştürür.

-Türkiye’de ana akım İslami faaliyetlerin en büyük farkı, kültleşmiş farklı grupların gizli kapaklı çalışma tarzlarının aksine açık ve denetlenebilir olmasıdır. Bu sebeple tüm darbelerin muhatabı olmasına rağmen yeniden filizlenmesini bilmiştir.

-Ana akım İslami hareketler siyasetten kaçmaz, siyasi hedefleri de vardır. Bunu açıkça deklere eder ve bunun imkânlarını da meşru yollardan gerçekleştirmeye çalışırlar.

-Mesiyanik hareketler gizli amaç ve eylemleri nedeniyle şizofrenik hareketlerdir. Ne liderlikleri, ne organizasyonları ne de hedefleri açık, net ve denetlenebilir değildir.”

Umarım Müslümanlar gizli kapaklı işler çevirmeyi bırakıp inançlarını daha görünür hale getirebilirler. Düşüncelerini de saklama gereği duymazlar. Tabi her yeni dönemde oluşan şartlardan dolayı savuna geldikleri düşüncelerini terk edenler olacaktır. Allah bizlerin ayaklarını sabit kılsın bu tür dönüşümlere uğratmasın inşallah. Umarım çok fazla mağduriyetler yaşanmaz ve bu olağandışı durumdan birileri haksız üstünlük sağlamaya kalkmaz. İleri ki günlerde bizleri nelerin beklediğini hep birlikte göreceğiz. İnşallah iyi günler iyi şeyler görürüz.

Selam ve dua ile…

Kaynaklar

1 Vikipedi, özgür ansiklopedi

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *