Kaplumbağa önünden geçen kırkayağı durdurarak ona sorar., Yürüyeceğin zaman önce hangi ayağınla adım atıyorsun? Bu soru karşısında şaşıran kırkayak., Dur, düşüneyim!., demiş. Başlamış düşünmeye!… Düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş ve böylece düşünür kalmış!. İlk önce hangi ayağıyla adım atacağını ve nasıl yürüyeceğini derin derin düşünen, ancak yürüyemeyen bir düşünür!.. Bize gelen bilgilerden anlıyoruz ki vahyin ilk muhatapların
Kaplumbağa önünden geçen kırkayağı durdurarak ona sorar.,
Yürüyeceğin zaman önce hangi ayağınla adım atıyorsun?
Bu soru karşısında şaşıran kırkayak.,
Dur, düşüneyim!., demiş. Başlamış düşünmeye!…
Düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş ve böylece düşünür kalmış!.
İlk önce hangi ayağıyla adım atacağını ve nasıl yürüyeceğini derin derin düşünen,
ancak yürüyemeyen bir düşünür!..
Bize gelen bilgilerden anlıyoruz ki vahyin ilk muhatapların bu tarz bir düşünme biçimi yok. Benzese benzese bu kırkayak vahiyle muhatap olan bizlere çok benziyordur. Çünkü bizlerin Müslüman olma hasebiyle yerine getireceğimiz gayet tabi davranışlarımız dahi, bizlerin gündeminde bir tartışma meselesi olmaktadır. Kıssayı duyunca belki gülüyoruzdur belki hoşumuza da gidiyordur fakat biz işte o kırkayağa çok benziyoruz. Kırkayağımızla yürümeye öyle alışmışız ki yapmamız gereken tek bir sorumluluk hatırlatıldığında saatlerce belki bir ömür düşünmeye başlıyoruz. Oysa örnek aldığımız ashap İslami yükümlülükleri konusunda felsefi tartışmalara girmeden, bu davranışları doğal olarak hemen yerine getiren Müslümanlardı. Bu yükümlülükleri yerine getirmeyenlere, karşı bir duruş sergileyenlere de Müslüman muamelesi yapılmıyordu. Zaten okuduğumuz kitap bizleri “ işittik ve itaat ettik” deyiniz diye uyarıyor. Fakat bizler işittiğimiz Allah’ın emirlerini sürekli düşünüyor, mütalaa ediyor ve erteliyoruz. Ömrümüz yeter, işimiz gücümüz, sosyal konumumuz ve ülkemizin yasaları da el verirse itaat etmeye razı olacağız gibi bir durum söz konusu.
Demek ki kırk aykırı düşünce ile yaşamımızı sürdürdüğümüz bu düşüncelerimizin doğruluğunu da hiç sorgulayamıyoruz. Belki günün birinde bir kardeşimiz yapıp ettiğimiz bu davranışlarımızın sebeplerini sorduğunda bizlerde yine düşünmeye başlayacağız. Ama yine hiçbir şey yapmadan, oturuyorken düşüneceğiz. Bu hareketsiz duruşumuzun sebepleri ne? İnandığımız değerler uğruna neden gayret göstermeyi göze alamıyoruz? Sözü duyuyor doğruluğunu kabul ediyor, öteki dünyada ki başka bir yaşama inanıyor fakat bunu hak edecek yürüyüşü bir türlü gerçekleştiremiyoruz. Ayaklarımız birbirine dolaşıyor.
Bu şaşkınlık ilk kez gerçek manada İslami davete muhatap olanlarda daha da fazla gözüküyor. Allah’ın ayetlerinin kendisi için ne manaya geldiğini anlatmaya başladığınızda hiçbir cevap vermeden öylece bekliyor. Ölçüyor, biçiyor, değerlendiriyor ve surat asıp hiçbir şey söylemeden yandaş arkadaşlarının yanına gidiyor.
Ne diyelim inşallah tüm düşünen kardeşlerimiz düşünürken aynı zamanda yürümeyi de öğrenir. Bu yürüyüş için eğer ayaklarımızın birbirine dolaşmasını istemiyorsak düşüncelerimiz ile aldığımız vahyi bilgiler arasında fark olmamalıdır. Düşüncelerimizi vahyi doğrulara eşitlememiz gerekir. Çünkü düşüncelerimizde oluşan çok ufak sapmaların yaşantımızdaki açıları çok fazla olacaktır.
Tüm bu düşünsel bekleyişlerimizi belki de zor olan yokuşa yürümeyi deneyerek kırabiliriz. Denemek, göze almak bizleri bu kirlilikten arındırabilir. Bu konuda kendimize güvenmeyi de öğrenmeliyiz.
Şunu asla unutmayalım ki; “Hayatta meydana gelen gölgelerden çoğu, kendimizin güneşimizi kapatmasından ileri gelir.” (Ralph W.Emerson!)
Öyle ise “Etrafınızı bulanık görmeyelim. Eşyaları, insanları ve olayları net bir şekilde seçelim, büyük bir gürültünün ortasında yaşıyorsak unutmayalım ki bu gürültüyü çıkaran, bizlerin korkuları, kararsızlığı, kendimize olan güvensizliğimizdir. Korku içinde kaçar isek insan güçsüzdür, koştukça dizlerimizin dermanının kesildiğini görürüz. Fazla kaçamadan gücünü tamamen kaybetmiş olan bacaklarımızın üzerine çöküp teslim oluruz. Çünkü o an kendimizin yönetimini tamamen kaybetmişizdir. Hâlbuki kovalayan koştukça güçlenir, kaçanı mutlaka yakalar. Yeter ki korku içinde olmayalım, yani kovalıyor gibi yapmayalım.’’ (R. Ş. Apuhan)
İnşallah yerlere düştüğümüz bu günlerimizde daha bir güçlü kalkmayı öğreneceğiz. Bunun için yapmamız gereken şey sahici, net davranışlara sahip olmaktır. İçimiz ve dışımız bir olsun, yapmacık hareketlerimizi de bir an önce bırakalım. İnşallah Allah her daim gerçek müminlerin yardımcısıdır. Yeter ki Allah’ı hissedelim her daim hatırlayalım.
Selam ve dua ile…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *