‘Hayır mı olmuştur şer mi’, kestirip atmak zor. Zamanla daha iyi anlayacağız. ‘Şer bildiklerimizde hayır olabileceği’ hakikati de düşünüldüğünde… Ama bir sınav dönemiydi, bilene…
Geldi yine… Zaten gelecek, istesek de istemesek de… Rabbimiz günleri aramızda evirip çeviriyor. Tarih olarak, bir zaman dilimi olarak tekrarlamasında sıkıntı yok da (esasen orada da oryantalist ipuçları bulunmaktadır), yüklenilen anlam, içerik, yakın geçmişte bu adla anılmasına vesile olan süreç dikkate alındığında üstünde durulması, altının çizilmesi, yeniden okunmasını gerektiren bir sürü husus var!
Tüm bu değerlendirmelerin bir amacı olmalı hem de! Yoksa herkesin değerlendirmesi kendine! Sistemin iç ve dış dinamikleri de biliniz ki bu süreci değerlendirmişler, eksiğini fazlasını, kendilerince, kendi dinlerince belirlemiş, gerekli dersleri almışlardır. Gereğinde tekraren başvurmak ve daha kalıcı sonuçlar devşirmek için gerekli tedbirleri de… O dönem daha önceki planların bir test imkânı, sahada icra edilmesinin bir fırsatını vermişti onlara. Bu onlar için doğaldır ve yadsınamaz! Fıtratı bozmak, kendi ‘vatandaş’ adı altında kullarını, kullukları meydana getirmek için zaruridir. İşleyen çarklarını sürdürmek, korkulu rüya görmektense uyanık kalmak adına bu ve benzer planlamalar, A, B ve C şeklinde bölümlenip gereğinde ısıtılıp tekraren veya fırından ilk çıkmışçasına vizyona sürülmek için hazır bulundurulurlar. Hazır kuvvetler gibi, hazır planlamalar, senaryolar! Rolleri belirlenmiş, figüranları seçilmiş, sınırları çizilmiş, sinir uçları tesbit edilmiş, argümanları, sloganları, araç gereçleri hazırlanmış ve karşı adımlara, beklenmedik durumlara karşı esneklik ve değişkenlik alanları hesaba katılmış olarak… Bazen ‘hard’ sopa, bazen de ‘soft’ havuç politikasıyla… Yerli yersiz işbirlikçileriyle…
Bu hep böyleydi, inanın bundan sonra da böyle olacaktır. Her sistem ve düzen bu hesap kitabı yapar. Kimi daha ılıman, hukukun (haktan kaynaklanmasa da norm anlamında) gücüne dayanarak, kimi de gücün hukukunu, insanların kul ve köleliğini, zor ve zorbalığa başvurarak tesis etmeye çalışarak bunu gerçekleştirmeye çalışır. Bu iki tasnif kendi içinde de ılımandan zemheriye doğru bir tasnife tabi tutulabilir. Bir başkalaşım ve farklı taleplere göre farklı uygulamalar içinde alt ve üst kümelere ayrılabilir. Farklı renklere bürünebilir. Diktatörlük ve demokrasi uçları gibi… ‘Küfürle âbâd olunur ama zulümle âbâd olunmaz’ fehvasının içeriğince kastedildiği gibi…
Şimdi bu taraftan da farklı değerlendirmeler, farklı okumalar yapılacak! Belki mangallarda kül de bırakılmayacak! Methiyeler düzülecek, destanlar üretilecek, geceler düzenlenecek, anılar tazelenecek, lanetler okunacak belki! Tabi bu da bu tarafın hercümerci içinde farklı renk ve tonlarda olacak! Tek yürekten, tek hedefe yönelik, aynı gayeyle de olmayacak dahası! Yanlış eğilimler, çıkarımlar da cabası! Birileri günahı birilerine, sevabı kendilerine reva görecek! Doğru bir okuma, yapılanlardan ve yaşananlardan ders çıkarma, tarihin tekerrür etmemesi için bilgi ve bilinçle doğrulma, nitelik kazanma, dersini çalışma ameliyesi –inşaallah yanılırız- ihmal edilecek! Rabbimizin ‘ihmal etmeyip imhal etmesi’, ‘hak ediş ve sorumluluklar’, ‘başımıza gelen şerlerin elimizle işlediklerimizden oluşu’ hakikatleri ıskalanacak!
Süreçte bir sürü kırılmalar, iç ve dış çöküntüler, maddi manevi kayıplar, nizaalar, aileleri kuşatan, sosyal, kültürel, ekonomik yıpranmalar, şek ve şüpheler, müktesebatımızın yetkince farkında olunmadığından değer yitirilmesi ve sorgulamaları yaşandı. Etkilerinin kimi atlatıldı, kimi sürüyor. Kiminin tamir ve telafi imkânı bile kalmamış olabilir!
‘Hayır mı olmuştur şer mi’, kestirip atmak zor. Zamanla daha iyi anlayacağız. ‘Şer bildiklerimizde hayır olabileceği’ hakikati de düşünüldüğünde… Ama bir sınav dönemiydi, bilene… Bir testti… Bin yıl süreceği iddiasının çok kısa sürede neredeyse tersine dönmesi, Rabbimizin ‘imhal edici/süre tanıyıcı’ oluşunun bir ispatıdır; iki kesimden de anlayana! ‘Çürük elma sağlam elma’ metaforu da daima hatırlanacaktır. Ayrıca; Salih peygamberin devesi, Tebuk seferi, Uhud okçuları kıssa ve tarihi verileri ile de çok sıkı bir irtibat içinde mukayese gereği de vardır! ‘Değerler’, değerlerin sahiplenilmesi veya deve gibi kesilmesi, aç kapa misali dejenere edilmesi, az bahaya satılması ya da her şeye rağmen sahiplenilmesi gibi kıyas, test imkânı sunmuştur. Meselenin salt başörtüsüne indirgenmesi ise birçok meselenin üstünün örtülmesine, özellikle erkeklerimizin maskelerinin örtülmesine sebep olmuştur; bu da ayrı değil, aslî meseledir esasen. (…) (Parantez içini doldurunuz bakalım aklınıza gelenlerle/yaşananlarla, ortaya neler çıkacak…)
Bütün bunlar neticede, ‘iman ve imtihan’ olgusuna gelip dayanıyor. Şubatlar sürebilir, ılımanca veya zemherice… Ya da baharlar gelir tek çiçekle veya orman görünümünde… Ama imtihan hep sürecek, iman hep sınanacak! Yarışın ve nereden gelip nereye doğru gidildiğinin, doğrunun ve doğruluğun farkında olanlar asla ve hiçbir zaman kaybetmeyecekler! Mağlupken dahi galip olmanın huzurunu yaşayacaklar! Sallanacaklar ama savrulmayacaklar. Dimdik ayakta duracaklar. Belki duracak, bazen geri adım da atacaklar ama asla geri dönmeyecekler! Verdikleri sözden caymayacaklar! Ahde ve akde vefa gösterecekler! Şubatı da martı da Allah’ın ayeti bilecekler! Allah’tan başkasına sığınmayacak, O’ndan başkasından imdat dilemeyecekler!
Şubatın bir yönü de malumunuz, ‘şahadet/şehitler ayı’ diye tesmiye edilmiş oluşudur! Bu bile çok şey söylüyor aslında, okumasını, dinlemesini bilene! Kimi şahsiyetler, hayatları ile şahitlik etmişler hep! Dilenmemişler direnmişler; öncesinden ötelere dair ses soluk, işaret vermişler! Şahadet biliyoruz ki hayatıyla Kur’anın, son dinin hayat bulması için, her şeyiyle, toptan ve topluca, olmazsa tek başına ve fedakârca verilen mücadele ve mücahedenin neticesidir. Aslında bu kendinin hayat bulmasının, yaratılış gayesine ermenin adıdır. Adanmadır!
Bana ne borandan kardan, bana ne yazdan bahardan: Hayat ispat-ı iman, hep imtihan; bulmak için itminan!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *