Bakış açısı önemli. Eşyaya olaylara ne açıdan baktığınız çok önemli. O yüzden hayatımızda herkese göre göreceli birçok anlam mevcut. Böylesi bir düşünce kişileri anlamlandırmada bize doğru bir bakış açısı gösterebilir. En azından hemen kızmayıp muhatabımızı izleme ve anlama fırsatı yakalarız.
Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.
Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,
“insanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?”
“Evet!”
“Ne öğrendin peki?”
Oğlu cevap verdi,
“Şunu gördüm: bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar.”
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı.
Oğlu ekledi;
“Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!”
Bakış açısı önemli. Eşyaya olaylara ne açıdan baktığınız çok önemli. O yüzden hayatımızda herkese göre göreceli birçok anlam mevcut. Böylesi bir düşünce kişileri anlamlandırmada bize doğru bir bakış açısı gösterebilir. En azından hemen kızmayıp muhatabımızı izleme ve anlama fırsatı yakalarız.
Hele ki elde ettiği dünyaya dair kazanımları ile etrafına caka satan kimseler yok mu işte onlar fana halde yanılıyorlar. Çünkü o aşağıdan baktıkları birçok kimse belki de dünyayı bu hikâyede anlatılan şekli ile tarif ediyordur. Gökyüzündeki bütün yıldızların, akıp giden bütün derelerin, alabildiğine uzanan bütün bir ufkun kendilerine ait olduğunu düşünüyorlardır.
Belki tüm bunlar gerçek gibi algılanabilir belki kişiyi de mutlu edebilir. Fakat yaşadığımız dünya da artık tüm bunlarında sahipleri var.
Modern yaşam kendine sahip olmayı gerektiren metayı ele geçirenleri pek mutlu etmiyor gibi görünse de bu işten yoksun kimselerinde mutlu olduğu söylenemez. Çünkü böylesi şeylerin ne anlama geldiğini bilen fakirler yok ki asıl fakirliğin ne olduğunu başkalarına öğretebilsinler.
Başkaları tarafından yüzyıllardır üretilen değerleri hiç sorgulamadan tüketen bir toplum ile karşı karşıyayız. Hatta bu durum ailemize kadar sessiz sedasız bulaşmış durumda ve hep beraber bu havayı soluyoruz. Rahat bir hayat hayalleri konformizm ve olabildiğine kafamıza göre takılma, hazlarımızın peşinden koşma modern bir hayat ve işte çıkan sonuç postmodernizm.
Peki sonu ne bunların nereye kadar gidecek böyle?
Hayatlarımız üzerindeki bu etkiye ne ile kıracağız. Bizi hiç hissetmiyor olduğumuz halde yöneten, yönlendiren bu kavramlar kelimeler ne zaman hayatımızdan çıkacaklar.
Belki cevabı şöyledir; Ne zaman farkına varır bir bilinç oluşturur ne zaman zor olanı karşılamaya razı olursak. Yani ne zaman gerçek manada iman eder isek.
İnsanlar ellerine aldıkları kitaptaki metinlerden bir şeyler okuyorlar. Fakat okudukları bu şeyler hayatlarında hiçbir değişikliğe sebep olmuyor. Çünkü bu metinleri hayatlarını değiştirsinler kaydı ile okumuyorlar. Okudukları bu metinlerin harflerindeki sevabın peşindeler. Bilenlerimiz ise okudukları şeyleri öylesine biriktiriyor hiçbir zaman kullanmıyorlar. Fakat hayatlarımızı emanet ettiğimiz şeyler hep başkalarından geliyor. Onların istedikleri hayatı kendi dinlerimize karıştırarak yaşıyoruz. Bilenlerimiz içinde pek fazla bir şey değişmiyor.
Aslında şöyle yapmalıydık. Önlerimize getirilen kelimeleri okuduğumuz metinde geçen kelimeler ile karşılaştırsa idik. Belki olabilir ki sürekli tükettiğimiz bu sözcükler kendi metinlerimizdeki yasaklanan bir anlamı ihtiva ediyordur. Yani bizler değer verdiğimiz kendi kelimelerimizle ama bize ait olanlarla bizleri olumsuz yönde kuşatan başkalarının kelimelerini karşılayabilmeli, farklılıklarını ortaya koyabilmeliyiz. Kelimeleri/kavramları mağlup olmuş ve böylelikle onların kavramlarını ödünç alarak yaşamaya mahkûm olmuş bizlerin herhangi bir başarı elde etmesi düşünülemez. Çünkü elde ettiğimiz tüm kazanımlarımız onların sistemlerini geliştirecek, bizler böylelikle hep onların değirmenine su taşımış olacağız.
İşte gerçek fakirlik bu olsa gerek. Zaten “Şeytanda bizleri hep fakirlik ihtimali ile korkutuyor. Ve cimriliği telkin ediyor. Oysa Allah, bize bağışlamasını ve lütfunu vaad ediyor: Allah kudret ve egemenlikte sınırsızdır, her şeyi bilendir.” (2/268)
Acaba ne zamana kadar böyle hep ihtimallerin peşinde koşup duracağız? Bizlerin hizmetine sunulmuş dünyaya dair geçimliklerin kölesi haline dönüşmemiz ne zaman son bulacak? İslam adına yol aldığımız kardeşlerimizi hep bu hali ile değerlendirmekten ne zaman vaz geçeceğiz? Tüm bunlar ihtimaller gibi belirsiz bir şekilde önümüzde duruyor.
Nedense İslam davası adına gittiğimiz bu yolda, İslam için bir şeylerimizi kaybetmek biraz kendimizden taviz vermek eylemlerimize dökülmüyor. Hep bir haklılık hep bir ihtiraslar peşinde koşuşturmalar var.
Sürekli bilgi edinen bizler artık birazda düşüncelerimize ve kendimize güven duymayı öğrenmeli bu anlamsız yapıp etmelerden uzak durmalıyız.
“Boş başağın boynu dik, dolu başağın ise boynu eğiktir.” Gerçekten iman etmiş gerçekten ilmi heybesine koymuş kendinde bir şeyler olan, hakkı hakikati bilen, donanımlı kardeşlerimizin boynunun bükük olması bazılarımızı yanıltmasın. Bu kardeşlerimiz boş bir bünye boş bir düşünce taşımadıkları için böyledirler.
Kıymet ve değer ölçülerimizi de buna göre belirleyelim.
Davranışlarımızı hal yoluna koymanın mütevazı olmanın çarelerini arayalım.
Şunu hiç unutmayalım ki; “Gerçek dostlar yıldızlara benzerler karanlık çıkınca ilk onlar görülürler.” Bu anlarda görünür olmaya çalışalım. Çünkü zor zamanlarımızda birbirlerimize ihtiyacımız olacak.
Hepimizi zor günler bekliyor. Fakat şunu çoktan öğrenmiş olmalıyız ki; “Sadece güneşli günlerde yürüyerek hedefimize ulaşamayız.” Bu yolda samimi kardeşliklere ihtiyaç var. “Uzun soluklu mücadeleler çok güçlü bağlılıklar, cesur ve yürekli çabalar ister.” (A.Müftüoğlu)
Dünyaya dair elde edecek olduğumuz kazançlar noktasındaki sıkıntılar bizleri birbirlerimizden uzaklaştırmamalı. Asıl fakirliğin ne olduğunu anlamaya çalışalım. Eşyaya karşı farklı bakış açılarımız olsun.
Gökyüzündeki yıldızlarında bizim olduğunun farkına varalım. İhtimaller peşinde koşmayalım.
Kalplerimizde Allah’tan yana bir bilinç oluşturalım. Zor olanı karşılamaya razı olalım ve gerçek manada iman edelim, salih amellerimizi çoğaltalım, hiçbir zaman fakir kalmayalım.
Birbirlerimiz için güvenli barınaklar olalım. İkiyüzlülükten kaçınalım. Laf taşıyıcılara dikkat edelim. Onlara bizler hakkında konuşma cesareti fırsatı vermeyelim.
Birbirlerimize haksız eleştirilerin yapıldığı bir başka kardeşimizin kötülendiği bir ortamda neden bulunduğumuzu, bunların bizlere neden anlatıldığını düşünmeye çalışalım. Kötü söz taşıyıcılarının böyle bir cesareti bulup da bunları size anlatıyor olmalarını anlamlandırmaya, anlamaya çalışalım.
Bu da bir tür fakirliktir bunu unutmayalım.
İnşallah gerçek fakirliğin ne olduğunu anlamışızdır. Belki en kötü şey doğru şeyler yapıyor zannı ile sonrasında yanlış yolda olduğumuzu aslında çok fakir kaldığımızı iş işten geçtikten sonra anlamamızdır.
Allah hepimize akletmeyi öğretsin. Geniş bir kavrayış lutfetsin.
İnanın hepimizin buna ihtiyacı var.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *