Kapitalizm, demokrasi, hazcı kültürel bakış tüm insanlığa sunduğu dünya cennetinde daimi mutluluk vaad ediyor, ancak bu mutlulukla ilgili hiçbir umut vermiyor, gerçekleri göstermiyor.
Hayatın her noktasını kuşatan, bilineni değiştiren, yeni söylenen her kelime ve kavramı hakikatin kendisi gibi tanıtan, yoğun bilgi kirliliği içinde her şeyi bildiğini düşünen ama hiçbir şeyi anlamayan, yorumlayamayan, sorgulayamayan kimlikler yetiştiren bir dönemin içindeyiz. Bu dönem içinde, dünya genelinde toplumlar, kültürler, teoriler ve kişiler arasında hızla gelişen ve karmaşık yapılı bir ilişki biçimi ile karşı karşıya kalıyoruz. Yaşayanların çok az bir kısmının tünel çıkışındaki ışığa hasret olduğu böyle bir dönemde, insanoğlunun ve onun yönetip yönlendirdiği dünyanın içine düştüğü çıkmaz, güdülmeye alışmış olmaktan öteye gidemeyen basit algılardan müteşekkil bir hayatı kabullenmektir.
Hayatı çıkmaza sürükleyen, geleceğe dair umutları, bakışları yok eden, düşünceleri çalan, duyguları yönlendiren, zihinleri değiştiren, kişilikleri yerle bir eden bu dönem, insanoğlunun tek kurtuluş umudu olan vahye karşı inatçı bir duruşu, vahye meydan okuyuşu, vahye karşı olumsuz eleştirel bakışıyla önem arz ediyor. Çünkü dünya üzerinde insanlığa ümit olan, dinamik ve her şeye rağmen canlılığından bir şey kaybetmeyen tek sistem İslam’dır. Bu dönemin Firavunları, Hamanları, Karunları yok edemediği vahyi, kuşatarak ılımlılaştırabilmek için hayati öneme sahip kavramların içeriğiyle oynuyor, onları değiştiriyor ve aslından uzaklaştırıyor, böylece ortaya çıkan boşluğu kendi ürettiği kavram ve kelimelerle dolduruyorlar.
İnsan kendi fıtratına uygun kavramlardan uzaklaşır ve farklı kaynaklardan beslenmeye başlarsa doğal olarak kendinden olmayan ve kendine ait olmayan bir dünyaya açılır; yani insan kendine yabancılaşır. Özellikle Allah’ın istemediği bir hayatı meşrulaştıran kavram ve kelimeler, dini hassasiyetleri varmış gibi gösterilse de Yahudilerin peygamberimizle dalga geçmek için kullandığı “raina” kelimesinin benzerleridir. Bu yüzden Müslümanların bu kavram ve kelimelerin üzerinde dikkatli davranması bunu fark ettiklerinde “unzurna” demeleri gerekmektedir.
Kavramlarla konuşmak işimizi kolaylaştırırken kavramlara yüklenen anlamların bilinmemesi bazen bizlerin zihnini karışık dünyalara itmektedir. Kullandığımız kavramlar, siyasi düşüncenin tarihsel gelişimine paralel bir değişime uğrayarak gittikçe insanın bilgi kaynakları ve faaliyetleri ile vahyi bilgi kaynakları arasındaki ilişkiyi yanlış bir zemine oturttuğundan kavramların gerçek anlamlarına ulaşmak adeta imkânsız hale geldi. İktidar alanı değiştikçe değişen kitleler, etkilendikleri düşünce tarzıyla inanca ait kavramlarını da dönüştürmeye başladılar. Böylece Müslüman camia, vahiyle aralarındaki bağları zayıflatırken etkileşime geçtikleri hayat biçiminin dönüştürücü etkisiyle hem sosyal hem kültürel bir başkalaşıma maruz kaldılar. Kavramlar değişince hedefler, hedefler değişince hayata bakış açısı değişti. Niyetleri kötü olmasa bile Müslümanların kullandıkları dil, hayatlarını etkiledi ve bir zamanlar karşı çıktıkları kavramları kurtarıcı gibi gördüler. “Siz hala orada mısınız” türü klişe aşağılamalara itibar etmeden hayatın en ince detaylarına yön veren, insanın fıtratının beğenisini dışa vuran, doğrunun ve doğru yolun yanında olanların siyah beyaz fotoğraflarda kaldığını düşünmeye başlayacak kadar ileri gittiler.
Müslümanlar, özellikle son dönemde yaşanan hayatların içinde, gereğinden fazla sığ, basit ve bir o kadar içerikten uzak ve gelişigüzel bir biçimde güncel olduğu iddia edilen fakat temeli İslam’ın kavramlarını ve yaşam tarzını bulanıklaştıran kelimeleri kullanmaya özen gösterir hale geldiler. Hemen hemen her kullandıkları kavram nerede ve ne şekilde kullanırlarsa kullanılsın tarife muhtaç bir halde bulunuyor. Açıkça “raina” dememenin gerektiği bir zamanda ısrarla “unzurna” demeyerek bu yaptıkları davranışlarla takdir bekliyorlar. Vahyi hayata egemen kılmak yerine günün getirdiği karışıklıkları, görecelilikleri, hedonist tarzı sanki İslam’dan türemiş gibi hem kendi hayatına uyguluyor hem de başkalarının da buna iman etmesi için var gücüyle çalışıyorlar.
Vahyi kavramların, kuşdilinde bir anlam ifade edecek şekilde muğlâklaştırılıp konuşulması bir utanç vesilesi haline getirilirken, güncel kavramlardan ve ulus devlet merkezli anlayışa uygun cümlelerden medet umar hale gelmek en basit ifadeyle zilletin kabullenilmesi anlamına gelmektedir. Buradan yola çıkarak oluşan kavramsal boşluklar ve anlam yitimleri, vahyi kodların bozulmasını ve belli ellerde yoğunlaştırılarak farklı yönlere çekilmesini sağlamaktadır.
Demokrasi kavramı her ortama göre anlam değiştirse bile, bu anlamların tümü vahiyle ve vahyin temel kavramlarıyla kesin olarak çelişmektedir. Örneğin Müslümanlar, Irak’ı ya da Afganistan’ı işgal eden zihniyetin bu yaptığı vahşete “demokrasi” adına meşruluk kazandırmaya çalıştığını unutarak güncel dilde “raina” diyorlar yani “demokrasi” istiyorlar. Sahte, çalınmış kimliklere sahip, sorunlu ve sorumsuz olmalarına rağmen kendilerini halen Müslüman olarak tavsif eden bu yığınların “unzurna” demek akıllarına gelmiyor.
Temeli vahye, vahyi olana ait olmayan türedi kavramlar, kendilerini üreten şartların, coğrafyanın, ekonominin, sosyal hayatın, siyasi algının koşullarına yabancı olan Müslümanların önüne bir lütufmuş gibi sürülüyor.
Müslüman camianın ise bildiği halde kabul etmek istemediği konu, ideolojik amaçlı bu kavramların hayatı şekillendirmesi ve ahiret algısına karşı dünyayı sunmasıdır. Bunu bilmelerine rağmen rahatlarını bozmak istemeyenlerin düşünme yetilerini kaybedecekleri aşikârdır.
Kapitalizm, demokrasi, hazcı kültürel bakış tüm insanlığa sunduğu dünya cennetinde daimi mutluluk vaad ediyor, ancak bu mutlulukla ilgili hiçbir umut vermiyor, gerçekleri göstermiyor. İnsanı kendi geleceğini yapabilecek imkâna sahip güçte bir tanrı olduğuna inandırıp, insanın düşüncesini sadece bu dünyaya kısıtlıyor ve körleştiriyor. Ancak insanın fıtratında bulunan aşkın bir güce olan ihtiyaç dolayısıyla, dünyevi olan her şey din kılıfı altında insanlara sunularak, dinin hayata olan müdahalesini engellenmeye çalışılıyor ve din hayattan uzaklaştıkça insan aldanmış ve yok olmaya mahkûm kılınmış oluyor.
Müslümanların kıblelerinden sapmamaları, anlam kaymalarına neden olacak işlere bulaşmamaları, yaşadıkları öteki sendromuyla komplekslerine ve zaaflarına yenik düşmemeleri, hayatlarına aihret merkezli bir güvenlik kalkanı oluşturmaları yani kısacası vahiyle hayata hakim olabilmelerinin en önemli şartlarının birisi ekonomiden siyasete, kültürden ahlaka her konuda oluşturulan hükümran kavramlara kullanmayarak yani “raina” demeyerek muhalif duruşlarını oluşturmaktır. Müslümanların bu muhalif duruşu, kendilerine onur kazandırırken gönüllü köle olup sürüleşen yığınlar gibi ayartılıp sömürülmelerinin de önüne geçecektir.
Dünyevileşmiş insanlar içinde yerini almak için uğraşan Müslüman(!) kitlelerin parçalanmış bilinçlerini tekrar toparlayabilmeleri, acı ve sıkıntı içinde dahi olsa hakikate ulaşma mücadelesine tekrar dönmeleri ve bu yolda ödeyecek bedelleri kabullenebilmeleri için inkar etmeleri gerekir: Bu inkar, vahiy dışı kaynakların ürettiği tüm kavram ve yaşam şekillerine “La” demeleridir, herkesin “raina” dediği bir düzlemde “unzurna” diyebilme gücüdür. Bu nedenle demokrasi’den insan haklarına, serbest piyasadan özgürlüklere kadar her konuda ortaya koyulan kavramların iyi anlaşılması, bu kavramları takdim eden fasıkların getirdiği haberlerin iyi düşünülüp analiz edilmesi bizi vahyin tayin ettiği hayata yöneltirken, İslam düşmanlarının hayatı şekillendirmelerini imkânsızlaştıracaktır.
Selam olsun İslam’a tabi olana ve Selam olsun Allah’a kul olanlara.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *