Bizlerin belki de güç ile sorunları var. İktidar olmaya hazır bir görüntü vermiyoruz. Fakat güçlüler karşısında eğilmeye de gerek yok.
Bundan 30-40 yıl önce kadar, üniversitede okumanın büyük forsunun olduğu dönemlerde, Anadolu’dan bir genç üniversitede okuyormuş. Yaz tatilinde köyüne gelmiş. Dedesine, “Dede beni bu gece yaylaya götür de seninle çadırda yatalım” demiş. Dede bu torununu, hem de üniversite okuyan torununu kırar mı hiç. Almışlar çadırı gitmişler yaylaya kurup yatmışlar. Gece bir vakit olmuş, dede torununu “Kalk, kalk” diye uyandırmış. Genç uyanmış. “Ne oldu dede?” diye sormuş. Dede, “Ne görüyorsun?” diye sormuş torununa, torun, “Milyonlarca yıldız görüyorum dede” demiş. Dede, “Bu sana ne ifade ediyor” diye sorunca, torun birden havalara girmiş, kendini ispatlayacak ya, üniversite okuyor üstelik. Başlamış torun dedesine izah etmeye: “Dede şimdi bu durumu kozmolojik olarak açıklamaya çalışırsak, gökyüzündeki milyonlarca yıldız, galaksiyi oluşturur, galaksiler, samanyolunu, bunla beraber……” torun kendini dedeye ispat telaşındayken, dede çakmış toruna tokadı. “Ne vuruyorsun dede yaaaa…” Dede çıkışmış torununa: “Len salak, çadırı çalmışlar görmüyor musun?
Böyle ne de çok İslami değerlerimizi elimizden alıp gittiler. Gizlenen şeyi göremedik hiç farkına varamadık. Çünkü hep yıldızları seyrettik hep rol yaptık işin aslına hiç odaklanamadık. Aslında bu üzerimize örtülü İslam’ın koruyuculuğu birileri tarafından üzerimizden alınınca çokta çabuk kabullendik yeni örtümüzü yeni kelimelerimizi. Öyle görünüyor ki zahmetsiz olan, bedeli olmayan şeyler daha kolayımıza geliyor. Bir şeylerimizi kaybetmek rahatımızı bozmak istemiyoruz. Çünkü İslam’ın aslı kimi zaman bedel ödememizi gerektirecek bir mesaja sahip. Büyük bir çoğunluk bizimle ama bizimle birlikte değil. Belki bir gün karar verecekler o zaman azınlıklar çoğunluk olacak. Fakat bu süreçteki bizlerin etkileri önemli ne yaptığımız önemli bunu önemsemeliyiz.
Bu günler de mazlumlar, güçsüzler her zamankinden daha zor şartlardalar…
“Şüphesiz bir gün zalimler mazlumların önünde diz çökecektir. Mazlumun zalimlerden öcünü aldığı gün şüphesiz zalimlerin mazlumlara zulmünden daha çetin bir gün olacaktır.” (Hz Ali)
Bizler öteki dünyaya inanıyoruz. Hayatlarımız dirilişimiz olacaktır. Fakat zafer anımızda ki tavırlarımızı belirlemekte zorlanıyoruz. İktidar ve güç sahibi olduğumuz günlerdeki doğru tavırları sergilemek Müslümanlara yapılan onca işkenceye haksızlıklara rağmen sergiledikleri tavırdan daha zor oluyor. Bunu günümüzde de görüyoruz.
Kardeşliklerimiz bile böyle…
Baskı ve zulümlerin olduğu bir ortamda kardeşlik bilincimiz İslam’ın öngördüğü ilkelere bağlı yürüyor iken rahat ve serbest bir dönemde kardeşler olmayı yürütemiyoruz.
İslami düşüncemizde de aynı sorunları yaşıyoruz. İslam‘ın bu topluma ne vaat ettiğini bile anlatmaktan çekiniyor kimi endişelere düşüyoruz.
Hal bu ki İslam’ın da yönetime, yönetmeye dair söyleyecekleri bir şeyler var. Peygamberin mucizelerini, evliyaların kerametlerini, Kur’anın metin mi yoksa direk Allah’ın sözleri mi olduğunu, ilk kaynağa gitmenin önemini, Mekke ile günümüz toplumunun farklılığını ve bazı Kur’ani hükümleri uygulamada sıkıntı yarattığını, kabir azabının olup olmadığını ilahiyatçılarımız yeterince anlatıyorlar. Fakat İslam’ın bu çağın despotlarına, zulüm edicilerine, zalimlerine söyleyecek sözleri de var. Adaletle yönetmeyi Müslümanlar da kendi inanç ilkelerine göre yapabilirler. Aslında Söz dinleyiciler olarak savunduğumuz söz edicilerimize biraz da bu soruları sormak gerekiyor acaba ne düşünüyorlar? İslam’da devleti, mülk konusunu, siyasal düşüncesini, idarecilerine verilecek ücretin sınırlarını, halktan alınan vergilerin İslam adına meşru olup olmadığını miktarının nasıl olacağını, devletin malının olup olmayacağını anlatsınlar. Bizde karşılaştıralım nasıl bir yerde yaşıyoruz nasıl bir düşüncenin adamıyız?.
Böyle devam ederde asıl olanı görmekte inat edersek hep başkalarının tarih sayfalarında bir yaprak olarak kalacağız.
Müslümanlar çok büyük bir yanlışın içerisine düşüyorlar. İslam’ın doğrularını anlatabilmek için başkalarının yanlışlarına hak tanıyorlar. Bu Ercüment Özkan’ın tabiri ile düpe düz hasımlarımıza rüşvet vermektir. Bu şekilde akidemizin iktidar olması söz konusu olamaz. Müslümanlar ne kimseden yana ne kimseye karşıdır. Tek derdi Yüce Allah’ın bize öğrettiği hak ve adaleti gözetmektir. Yani Müslümanlar Haktan yanadır ve bunun kimden geldiğinin de önemi yoktur. Batılında karşısındadır ki bunun da kimde geldiğinin bir önemi yoktur.
Bu yüzden yeryüzünde örnek bir duruş için bilgi edinme kadar dünya da gelişen olaylar karşısında bilinç sahibi de olmak gerekiyor. Olayları kavrayacak bir bilgi ve bilinç edinme telaşında olmalıyız. Müslümanlar bu yüzyılda hala takiyyeciliği bırakamadılar. Kendileri kabul etmeseler bile ikiyüzlülükleri de devam ediyor. Korkular var ve buna bir türlü çare bulunamıyor.
Unutmayalım ki ikiyüzlülük çıban gibidir. Hep içinde pislik biriktirir. O yüzden bizler bir şekilde İslam’ın pis dediği şeyleri kabulleniyoruz. Çünkü ikiyüzlü iken öyle olmadığımızı düşünüyoruz. Birileri bu çıbanla oynayınca da içimizdeki pisliğin görünmesinden rahatsızlık duyuyor olmadık yollar ile kendimizi savunmaya başlıyoruz. Çıbanla oynamakta pislik çıkarır. İkiyüzlülerin bu maskeleri düşürülmez ise içlerinde sakladıkları gizli gündemlerinden hiçbir zaman haberdar olamayacağız. Hazırlıklı olmak bu konuda bilinç kazanmak zorundayız. Bazılarının gözünde kötü gözükebiliriz ama bu kimselere rahatsızlık vermeye devam etmeliyiz ki patlasınlar ve gerçek yüzleri ile konuşmaya başlasınlar. Böylelikle belki daha az insan daha az zarar görür.
Bir başka konu ise her an yeni gibi duran aslından eskilerin tekrarı olan düşüncelerle karşılaşacak olmamızdır. Hatta bunlar gerçekten de bazılarımızın ilk kez duyduğu sözler olacaktır. İslam’a dair yeni bir yorum ile karşılaştığımızda sözü söyleyenlerin sözlerinin bitmesini beklemekte fayda var. Son sözlerini söylesinler daha isabetli değerlendirmeler yapabiliriz. Tekrarlar yapmaya başladıklarında bizlerin de söyleyecek sözleri oluşacaktır. Ve bunu da görüyoruz. İlk dönem doğru gibi görülen sözlerin, eleştiri ve yapıcı doğru tespitlerle ilgisi azalmakta yanlış oldukları görülmektedir. O yüzden sarf ettiğimiz sözleri tek doğru görmeyelim hatta tek doğru biz değiliz diyerek tek doğru söyleyenler bizlermiş gibi davranmaya devam etmeyelim. Asıl olan şey bellidir ki düşüncenin toplumda karşılık buluyor olması ve ürün vermesidir. Yoksa kısır düşünceler insanlara yol aldıramazlar.
Güçlüleri hesaba katarak düşüncelerini ortaya dolanarak koyan, seslerini kısan, iş kimi kimselerin inançlarını eleştirmek olunca hiç çekinmeden konuşan bazı kimselerin sözlerin de nereye varmak istediklerine de dikkat edelim. Her daim doğru gibi duran doğrularla bir yere varılmıyor dikkat edelim.
Bizlerin belki de güç ile sorunları var. İktidar olmaya hazır bir görüntü vermiyoruz. Fakat güçlüler karşısında eğilmeye de gerek yok.
Çünkü;
“Güç insanların inandığı yerde oturur. Bir hiledir, duvardaki bir gölgedir. Ve çok ufak bir adam çok büyük bir gölge oluşturabilir.” Bu da göstermektedir ki şuan çok ufak adamlara ihtiyaç var. Hatta çok ufak adımlarla bile çok büyük işler yapılabilir. Önce temelde ufak şeyleri başararak binamızı yükseltmeliyiz. Tabi bu ufak güçsüz adamların bu işe razı olması gerekiyor. Çünkü muhtaç kimseleri de İslam’ın yoluna davet etmek çok zor bir mesele haline geldi. Kaybedecek bir şeyleri olmasa da bu dünyaya zenginlerden daha fazla sıkıca sarılıyorlar. Günümüz dünyası hiçte Mekke’ye benzemiyor.
Gidilecek yola birazda korkaklar ile gidebiliriz. Korkmak aslında fıtri bir duygudur. Bazen bilinçli korkaklar güçlüyü gücü tanıdığı için korkarlar. Korkulara rağmen yol almaya razı olanlar ile yol yürünebilir.
İslami ilkeleri savunup bu yolda korkmadığını endişe duymadığını söyleyenler bir şey anlamıyorlar da olabilirler. Bu kimselerin sözlerini yaşanmışlık ile biraz tartmakta fayda var. Belki uzak durmamız gerekebilir. Şu anda korkarak, endişe duyarak yol alan arkadaşlara da ihtiyaç var.
Sözün sonu başkalarının tarih kitabında bir sayfa olmak istemiyor isek akidemizi iktidar yapmak zorundayız. Ve çok çalışmalıyız. Her an gökyüzüne bakıp durmak yerine elimizin altındaki değerlerimizin nasıl yok olup gittiğini anlamaya çalışalım. Bu işte dahili olan düşünceleri, kişileri tanıyalım. Kavram üretelim, başkalarının kelimelerini mağlup etmeye çalışalım. Mağlup olmuş iken de durup dinlenmeyelim tekrardan çalışalım ayağa kalkalım. İnşallah Allah bizlere bu güç ve kuvveti verebilir.
Selam ve dua ile…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *