Dostlar inanın uğradığımız her şehirde, verdiğimiz her molada, farklı yazılara, farklı konularla yön verecek nice hikayeler var!
Dergimizin geleneksel piknik davetine icabet amacıyla üç dost yollara düştük. Zonguldak ve Bartın’dan Kayseri’yi başlangıç kabul ederek. Kendimizce mutad hale getirdiğimiz yıllık gezilerimizin ucu açık, güzergahta belirlenen serüvenine başlamış olduk böylece…
Tabii ne kadar başarabiliyoruz belli değil ama, zihinlerdeki, daha doğrusu duygulardaki ‘tatil’ anlayışının yeni bir formatta gerçekleştirilmesi; tanışıklık, ziyaretleşme, gezip görme içeriği ile tefekküre dönüşecek afaki ayetleri okuma, tebdili mekanın faydalarından istifade, kendi küçük dünyalarımız dışındaki büyük dünyaları müşahede etme, imkanlar mükayesesine kapı aralayacak tesbitler, en önemlisi de yeni kimlik ve kişiliklerin iz ve izlenimlerini alma anlamında bir ufak çaba bizimkisi… Tabi formu ve formaliteleri tartışılabilir. Biz bu formu çoluk çocuklu bir hale eviremedik! Gerçi her tarzın kendi avantajları olacağı gibi dezavantajları da olabilecektir takdir edersiniz. Bu tarz seyahatlerde en önemli mesele konaklama/konuklama! Bir gezimiz akabinde Urfa örneğinden haraketle ‘konuk evi, misafirhane, köy odası’ misalinden bahsettiğimde bir dosttan kallavi bir sitem almıştım, ‘Gereğince ağırlayamadık mı?’ şeklindeki bir ikaz ile; bu tedirginliği yine yaşıyorum. Aynı örneği tersinden bizzat kendim de yaşamıştım: Uzun yıllar aradan sonra ailece ziyaretime gelen bir arkadaş, öğretmen evinden telefon açarak kendileri için yer ayırttığını orada buluşabileceğimizi söylediğindeki kızgınlık, kırgınlık ve içine düştüğüm hayreti hatırladım bu sitemle beraber. Buna Kayseri’deki günün yorgunluğuna rağmen bize kapılarını açıp ağırlama nezaketinde bulunan ev sahibesinin ‘Keşke eşlerinizi de getirseydiniz, bende yalnız kalmazdım!’ haklı sitemini de ekleyelim unutmadan. Şartlara teslim olmadan, şartları kendi muktesebatımızın doğasına uygun bir şekilde oluşturabilmek için bu ziyaretleşmeleri artırmalı ve bir tarz haline dönüştürebilmeliyiz.
TOKİ’nin 1+1’leri ile bu iş nasıl aşılır bilemem! Çoluk çocuğun tanışması, kaynaşması, kardeşlik hukukunu yaşanılarak öğrenilmesi adına ev halkının fedakarlıkları kadar ziyaretçilerin fedakarlıkları da bu işte harmanlanmalı. Kendi sosyal çavrelerimizi oluşturup bunlarla iletişim ve etkileşim içinde olmak, örnekliklerimizi çoğaltmak, dışa dönük yüzlerimizi kendi içlerimiz gibi bir vasfa dönüştürebileceğimiz kardeşlik ailesi içine çevirmek zorundayız. Olumlu örneklikleri birbirimize taşımalı, yanlışlıklarımızı birlikte izale etmeliyiz.
Şunu peşinen, çok yüksek sesle ve de büyük bir mutlulukla Allah’a hamd ederek söyleyelim ki şu zamana kadar gerçekleştirdiğimiz gezilerde kendimizi ev halkından hissetmenin yolunu açan kardeşlik atmosferini tüm yoğunluğuyla hissettik ve yalnız evlerinin kapılarının değil, dostların yüreklerinin de sonuna kadar açık olduğunu gördük hep. Gecenin bir vakti yolcuları beklemek, ellerinden gelenin en iyisini sunmak, gününü ve vaktini ayırmak, zihinlerin doymasına yönelik zamandan bağımsız arayışların izini sürmek her türlü takdirin üstündedir. Unuttuğumuz, atladığımız dostlara konuk severlikleri için teşekkürlerimizin yanında özürlerimizi sunuyoruz bu arada.
İmkanlar artarken iddialar azalmamalı! İddia sahipleri içinse imkansızlık diye bir şey söz konusu değil zaten! Kendi kafalarımızda, dışa dönük olarak çıtalar koyuyor, sonra bunlara bağımlı hale geliyorsak bu kötü! Mevcudu paylaşmak, mevcudu aşmak için ortak akılla ve mevcutlardan haraketle, toplamı işe koşarak, açıkça ve net olarak haraket ederek, imkansız görünen birçok meseleyi kolaylıkla çözebiliriz. Görünen o ki, bu potansiyelimiz mevcut. Önemli ve ikinci adımlarla gerçekleşecek olan odur ki bunu kinetiğe çevirebilelim. Hane halkları da alışsın, gezenler de alışsın, gezenlerin hane halkları da alışıp hazır ve nazır olsun.
Basit denebilecek ama üzerinde çok okumalar yapılması gereken bir örnek: Kayseri güzergahında Kırşehir’de bir dosta uğruyoruz, onu bulamayınca orada olabileceğini düşündüğümüz bir başka dostu arıyoruz, o da gıyaben bir telefon trafiği ile kısmi tanışıklığımız olan diğer kardeşlerimizi harakete geçiriyor, buluşuyoruz; midelerimizin doyması bir tarafa, zihinlerimizi de doyuracak bir teati fırsatı yakalıyoruz. Bundan büyük imkan mı olur? Kardeşlik, dostluk başka nasıl görünür, yaşanılır kılınır? Statik halde bunu hissetmek mümkün mü? Söze de gücünü veren, lakin fazlaca üzerinde durmayıp ihmal ettiğimiz önemli hasretlerimizden biridir bu.
Kayseri organizasyonu başlı başına bir bahsi diğerdir. Kimse kalkıp yüzlerce kilometre yolu bir piknik yapalım, çay çorba içelim, köfte yiyelim diye tepmez! Yeni yüzler, yeni tanışıklıklar, farklı masalarda çok organize olmayan, spontane gelişen fikri teatiler, kısa ve farklı gruplarla diyaloglar farklı organizasyonlarla organize hale getirilmesi gereken, küçümsenemeyecek çabalardandır. Bir aidiyet hissidir bu! Bir arayıştır. Daha önemlisi beraber bir arayış ve yürüyüşün ilk adımlarıdır. Bulunanların paylaşılmasıdır. Ortak adımların ortak hedeflere doğru, ortak planlamalarla nasıl atılabileceğinin bir alıştırmasıdır.
Gerek bu piknik organizasyonlarının ve özelde seyahatlerin görünmeyen faydalarından biri, belki de en önemlisi farklı coğrafyalarda kendisi gibi, ufak tefek farklılıklarla aynı rengi almış, hayata aynı gözle ve aynı yerden bakan benzer hassasiyetlere sahip kimlik ve kişiliklerin tanışmasına, tanışıklıkların ismenden cismene/vicahiye çevrilmesine vesile olmasıdır. Aklınızın ucundan geçmeyen, haritada yerini bile zor bulabileceğiniz nice beldelerde nice şahsiyetleri bulmak, görmek, tanışmak anlatılır gibi değil. İşte mesele bu! Ve işte asıl mesele burada başlıyor. Her ne yapıp edip bu bilinmeyen, ulaşılmayan yerlere ve kişilere ulaşıp tanışıklıkları artıracak, bunları kanalize edecek, sesimizi sesmize, ellerimizi ellerimize, imkanlarımızı imkanlarımıza katacak, çabalarımızı yoğunlaştırmaya vesile olacak, aynıyete ve sinerjiye dönüşecek arayış ve ötesinde çabalar içinde olmak gerekiyor.
İlk defa görülen tanınan; öncesinde ne bir alış verişin ne de bir test fırsatının yaşandığı birilerini tanıyıp konuklayarak ikramda bulunabiliyor olmak yalnız bu dinin, Rabbimiz’in bir ikramı olsa gerek! Zihinlerden zihinlere, kalplerden kalplere giden yol; her zorluğu aşacak, her kapıyı aralayacak bir atmosfer oluşturmaya yetiyor.
Elbette bu, birilerine havale edilecek, bir kaç kişiye ihale edilecek ölçekte bir iş değildir. Daha girift, daha yoğun ve çok yönlü kotarılması gereken bir nitelikte, organize işlerdendir. Bu organizasyonu; bu yazı dergimizin pikniğinden hareketle oluştuğuna göre, öncelikle piknik davetinin sahiplerinden, dergi tüzel kişiliğinden beklemek ilk akla gelen ve doğru olan yol olsa da; talep etmek, hazır bulunuş, iddia ve istemi tekrarlamak ve sürdürülebilir tutmak, talebi görünür kılmak şeklinde, gerek yukarıya doğru ve gerekse yanlara ve aşağıya doğru bir pratik içine girilir ve ortamlar oluşturulmaya çalışılırsa, kısa zamanda daha çok mesafeler alarak, az zamanda çok iş yapmış olabiliriz. Bu iş hepimizin. Bu dava hepimizin omuzlarında. Tek tek hepimiz yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan sorumluyuz. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatı olsun. İşimiz lafta kalmasın. Sözün en güzelini söyleyelim ve yapabildiklerimizin en güzelini, en güzel bir biçimde yapmaya azmedelim. Mesajı ete kemiğe bürüyelim, görünür kılalım. Okunur olmaktan(!) yaşanılır olmaya evirelim.
Şimdi herkes, neleri, ne bahasına(!) yapabileceğini ölçsün biçsin. Allah’ın kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyeceğini bilerek, düşünsün taşınsın. Planı projesi olan sunsun. Teklifi olan teklifini, uygulaması olan örnekliğini paylaşsın. Tartışılsın, danışılsın, teati edilsin, ortak akılla ortak çabalara girişilsin. Rabbimiz’e vereceğimiz hesabımızı kolaylayacak, O’nu razı edecek yollara girilsin. Toplumsal dönüşüm hedefi için ne gerekiyorsa, ne yapılacaksa yapılsın. Bireylerin, bireysellikten kurtulacak ama öncesinde ‘özü gür’, kulluk bilincine ermiş, adanmış kılınmasının vesileleri aransın, uygulansın.
Dostlar inanın uğradığımız her şehirde, verdiğimiz her molada, farklı yazılara, farklı konularla yön verecek nice hikayeler var! Nice tecrübeler, farklı yaşamlar, yaşanmışlıklar var. Yediklerimiz içtiklerimiz bize kalsın, gördüklerimizi anlatsak fîzana yol olur!
Gerçekten bu vesile ile sadece yeni tanıştığımız, ismen tanışıklıkları şahsene çevirdiğimiz tek tek isimleri yazmaya kalksak bir yazı boyutunu aşacaktır. Dedik ya; nerelerde, ne cevherler var. Ama şu bir gerçek ki buna rağmen ortada bir (birçok) sorun da var. Bizi farklı bağımlılıklardan kurtaracak ortak bir bağ oluşturamamak! Buna rağmen daha kolay gibi görünen, çok farklı ve fazla bağımlılık söz konusu olmadığı halde bile bu bağı tesis edememek! Şimdi ilk işimiz; ‘hırsız mı, ev sahibi mi daha suçlu’ tartışmasına kapılmadan -ki her zaman olduğu gibi bizi kendi doğru adımlarımızı atmaktan alıkoyan ve enerjimizi boşa tükettiren bu tartışmalar oluyor malesef- bundan sonra ‘neleri nasıl yapabiliriz, mesajımızı toplumla en net ve kestirmeden nasıl buluşturabiliriz, saflarımızı nasıl sıklaştırabiliriz, iletişim ve etkileşimimizi nasıl artırabiliriz, kardeşlik hukukunun yaşanılır bir olgu olduğunu nasıl tezahür ettirebiliriz..’ vb. soruların cavabını verip, gerekli adımları peyder pey atmak olsun.
Son söz olarak; Ramazan’ı evde karşılamak adına son gününü hızlı geçtiğimiz bu turda, ‘Diğer günlerin suyu mu çıktı?’ demezseniz eğer, bu ziyaretleşmelerin Ramazan’a özel bir formu, gündemli organizasyonları nasıl gerçekleştirilebilir, yaygın hale getirilebilir beraberce bunları da düşünelim…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *