Vatan dedi, millet dedi, ırk dedi, ırkım dedi, din dedi, mezhep dedi. Ama hep kendi dediğini dedi ve bildiğini okudu.
Şöyle bir elimi şakağıma koyup düşündüm de, zihnimde kalan tarihe ve bugün yaşananlara bir anlam vermeye çalıştım kendimce.
Yaradan kainatı öyle güzel bir düzen üzere yaratmış, insanı o düzenin merkezine koyarak ona şerefli bir konum hazırlamış. İnsana kendi ruhundan üfleyerek can vermiş, onu yeryüzünde kendi halifesi saymış. İnsana en güzel özellik olan irade serbestliğini vererek onu doğru ile eğrinin seçiminde hür bırakmış, ona akletmek gibi bir üstün özellik tanımış.
Yaradan yarattığı düzeni korumak için, elçileriyle vahiyler gönderip, defalarca uyarmış kullarını, akledin, etrafınıza bakın, elçilerimin size söylediklerine kulak verin diye.
Bunca ihsanın sonucunda da insandan bu adil işleyişe karşı saygılı olmasını, Yaradanına kul olmasını bekliyor. İhsanı bitmiyor kullarına, bu dünyada vahye uyanın ahiretinin de mamur olacağını müjdeliyor.
Ama insanoğlu ne yapmış, var olan düzene, kendine tanınan haklara, verilen nimetlere şükretmesi gerekirken, bu ilahi işleyişin sebebini anlamaya çalışmak yerine, ona bir mirasyedi evladın tavrıyla yaklaşıp tüketmeye gayret etmiş, ediyor da hep. Bunu bazen bilerek bazen de bilmeyerek yaptı.
Kendine bu alemde imtihan olması için verilen heva ve hevesin peşinden koştuğu için, hırslarının esiri olduğu için yaptı bütün bunları. Hem kendine hem çevresine ne kadar zarar verdiğine aldırmadan.
Vatan dedi, millet dedi, ırk dedi, ırkım dedi, din dedi, mezhep dedi. Ama hep kendi dediğini dedi ve bildiğini okudu.
Allah için adam öldürdü ama bu adamı öldürürken ne kadar doğru yaptığını kendini de onu da var edene danışmadan yaptı. Kendi neden yaşıyorsa, katlettiğinin de o kadar yaşamaya hakkı olduğunu düşünemeden yaptı bu işi. Keşke mukaddesatını savunduğu kitabına, Kur’an’a danışsaydı iki cihanda da sorumluluğunu yüklendiği bu işin aslını buna karar verirken.
Birilerine silah sıkmak şimdiye kadar neye yaradı kargaşadan, düşmanlıktan, gözyaşından başka, bunu kendine niye sormaz insan.
İnsan üç açıdan bakar çevresine genelde: ya hiçbir şeye inanıp güvenmeden kendi bakış açısından, ya yaşadığı çevrenin gelenekleri açısından, ya da inandığı din açısından.
Çoğu zaman da geleneği, dininin gereklerini aklı ile birbirine katar, içinden çıkılmaz bir anlayış çıkarır ortaya; bu da insan aklının karmaşa yaratmadaki başarısının sonucu olan, çifte standartlı davranış biçimidir. Yani canımızın istediğini yaparız, bunun faturasını da durum bunu gerektiriyordu diyerek, o günün şartlarına çıkarttırız anlayışı.
Adalet deriz, hukuk deriz; dediklerimiz lafta kalır.
Müslümanım demek yetmiyor, inancının gereğini yerine getirmek gibi bir sorumluluğa sahip olmak gerekiyor. İnanan insana göre vatan ne, vatandaş ne, kardeşlik ne, kan bağı ne, bayrak ne, bunları bilmek ve buna göre davranmak gerekmez mi?
Bir müslümana göre insan hayatının değeri yüksek olmalı. Bir başkası ancak seni yurdundan çıkarmaya uğraşırsa, dinini yok etmek için seninle savaşırsa, onunla savaş, buyuruyor Allah, Mümtahine suresi sekizinci ayette: “Allah din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; Allah adil olanları sever.’
Müslümanın yanında yöresinde yaşayan şayet ona zarar vermiyorsa, onunla iyi geçinmek gayreti içindeyse, gayr-ı müslim bile olsa, emniyet içinde, güven içinde olrnalı. Allah, inanan kullarından bunu istiyor.
Osmanlı topraklarında kaç asır insanlar, ayrı ayrı ırklardan, ayrı ayrı dinlerden olmalarına rağmen barış içinde yaşayıp, komşuluk etmediler mi? Bu barışın en önemli sebebi, Osmanlı’nın tebaasındaki azınlıklara karşı tutumuydu.
Gerçek vatansever, kurşunlarla değil, emeğî ile aklı ile yazar kahramanlık tarihini.
Hırsızın girmediği mekan kalmadı, kapkaça uğrayanın değil uğramayanın sayılabileceği bir toplum olmuşuz; ilkokulların önünde uyuşturucu satıcıları kamp kuruyor, yolsuzluk almış başını gidiyor ama birileri hâlâ düşündüklerini söyleyenleri kurşunlayarak, bombalayarak milliyetçi olmaya çalışıyor.
Milletine, toprağına, kutsal bildiklerine, dinine imanına böyle mi sahip çıkılır sevgili gençler!..
Sizin gibi düşünmeyenler arkadan mı vurulur, silahsıza silah mı çekilir!…
İktibas, Şubat 2007
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *