”Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp-beslenen atlar hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği daha başkalarını korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz (ne harcarsanız) size eksiksiz ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfâl- 60)
Korkaklar…
149 milyon kilometrekarelik bir kara parçasında 365 kilometrekarelik bir yere topyekûn saldırıyorlar. İsrail’in yaptığı sivil katliamlarına Batılılardan da art arda destek çağrıları geliyor.
İsrail Filistin’e elli yılı aşkındır acımazsızca saldırıyor. Hala henüz kınanmak dışında bir tepki ile karşılaşmadı. Ellerinde imkânları olan yöneticilerde İsrail’in bu zulümlerini meydanlarda halklarına şikâyet ediyorlar.
İsrail devasa bir ekonomiye sahip. O yüzden boykot çağrıları pekte bir anlam ifade etmiyor. İsrail şuan dünya ekonomisine nerede ise tek başına hükmediyor. Siz sadece Türkiye’deki İsrail mallarını dolaylı olanları ile birlikte bir listeleyin göreceksiniz ki geriye fazla bir şey kalmayacaktır. Üretemeyen hep tüketen toplumlar böylesi bir sonuçla yüz yüze kalmaya mahkûmdurlar.
Peki, İsrail neden öldürüyor? Ve Müslüman! ülkelerin bu ölümlere neden hiç sesi çıkmıyor?
Neden öldürüyorlar?
Çünkü tanrıları böyle emrediyor.
“…Rabbin miras olarak sana vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın.” (Muharref Tevrat Tensiye Bölümü, Ayet 10–17)
“…Onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme. Erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.” (Muharref Tevrat 1. Samuel Bölümü, Ayet 3)
Erkekten kadına, çocuktan emzikli olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldürün diyor. Size vaat edilen topraklarda yaşayan hiçbir canlıyı sağ bırakmayın.
İsrail halkı vaat edilen topraklarını önemsiyor.
Bu onların en temel inanç esasları…
Sözde İsrail’in eski Cumhurbaşkanı İzak Rabin’in vaat edilen bu topraklar ile ilgili “Tevrat tapu kadastro metni değil’’ dediği için kendi halkından olan Yigal Amir tarafından öldürüldüğünü hatırlayalım. İşin daha ilginç tarafı ise İzhak Rabin öldürülünce Ürdün Kralı Kral Hüseyin çılgına dönüyor olması.
Kardeşim dediği İzhak Rabin için bakın neler söylüyor:
“Kardeşimin, dostumun ve arkadaşımın yokluğuna kederleniyorum. Onun bize, bizim de ona saygı duyduğumuz bir askerdir o. Rabin, barış için bir asker gibi yaşadı ve barış için bir asker gibi öldü. Allah seni kutlu kılsın. Bizler ne utanıyoruz, ne korkuyoruz, ne de arkadaşımın aynen dedem gibi uğruna feda olduğu mirası sonuçlandırmak için bu kadar çok kararlıyız. O cesaretin ve vizyonun adamı idi ve kendisine bir adamın sahip olabileceği en büyük meziyetler bağışlanmıştı. Cesurdu, ileri görüşlüydü ve kendini barışa adamıştı. Sizin huzurunuzda, halkımın önünde ve dünyanın önünde söz veriyorum ki; aynı mirasa bizlerin de sahip olabilmesi için azami gayreti göstereceğim.”
Bu adamın babası ise Hicaz Emiri Şerif Hüseyin’dir. Hani şu İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlı askerlerini arkadan vuran kişi. İşte bu yardımlarından dolayı, İngilizlerin, oğullarından birine bağışladığı ülkelerden birisidir Ürdün.
Halkı Müslüman olan bir ülke.
Kral Hüseyin (şimdi oğlu Abdullah o makamda) ya da Eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ya da diğer çoğu İslam ülkeleri(!) nin liderleri… Bunlar sözde İsrail devletiyle kirli ilişkileri, sıkı dostlukları olan işbirlikçiler. O yüzden Müslümanların bu ve benzeri ülke yönetimlerine aldanmamaları gerekir. Bu ülkelerin yöneticilerinin Müslüman kardeşleri için yardımda bulunacağını düşünmek de çok safça bir temennidir.
Gazze’deki Müslümanlar için tek çıkış kapısı Mısır’ın Refah sınır kapısıdır. Mısır’da Mursi’nin göreve gelişi ancak bir yıl sürdü. Mısır Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Abdulfettah El Sisi bir dizi planlanmış hükümet karşıtı sokak gösterilerinden sonra hükümete el koydu. Ve Refah kapısı kapatıldı tüneller bombalandı. Mısır’daki gayrimeşru hükümetin bu yaptıkları gayet normal bir şey. Tabi ki Mısıra geçişlere izin vermeyecek. O da kendi dininin gereklerini yerine getiriyor. Yanlış olan şey Müslümanların böylesi bir kişiden Filistinliler adına bir istekte/beklentide bulunuyor olmalarıdır. Şu anda dünya üzerindeki tüm Müslüman ülkelerin bir şekilde güçsüzlüğü, yönetimlerinin halklarından habersiz bir şekilde düşmanlarına olan gizli bağlılıklarındandır. Bunu anlamanın en güzel yolu bu liderlerin söylediklerine, yaptıkları duygusal konuşmalarına değil de fiili olarak bulundukları ilişkilere bakmak yeterlidir.
Daha önceki Gazze işgal ve katliamlarından sonra İşgalci İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Gazze’de yaptığı katliamlar karşısında “Dünyadaki imajımızın ya da kimin ne söylediğinin hiçbir önemi yok’’ demesi öylesine söylenmiş bir söz değildir. Tamamen içi dolu, bilerek söylenmiş bir sözdür. Yıllarca bıkmadan çalışmalarının ürünü olarak tüm dünyada elde ettikleri kazanımlarının rahatlığıyla söylenmiş sözlerdir. Bu bağlamda gün onların günü, büyük oranda dünya yönetimleri de onların dostları durumundadır.
Bu yüzden Gazze’deki kardeşlerimiz yalnızdırlar. Allah’tan başka hiç kimseye güvenmeden bu savaşı kendileri başarmak zorundalar. Tabi bu işin biz Müslümanları da ilgilendiren sorumlu tutan tarafları var.
Yüce Allah diyor ki;
Bütün bunlarla birlikte, [unutmayın ki] hakkı inkâra şartlanmış olanlar birbirleriyle müttefiktirler; siz de (birbirinizle) öyle olmadıkça yeryüzünde fitne ve büyük bir karışıklık baş gösterecektir. (Enfal–73)
Bu karışıklığın sebebi biz Müslümanların tıpkı kâfir topluluklar gibi müttefikler olamayışımızdır. Çünkü bizler bir birlerimiz ile anlaşamıyoruz. Halkında Müslüman olan ülkeler ise yönetimlerinin bağlısı oldukları Müslüman olmayan devletlerin çıkarı için mesai harcıyorlar.
Almanya Başbakanı Merkel: Biz İsrail’in yanındayız demiş.
Ve birçok batılı ülkede İsrail’e desteklerini bildirmiş. Bu ülkelerin geçmişleri oldukça karanlıktır. Böylesi acımasız katliamları her zaman yapmışlardır. Bu sözlerin onlardan çıkması da şaşılacak bir şey değildir.
Bunun için Müslümanların Engizisyon Mahkemelerince soykırıma ve sürgüne tabi tutulduğuna dair Real Academia Historia’nın yayınladığı arşive bakınız
İspanya Kraliyet Arşivlerindeki belgelere göre Endülüs’de 1492 ile 1609 yılları arasında 3.000.000 milyona yakın Müslümanın engizisyon mahkemelerinde yakılarak öldürüldüğü yer almaktadır. Bu kayıtlar dönemin Engizisyon mahkemelerinden sorumlu İspanya Kardinali Richelieu’nun günlüklerinde bulunmuş ve daha sonra Kraliyet akademisin arşivlerine aktarılmıştır. İspanya kralı III. Felipe, 22 Eylül 1609’da yayınladığı Sürgün Fermanı’yla, Müslümanlar’ın İspanya’yı terk etmelerini emretmiştir. 1609–1614 seneleri arasında Valencia, Granada, Murcia ve Mallorca şehirlerinden en az 500.000 Müslüman İspanya topraklarına bir daha gelmemek üzere ile sürgün edildi. İspanya Kraliyet Arşivleri, (Real Academia de la Historia Boletin II.), Los moriscos españoles y su expulsión, Boronaty Barrachina, Pascual, Valencia. España, 1908. Tomo II. pg.125-135
1943’de Cezayir’de Ferhad Abbas önderliğinde bir grup, sömürgecilik döneminin sona ermesi, savasın bitiminde bağımsız bir devlet kurulması, yeni bir anayasa yapılması, Cezayirlilerin yönetimde etkin olması ve tüm düşünce suçlularının serbest bırakılması gibi maddeleri içeren bir teklifi kendilerine olmadık işkenceler yapan müttefik güçlere sundular. Müttefik güçlerle birlikte Almanya’ya karsı savaşan Cezayirliler, haklı taleplerinin müttefikler tarafından kabul göreceğini sanmışlardı. Oysa götürdükleri tekliflerin hiçbiri kabul edilmedi. Dahası, Cezayir halkı için yeni bir katliam kapıda bekliyordu.
8 Mayıs 1945’de II. Dünya Savası’nın sona ermesi vesilesiyle yapılan kutlamalar esnasında halk Cezayir bayrağı açınca, ortalık bir anda kan gölüne döndü. Fransız askerleri Cezayir bayrağı taşıyan kutlamacıların üzerine ateş açtı ve 40 kişiyi gözünü kırpmadan öldürdü. Bu vahşet bölgedeki diğer Müslümanlar arasında büyük tepkilere neden oldu, gösteriler büyüdü, Fransa ise buna karşılık vahşetin dozunu artırmaya karar verdi. Ordu birlikleri sivil halkın üzerine rastgele ateş açmaya başladılar. Sonunda, Amerikan kaynaklarının rakamlarına göre yaklaşık 45 bin Cezayirli Müslüman bu olaylar esnasında can verdi. Pek çoğu da yaralandı. Tarihe Setif Katliamı olarak geçen bu olayları takiben Fransızların kati ve baskıcı rejimi tekrar uygulamaya konuldu. Tüm siyasi faaliyetler yasaklandı. Binlerce Cezayirli hiçbir gerekçe gösterilmeden tutuklandı. Cezayirliler bir kez daha sömürgecilerin zulmünü acı bir tecrübeyle görmüş oldu.
Sömürgeci Fransa’ya karşı 7.5 yıl boyunca verilen bağımsızlık mücadelesi, ardında çok ağır bir bilanço bırakmıştı: 1.5 milyon Cezayirli Fransa’nın şiddet uygulamaları sonucunda yaşamını yitirmişti.
Doğu Türkistanlı Müslüman Türkler, yaklaşık 250 yıldır Çin egemenliği altında yaşıyorlar. Çinliler, bir İslam toprağı olan Doğu Türkistan’a “kazanılmış topraklar” anlamına gelen “Sincang” adını koydular ve burayı kendi toprakları olarak tanımladılar. 1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin’in yönetimini ele geçirmelerinin ardından, Doğu Türkistan üzerindeki baskılar eskisine oranla daha da arttı. Komünist rejim politikası, asimile olmayı reddeden Müslümanların fiziksel olarak imhasına yöneldi. Katledilen Müslüman sayısı çok ileri boyutlara ulaştı. 1949–1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin; 1952–1957 arasında 3 milyon 509 bin; 1958–1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin; 1961–1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından öldürüldüler ya da rejimin doğurduğu kıtlık sonucunda öldüler. 1965’ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi çok yüksek bir rakama ulaştı.
1999 yılının Ekim ayında Ruslar, Çeçen topraklarına girerek, kadın, çocuk ya da yaşlı demeden acımasızca katletmeye başladılar. Aylarca sivil hedefler kesintisiz bombardımana tabi tutuldu. Halkın direnişini kırmak için de özellikle hastaneler, doğumevleri, çarşılar, mülteci konvoyları hedef olarak seçildi. Son olarak ise Ruslar’ın Çeçenlere karşı kimyasal bombalar, scud ve napalm füzeleri kullandıkları belirtildi. Bunun yanı sıra Ruslar birçok Çeçen köyünün kullandığı Argun nehrine zehir kattı. Zehirli sudan içen kadın ve çocukların büyük çoğunluğu ölürken, yüzlercesi de hastanelere kaldırıldı. Suların zehirlenmesi nedeniyle içecek ve kullanılacak su bulamayan halk çok zor günler geçiriyor.
Irak’ta işgal başladığından beri ise 1.500.000 insanın öldürüldüğü tahmin ediliyor. Resmi rakamların 100.000 demesi ise gerçeklikten uzak. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ‘Düşmanımızın ölülerini sayacak değiliz’ diyerek resmi rakamların basit birer yalan olduğunu doğrulamıştı. Ölülerin önemli bir kısmını çocuklar oluşturuyor.
Aslında geriye doğru baktığınızda bu batılılar öyle şeyler yapmışlar ki Yahudi soykırımı falan sözde kalıyor. Bu soykırımların hesabı bu zalimlerden sorulamıyor. Hepsini çıkarsak burada bu yazıları sayfalar almayacak.
Değil Almanya başbakanı Merkel tüm dünya İsrail’in tarafında olduğunu söylese de Filistin asla bu savaşı kaybetmeyecektir. Çünkü Filistin tıpkı Almanların bir türlü alamadığı Stalingrad gibidir. Filistinliler hiçbir zaman İsrail’in saldırılarına boyun eğmemiştir. Filistin’de yakınları şehid olmamış tek bir aile bile yoktur. Filistinli anneler onlarca şehid verdikleri yakınları için “bu Ramazan bereketidir” diyebiliyorlar. Gazze’in bomba atılmadık tek karesi bile kalmamıştır. Tıpkı Stalingrad gibi.
Stalingrad ikinci dünya savaşında metrekare başına en çok bomba atılan şehirdir. Yaklaşık 1 milyon 100 bin Sovyet askeri bu savaşta öldü. Kuşatmadan önce 500 bin kişi olan Stalingrad nüfusu, savaştan sonra bin kişi kalmıştır. Sovyet halkının direnişi o dönemin en acımasız ordusu Nazileri mağlup etmiş ve Almanlar savaşı kaybetmişlerdir.
Filistin bu acıları 50 yıla yakındır çekmektedir. Ve asla yenilgiye uğramamıştır. Ve ölümlerden korkmayan bir halktır. Bu savaşın sonu da İsrail’in sonu olacaktır.
Şuan için kaybediyor olmanın da hiç bir önemi yoktur.
Çünkü;
“Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır. Kimilerini yenilgi yıkar, kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşır. Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar.’’ (John Steinbeck)
İsrail yaptıkları onca katliamlarla küçülmüş, bayağılaşmıştır. Filistin bu savaşlardan her daim daha güçlü çıkmıştır. Bunu son Gazze savaşında İsrail’e verdirdikleri kayıplar ile görmekteyiz.
Allah Müslüman mazlum halklara zaferi vaat etmiştir. O’nun vaadi mutlaka gerçek olacaktır.
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz. Eğer siz (Uhud’da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir’de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez. Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helak etmek ister. (Al-i İmran, 139.140.141)”
Yüce Allah’ın müjde veriyor. O yüzden gevşeklik göstermeye üzüntüye kapılmaya gerek yok. Müslümanlar Gazze’de yenilgiye uğrayabilirler. Ve bu günler tekrar döndürülecektir. Müslümanlar bu günlerde yılmamalılar ve yolda kalmaya, yol kat etmeye devam etmeliler. Ayakta kalan, iman eden, şahitliğini sürdüren kardeşlerimize zaferi Allah nasip edecek ve bu kardeşlerimizin elleriyle kâfirleri bozguna uğratacaktır.
Fakat her şeyden önce bizler birbirlerimizle müttefik olmayı kardeşler olmayı öğrenmeliyiz.
Hz. Peygamber bu konuda bakın ne söylüyor; “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyâcını karşılayanın, Allah da ihtiyâcını karşılar. Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin, Allah da kıyâmet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyâmet gününde ayıplarını örter.” (Buhârî, Mezâlim,3; Müslim, Birr,58)
Zafer hazırlık gerektirir. Kardeşler olmayı öğrendiğimiz andan itibaren artık düşmanlarımızı korkutacak savaş azıkları hazırlamalıyız. Tabi ki gücümüzün yettiği kadar.
”Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp-beslenen atlar hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği daha başkalarını korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz (ne harcarsanız) size eksiksiz ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfâl- 60)
Maalesef Müslümanların her bayramı böylesi acılar ile geçmekte. Kardeşlerimizin böyle gözlerimizin önünde katledilmelerini çaresizce izlemek çok zor.
Dua edelim ki Allah üzerimize sabır yağdırsın. Kâfirlere karşı bizlere zafer nasip etsin. Canımızı da yalnız Müslüman olarak alsın.
Talut ve askerleri de, Calut ve ordusu ile karşılaştıklarında böyle dua etmişler.
“Talut ve askerleri, Calut ve ordusu ile karşılaştıklarında; ‘Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl ve kâfirlere karşı bize zafer nasip eyle’ dediler.” (Bakara–250) “…Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve Müslüman olarak al canımızı.” (A’raf-126)
Selam ve dua ile…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *