Salâvat çekilmesi için cami direğine asılmış bir ilan… Bir tane çekiyorsunuz ve sayının tamamlanmasına katkı sunuyorsunuz! En azından kendiniz bir salâvat çekerek huzura eriyorsunuz!
Özelde kandillere, özel gün ve gecelere dair dikkatlerinizi bir daha gerçeklere çekmek için bir yazı denemesidir bu!
Zira hala gerçeklerle algılar/zanlar arasında gel-gitler, çelişkiler, çekişmeler içerisindeyiz. Sıkıntı çekmek işimize gelmiyor, bedel ödemeyi çekilmez görüyoruz. Kolay gördüklerimizi, gösterilenleri tercih ediyor; hesaba bunlardan çekileceğimizi vehmederek işi geçiştiriyoruz.
Salâvat çekmekle, kelimei tevhid hatimleri indirmekle(!), şefaati garanti görmekle imtihana çekilmeden rızaya ereceğimizi zannediyoruz. İşte size belgeli, şahadetli bir örnek… Birçoklarını ve benzerlerini hemen her yerde görebilirsiniz. Derde deva sadedinde tutulan bu yollar, hastalıkları müzminleştirmekten, çekilecek çileyi artırmaktan başka işe yaramamaktadır.
Salâvat çekilmesi için cami direğine asılmış bir ilan… Bir tane çekiyorsunuz ve sayının tamamlanmasına katkı sunuyorsunuz! En azından kendiniz bir salâvat çekerek huzura eriyorsunuz! İlahi huzurda bunun bir artı getireceğini düşünüyorsunuz. Bu elbette bir artı getirir de bunun ‘nasıllığı, niçinliği’ hesaba katılmalı, çekinceler giderilmelidir.
Biz de çektik! Fotoğrafını… Sizinle paylaşıyoruz. Bununla birilerinin bizi paylamak isteyeceğinin de farkındayız. ‘Sünnetsizlikle!’ itham edilmek de cabası… Bu ithamı sineye çekmemiz olası değil! Lafı sağa sola çeken, eğip büken hep olmuştur, olacaktır! Milletin ağzı torba değil ki çekip büzesin! Lakin düşüncelerimizi, çekincelerimizi sizinle paylaşalım, dikkatlerinizi bir daha hakikate çekelim ki; ‘belki fayda verir ve Rabbimize bir mazeretimiz olsun’!
Çek çek, say say bitmez! Sonu yok ki! Ya getirisi? Veya götürüsü? Elbette ‘çekene’ çok şeyler var, ama parmakla, matik ile sayısal olarak çekene değil; çilesini çekene, dert edinene, davasına adanana… Çekilenleri sayan çok, niçinini, nasılını hesap eden yok! ‘Salâvat nedir’, ‘selam nedir’ düşünen de yok! Doğru düşünceye ulaşıp bunlarla dosdoğru yolu tutmak için azimle, karalılıkla, her şeyi göze alarak yola koyulmaya azmeden de! İletilen dinin önüne gölge olanlar çekip gitsin, hakikatin içine eklenenler tek tek çekilip/elenip ayıklansın! Sonra hak yolun yolculuğunun yükünü el ele, omuz omuza, hep beraber çekelim.
‘Çekememezlik’ değil işimiz. Sayı saymasını biliriz! Birilerinin sevap hanesinin dolmasından da asla ve kat’a rahatsızlık duymayız. Bilakis memnun oluruz. Yalnız çelişkilerimizi izhar edelim ki gerçekler açığa çıksın; insanlar zan ve şüpheden kurtulsun, heva ve heveslerinin peşine düşmesin. ‘Şeytanın sağdan yanaşmasına, Allah diyerek kandırmasına’ karşı daha bir uyanık olsun! Biz çetele tutmuyoruz! Bu iş bize ait de değil! Her şey Rabbimizin uhdesinde. Yalnız O (cc), neyin, nasıl olması gerektiğini apaçık/aşikârca/ayan beyan son mesajıyla iletmiş ve resulünün sahih/yaşayan sünneti ile de örneklendirmiştir. Buradan parmak hesabına, matematik veriler yol bulanlar çekebildikleri kadar çeksinler! Lakin ahirette çekileceğimiz hesabı da unutmasınlar, unutmayalım!
Dört tekerden çeker bir araçta bir bileşen devre dışı kaldığında işler düzgün yürümez, istikamet tutturulamaz, çekilecek çilelere davetiye çıkarılmış olunur. Çekeriniz ne kadarsa o kadarını hesaba dâhil etmek, gücünüzün hakkını hakkaniyet içinde, hakkıyla vermeye çalışmalısınız. Çare de bu, çıkar yol da! Çekinecek ne var?! Teşbihte hata olmasın, fareden mi, aslandan mı korkmak normaldir! Bu dünyada geçici bir zaman için hesaba kattıklarımızla, öte dünyada, ebedi bir hayat için, dahası bir telafisi olmayan bir gün için ihmal ettiklerimizi bir kıyas edelim bakalım. Çekincelerimiz neler! Dünya ve içindekilerin misli, kurtuluş akçesi için kabul edilmedikten sonra, asıl yapıp ettiklerimiz, yapmayıp terk ettiklerimiz konusunda titizlensek, çekinceler taşısak daha isabetli olmaz mı? Algı ne, gerçek ne? Heva ü heves ne, hakikat ne? Olması gereken ne, olan ne? Yapılması istenen ne, yapılanlar ne? Terk etmemiz istenenler ne, boğuşup içine yuvarlandıklarımız ne?
Anlaşılan daha çekilecek çilemiz var! ‘Allah çektirmesin’ ama bu dünyada çekilecekler ile öte dünyada çekilecekler mukayesesini doğru yapamıyoruz! Kendi ellerimizle kendi imtihanımızı ve refiklerimizin imtihanını zorlaştırıyoruz! Lafı/sözü, birbirimizi çekiştirip duruyoruz! Çeke çeke birbirimizi yanlışa sürüklüyor, aramızdaki bağların kopmasına vesile oluyoruz. Birbirimizin elinden tutup yanlışın içine düşmekten çekip kurtarmaya çalışacağımıza, kendimizi de yalnızlığa/bireyselliğe mahkûm ederek, sıranın bize geleceği gerçeğini unutuyoruz. Ufak tefek meseleleri büyütüp çekip gidiyoruz. Birilerinin çekilmesini bir engelin ortadan kalkması gibi yorumluyor, yeni ve farklı bir engel oluşturduğumuzun, tuzağa düştüğümüzün farkına varmıyoruz.
Neyse, konuyu başka yerlere çekmeden, asıl konumuza; ‘salâvat, kelimei tevhid hatimleri’ meselesine dönelim. Bu, yitiğimizi resmen başka yerlerde aramak, konuyu şekle/şekilciliğe indirgemek, dikkatleri olması gereken yere değil de başka yerlere çekmek anlamında üretilen din formatının bir göstergesidir. Sayılara hapsedilerek defaatle, binlerce ‘salvale’ çekmek, meselenin hiç de doğru anlaşılmadığını gösterir. Hz. Peygamber ve ashabı nice çileler çekmiş, sıkıntılar yaşamış, bedeller ödemiş iken bizler, oturduğumuz yerden hem de ‘matik’leri ile, olmadı parmak hesabıyla olayı sadece söze, dil ile tekrara indirgeyerek, anlamı, içeriği buharlaştıracak ve onlarla aynı sonuçları bekleyeceğiz! Bu hiç mümkün mü? Hangi akıl bu mukayeseyi çeker? Allah ve melekleri nasıl inananlar ellerinden geleni esirgemedikleri zaman nusret ettiyse, bu, bugün için de aynen bir teminattır. Ancak meseleyi tek taraflı bir boyuta çekmeden, kul olarak yapılması gerekenler ihmal edilmeden, eksiksizce ve layıkıyla yerine getirildiğinde… Sonra dil ile de çekebildiğiniz kadar ‘salâvat’ çekebilirsiniz!
Dil ile salâvat çekip yetinmek yok; dava için yekinmek gerek. Davayı boşlamak manasına, ibadetlerin/kulluğun ihmali manasına çekip gitmek yok; gerektiğinde bedel ödemeyi göze almak gerek. Çekişmeye/nizaaya, çelişkilerimizi öne çıkarıp tefrikaya düşmeye gerek yok; din günü, din gününün yegâne malikine/melikine hesap vereceğimizi unutmadan, tevhid için, adaletle, kardeşlik hukuku içinde yardımlaşma, dayanışma ve istişare içinde dosdoğru yolu yol edinmek gerek. Çekememezlik, kıskançlık içinde, haset ile enerjimizi yitirmemize vesile olacak tavırlara gerek yok; birbirimizin iyiliklerini teşvik edecek/çoğaltacak, yanlışına engel olacak samimi ve yapıcı olarak ortak akılla, sinerji için gayret göstermek gerek.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *