Nitelik önceliğimiz elhak, doğrudur; lakin yeterli değildir, şu hakli algılanmasıyla eksiktir. Niteliğin dört başı mamur bir tarifini yapmak bile neredeyse imkânsızdır! Nitelik ediniminin sonu da yoktur!
Bir tercih güncellemesi adına ‘fikrî liderlik-şahsî liderlik’ konusunda düşüncelerimizi paylaşmıştık. Bunu fikri değiştirme, farklı tercihe yönelme olarak okumayıp kavramsallaştırmanın nasıl anlaşılması gerektiği, içeriğinin ve anlaşılanın tashihi anlamında düşünmüştük.
Bu yazımızda da yine farklı bir kavramsallaştırmanın ‘bizce’ açılımını yapmaya çalışacağız. ‘Nitelik-nicelik’ konusunu işleyeceğimiz, tercih beyanında bulunacağımız bu yazı da; eski bir fikirden dönmek, farklı bir tercih beyanında bulunmak şeklinde olmayıp bir güncelleme, kavramdaki yanlış ve eksik çıkarsamalara dikkat çekmek amaçlıdır. Nicelik nitelik, kemiyet keyfiyet, sayısallık değer, kantite kalite ikilemeleri şeklinde kullanılan bu kavramsallaştırmada, biz, net bir ayırımdan, birinin adına diğerini terktense, senkronizasyonu, uyumu, eş güdümü, paralelliği, zorunlu/doğal ilgiyi/ilişkiyi vurgulamak, öne çıkarmak istiyoruz.
Önceki yaklaşım tarzımıza göre; ‘niteliktir önemli olan, nicelik değil’ derken, aslında bu doğru ifade/önerme ile yanlış bir şey kastedilmiş olunmasa da eksiklik olduğu artık görülmelidir. Şöyle ki; bu yaklaşım neticede bizleri hedefe yaklaştırmakta hesap edilmesi gereken bir bileşeni, dikkate almama, hesap etmeme, işe koşmama, erteleme, değersizleştirme anlamında ihmale itmektedir! Elbette nitelik önemlidir, başat hedeftir. Bunu ‘sabikun’ denilen samimiyeti, fedakârlığı, öncülüğü ile ‘öne geçenler’ ifadesi ile Vakıa suresinin anlatımında buluyoruz. Lakin aynı surenin anlatımında ‘sağın ashabı’ şeklinde sınavı kazanan tüm kitleyi homojen kılarak aktaran ifadeden de ‘nicelik’ vurgusu çıkarabiliriz. Bu yaklaşım niteliği ötelediğimiz, asıl ve önemli olmaktan çıkardığımız anlamına gelmez, gelmemelidir!
Biz nitelikli kadroların farlılıklar izhar eden kitleleri, kendi kapasiteleri doğrultusunda sevk ve idare edebilecekleri hakikatinden hareket ediyoruz. Bizler bir hedef doğrultusundaki tüm bileşenleri kendi ağırlıkları nispetince işe koşmak, sürece dahil etmek, hesap etmek zorundayız. Nasıl mücadele esnasında yaşlı genç, kadın erkek, zengin fakir ayırımı yapamıyorsak, öyle! Nicelikleri hesaba katacak, sürece kanalize edecek planlamalarımız olmalıdır. Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir savaşı ve gidişatı değiştirebilir! Bir kişi de on kişiyi, on kişi yüz kişiyi, yüz kişi daha fazla kişiyi etkileyebilir, koordine edebilir. Beklemek değil ‘beklenmek’ niteliğin özelliğidir, mutlaka karşılanmalıdır.
Nitelik önceliğimiz elhak, doğrudur; lakin yeterli değildir, şu hakli algılanmasıyla eksiktir. Niteliğin dört başı mamur bir tarifini yapmak bile neredeyse imkânsızdır! Nitelik ediniminin sonu da yoktur! Hz. İbrahim’in niteliği nicedir? Ashabın, mesela, nitelik değerleri aynı mıdır, eşit mi? Bu eşliği sağlamak mümkün değildir, ama ‘eşgüdüm’ pekâlâ mümkündür! ‘Ben nitelik edinimimden sorumluyum, ben yapabiliyorsam, herkes yapabilir, yapmalıdır!’ sözü de el’an ‘kendisiyle yanlış kastedilen doğru söz’ gibi duruyor! Niteliğin dış bakan boyutu, örneklik, şahitlik yüklemesi, daha çok fedakarlık, daha çok sorumluluk alma, daha fazla aktivasyon gerektiren içeriği vardır. Ve bu; bilmeyene bildirmeyi, gelmeyene gitmeyi, reaksiyon olana aksiyonu, gevşeklik gösterene azmi ve kararlılığı, durana yürümeyi, yürüyene koşmayı, elini/her şeyini daha çok taşın altına koymayı, sağa sola bakınıp duranların önüne geçip sevklerini vs. gerektirir. Hasılı niceliklerle/sayısal değerlerle yoğun bir mesai içinde ilgilenmeyi, onlara kapasiteleri oranında, ilgileri/kabiliyetleri doğrultusunda değer aşılamayı ilzam eder. Evet, nicelik de bir değerdir! Yan yana ‘birlerin’ değeri unutulmamalıdır! ‘Biz’ de neticede bu tek tek bir’lerden oluşmaktadır. Bunların eşit çapta, etkide olması da beklenmemelidir. Sayı değerinin önemini iddia ederken bunların bir de basamak değerlerinin olduğunu yadsımıyoruz, görmezden gelmiyoruz. Her rakamın en azından kendince bir ağırlığı, değer ifadesi söz konusudur.
Mesela bir ‘safran çiçeği’ hayli nitelikli bir çiçektir, boyama maddesi olarak, eczacılıkta, kimyada… Değeri az bulunması, zor yetişmesi yanında ‘boyar maddesinin kalitesi ve yoğunluğundan’ gelmektedir. Lakin yokluğunda, eksikliğinde bu başka çiçeklerden yararlanarak, kimyasallara/yapaylarına başvurarak telafi edilebilmektedir. Bir gram safranın yerini belki bir kilo papatya, kantaron, her neyse onunla doldurursunuz, mutlaka bir çare bulursunuz; işlemi terk etmezsiniz, vazgeçmezsiniz!
Bu manada, Enfal 65 ve 66. ayetleri dikkatlerinize sunuyor, tekraren, dikkatlice okumanızı diliyorum. Yine Nasr suresindeki, akabinde duaya/şükrana durmamız istenen ‘insanların fevc fevc dine girmeleri’ de dikkatlerden uzak tutulmamalıdır! Bağlamın çok farklı olduğunu düşünebilirsiniz; neticede bunu getireceği ilave sorunlar, durumun asıl amaç olmayışı, sonuç odaklı değil süreç odaklı okumalar neticede bizleri kısıtlamamalı, uzun soluklu ve geniş perspektifli bakışımızı gölgelememelidir. Hz. Ömer’in kırkıncılığı konusu ve tezahürleri ciddi olarak tefekkür edilmelidir. Demokrasinin çoğulculuğundan bahsetmediğimiz malumunuzdur! Mekkedeki çok az mü’min kişiye, imanlarındaki eminlik ve kalite neticesinde teklif edilen yarıdan fazla orandaki iktidar da dahil pazarlık peyi, onların dayandıkları/sığındıkları hakiki gücün/hakkın/Allah’ın gücüne bağlı tavizsizlikleri, pazarsızlıkları, samimiyetleri, kararlılıkları, sayılarla ifade edilesi bir işi değildir elbette! Bugün tam ters orandaki sayısal çapa rağmen içinde bulunduğumuz ahval kalitesizliğimizden, kifayetsizliğimizden, çıpamızı bağladığımız modern ve ya gelenekselcilik tandanslı yerden kaynaklanan yanlışlıktan kaynaklanmaktadır, büyük oranda! Gücümüzü doğru takdir edememek, yegane ve hakiki gücün kaynağına bağlılıktan alamamak; aksine zanlarımızdan, kuruntularımızdan, cemaat sandığımız sayısal/nicel, inorganik beslenmelerimizden neş’et etmektedir, kabul! Biz yine de çok yönlü, çok boyutlu, aradaki irtibatı koparmadan Allah’ın birleştirilmesini istediği ilişkileri sağlayıp sağlıklı hale getirme azmi ve iradesi içinde olmalı, bu tarz çabaları kuşanmalıyız!
Peygamberler tarihinin bu çokluklarla imtihanı ve neticede pek ulaşılamamış bir gerçek oluşu, bizleri ‘öyleyse…’ diye söze başlayıp tersine algılara itmemelidir. Huneyn günü bizim için bir ibretlik durumdur, Talut kıssası ders alınacak önemli bir hadisedir, lakin bu okumalar bizlere yeni duvarlar ördürmemeli, kendi zindanlarımızı kurdurmamalı, ellerimizle ayaklarımıza pranga vurdurmamalıdır! Dediğimiz gibi süreç çok yönlü ve boyutlu bir meseldir. Nitelik öncelikli, nitelik paylaşımlı ve aktarımlı ve fakat nicelikleri hesaba katan bir mücadele biçimi, süreci anlayışımız olmalıdır.
‘Zayıf mü’mindense güçlü mü’min’, ‘fakir müslümandansa zengin müslüman’ vurgularını rivayetlerden duymayanımız yoktur! Elbette biz rivayetlerin tahlilini, tashihini, kritiğinin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Burada ise sadece ‘zayıf/güçlü, fakir/zengin’ nitelemelerindeki ölçülebilirliğe, nicelliğe, matematik değerler dikkatinizi çekmek istiyoruz!
Keza, örneğin, sadece ‘hicret’ olgusunu ele alsak, göreceğiz ki, algının ötesinde gerçeğe tekabül eden farklı çıkarımlar yapmak mümkündür. Şöyle ki; eğer nitelik sadece bireysel bir değer olarak ele alınsa, bilgi yüklenmesi, teslimiyet izharı olarak karşımıza çıksa idi, iddiamız odur ki hicrete gerek kalmazdı! Niteliğin dışa yönelik yüzü mutlaka nicelik etkileşimlere, iletişimler açıktır. Niceliğin görünümü/gereği tebliğ, davet, şahitlik yükümlülüğünüzle beraber başlamış demektir. Eğer niteliği içinize hapsedip ‘birleri’ alt alta, üst üste toplamakla iktifa etmezseniz! Bu noktada eşyanın tabiatını, sosyal olguların tabi olduğu kuralları mutlaka dikkate almamız (Enfal 66) gerekmektedir.
Rad 11 ve Enfal 53. ayetleri de bir defa daha bu gözle ve de ‘kavim/toplum’ vurgusuna dikkatlerimizi yoğunlaştırarak okuyalım! Çoğu ayetteki ‘Biz’ ifadesini ilgimizden kaçırmayalım! ‘Vahdet, ümmet, kardeşlik, ‘toptan sımsıkı sarılın’, ‘bir vücudun azaları’, ‘bünyanün mersus/kenetlenmiş tuğlalar/yapı taşları’ ifadeleri kadar tefrika, ‘bölünmeyin, dağılmayın, çekişmeyin’ vurgularına da kafa yormalıyız!
Bizdeki ‘Bir elin nesi var, iki elin sesi var!’ sözünü de yabana atmamalıyız! ‘Sinerji’ enerjilerin birleşiminden çıkan yeni ve farklı bir enerjidir. ‘İstişare’, ‘ortak akıl’ kullanımlarının da altını doldurmalı, hakkını vermeliyiz!
Bizim işe koştuğumuz anlamda nicelik, tüm sayısal değerlerin mutlaka evrilmesi, dönüştürülmesi, dışarıda hiç kimsenin kalmaması anlamlarına gelmemektedir. Biz ısrarla ‘sayısal değerlerin’ de olabileceğini, bunlarında hesaba katılması, sürece dahil edilmesi gerektiği anlamında başta kişi/insan unsuru olmak üzere tüm maddi değerleri salık veriyoruz. Kitlelerin şartlandırılarak, kadroların bilinçle hareket edecekleri gerçeğini red etmiyoruz! Nicelik hesabıyla; aceleci, sonuç odaklı, habis urlar gibi fayda değil zarar verecek tarzda ilkelerden, aslî değerlerden yalıtılmış bir kitleselliği, ‘ne olursan gel’ ucuzluğuna düşerek erken doğumları kastetmiyoruz!
Bu bize kendi ellerimizle, hesaplarımızla ‘giden gider, kalanlar bizimdir’ kolaycılığını da vermez, vermemelidir. ‘Gelen gelir, gelmeyen kendi bilir!’ deme haddini kendimizde bulacaksak eğer, ‘gelinecek yer’ ile ilgili farkı fark, niteliği tezahür ettirecek çabaların beklenmesi de çok normal olsa gerektir. Kimse ‘Bizim sayılarla hesabımız yok!’ da diyemez, mesele sayıysa eğer, bunun mutlaka hesaba konu bir boyutu vardır! Hayvanlar âleminde çoklu doğum yapan/nicel hayvanata rağmen tekli/az doğum yapanlar nesillerinin (davanın) devamını sağlayacak yavrularına karşı daha hassa, daha bir ihtimam, daha bir fedakarane davranmaktadırlar.
Düşünelim, tartışalım; bu güncelleme önerimizin varsa hesaba katılabilecek tarafları onların üzerine yoğunlaşalım!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *