Ahmak ıslatan yağmurlar değil benim anlattıklarım, Nisan yağmurları… Bir yağmur sonrası dolaştınız mı siz hiç bir ormanda? Yerde bulunan kurumuş ama ıslak yapraklara bastınız mı hiç? Bir orman, yağmurla buluşmuş ve onunla ıslanmış.
… Eksik ve yalnız yaşanmış bir hikaye tüm bu yaşanan.
Yarım kalmış, ama tastamam yaşanmış gibi sanki. Kimse anlayamaz yaşanan bu yarım hikayeyi. Çünkü ancak tam’ı bilen eksik kalmayı anlayabilir. Ancak içinde olan bilebilir.
Siz hiç bilir misiniz göğü ve orada olup biteni?…
Önce bir ışık, kara bulutlar arasında. Hazırlanıyordur. Geleceğini haber veriyordur. Dökecektir içini kendisini anlayan toprağa. Anlatacaktır kendini ve anlayacaktır anlatılan. Yine boşalma zamanı gelmiştir, yine yağmurun toprağa olan aşkını anlatma zamanı gelmiştir. Aşkı anlama zamanı olacaktır toprağın şimdi.
Gök haykırmaya başlar ve ardından tüm ihtişamıyla sunar kendini, ışıklarını saçar.
Hava puslu.
Kara kara bulutlar arasından gökyüzü delinip de boşalttı mı içine sığdırdıklarını ve yağmur diye indi mi yeryüzüne, işte anlarım o zaman toprağa kavuştuğu an anlatmak istediklerini. Hani ıslatıp da toprağı ve yeri ve yerdeki her bir şeyi. Kaçıp bir deliğe mi gireceksin yağmurun şiddetinden yoksa yeşerebilmeyi mi becereceksin kalıp altında.
Ahmak ıslatan yağmurlar değil benim anlattıklarım, Nisan yağmurları…
Bir yağmur sonrası dolaştınız mı siz hiç bir ormanda? Yerde bulunan kurumuş ama ıslak yapraklara bastınız mı hiç? Bir orman, yağmurla buluşmuş ve onunla ıslanmış.
Hiç gördünüz mü ıslak bir kütük? Yağmurda ıslanan ve ağırlığından yerinden kalkmaz bir kütük… Hiç kokladınız mı, biraz çürük, biraz küf kokan; ama yağmurdan sonra ormana yaydığı o enfes kokudan haberiniz var mı? İçinize çektiniz mi hiç o ağır ve bir o kadar da hafif olan havayı? Dolduğunu hissettiniz mi ciğerlerinizin?
Ve ağladınız mı siz hiç? Düşündünüz mü? Mesela bağırdınız mı duyurmak istercesine sesinizi, sizi görmek istemeyenlere nisbet edercesine, sizi duymak istemeyen size kulak tıkayanlara karşı haykırdınız mı hiç?
Ya da koştunuz mu düşmeyi göze alıp! Hem koşup hem bağırdınız mı? Ve yine ağladınız mı? Düşüp de kanayan dizlerinizin acısına değil, yüreğinizin kanadığına ağladınız mı siz hiç? Hasretinizi duyurabildiniz mi mesela, ya sevginin varlığını hatırlayabilir misiniz?
Büzüşmüş yüreklerimizin unuttuklarını hatırlatmaktan korkuyor muyuz? Korku nedir anlatabilir miyiz yüreğimize? Elverişsiz midir yürek sevgilere?
Katılmaya hazır mıyız hayata, kefenimizi giymeden önce? Yeşertebilmeyi becerebilir miyiz sizce?
Uzak değil bence…
Selam olsun yüreklerini diri tutan ve diri tutmayı becerebilen herkese.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *