Anlaşılan Nisan ayı artık kutlu doğum etkinliklerinin yoğun bir şekilde yapılacağı bir ay olacak. Bu vesile ile müftülüklerde hiç olmadığı kadar hareketli günler yaşıyorlar. Ellerinde gül demetleri ile resmi daireler dahil her yeri dolaşarak bu gülleri dağıtıyorlar. İnşallah bir gün Kur’an’da geçen hakikatleri de kapı kapı gezerek dağıtmayı düşünürler. Ben de sizlere hemen ilk kutlu
Anlaşılan Nisan ayı artık kutlu doğum etkinliklerinin yoğun bir şekilde yapılacağı bir ay olacak. Bu vesile ile müftülüklerde hiç olmadığı kadar hareketli günler yaşıyorlar. Ellerinde gül demetleri ile resmi daireler dahil her yeri dolaşarak bu gülleri dağıtıyorlar. İnşallah bir gün Kur’an’da geçen hakikatleri de kapı kapı gezerek dağıtmayı düşünürler.
Ben de sizlere hemen ilk kutlu doğum etkinlikleri ile ilgili bilgi aktarayım.
Yapılan son araştırmalar neticesinde ilk kutlu doğum etkinliklerini Mısır’da devlet kurmuş Fatimilerin yaptığı ortaya çıkmış durumda.. Hz. Ömer zamanında İslam devletinin toprakları arasına katılan Mısır’da Kıpti Hıristiyanlar, Nevruz-ı Kıpti adını verdikleri bir kutlama törenleri yaparlarmış. Müslüman idareciler bu kutlamaları ilk başta müsamaha ile karşılamışlar ve müdahalede bulunmamışlar. Ancak su ve ateş oyunlarının çoğalması ulemanın tepkisine neden olmuş, bu kutlamaların şehir dışında yapılması istenmiş.
Tarihçi İbrahim Hassan’a göre Mısır Fatimi Muizz’in 973’te Kahire’yi almasının Hz. Peygamberin doğum gününe denk gelmesiyle şölen yapılmasını istemiş.
İlk mevlit töreninin yapıldığı Kahire’deki bu geleneği Selahaddin Eyyubi’de devam ettirmişti. Zengi ve Erbil atabeylikleri de bu kutlamaları devam ettirmiş, Adana ve yöresinde kurulan Ramazanoğullarının Osmanlı Devleti’ne geçmesi ile Osmanlı padişahları da kutlu doğum etkinliklerini bazı zamanlarda sürdürmüşler.
Görüldüğü gibi bu etkinlikler bu dönemlerde yapılsa da hiçbir zaman organize ve sürekli bir şekle gelememiş. Müslümanlar arasında genele ulaşamamış. Sanırsam Türkiye’de ise 28 Şubat Post modern darbe yılından sonra bu etkinlikler çok yoğun bir şekilde artmış. Bu etkinliklerin içeriğine bakılırsa 28 Şubat savunucularının mesajını bu kesim iyi anlamışa benziyor. Bu olayın somut göstergesi olarak hemen geçen yılki kutlu doğum haftasında Baykal’ın yaptığı konuşmayı hatırlayabiliriz.
Ne demişti Deniz Baykal?
“Bu hafta nedeni ile yapılan etkinlikte Peygamber Efendimiz’in anlaşılmaya ihtiyacı olduğunu anlatan Baykal, “Kur’an Hz. Muhammed’in en güzel olduğunu belirtir. Örnek olmak taklit etmek anlamına gelmez. Hz. Muhammed’in taklit edilmeye değil, anlaşılamaya ihtiyacı vardır” demiş. Ve özetle Kuran-ı Kerim’in hiçbir devlet rejimi önermediğini iddia eden Baykal “İslam’ın toplumsal hedefi ahlâklı ve adaletli bir düzeni kurmaktır. Dinin bir egemenlik iddiası yoktur. Kuran-ı Kerim bir hukuk kitabı değildir. Dileyen Müslüman olur. Tanrı dilediği kişiyi hidayete ulaştırır” ifadeleriyle sunumunu tamamlamış.”
Buna salonda bulunan en eskilerin takvaca üstün Müslümanları! hiç itiraz etmediler üstelik kürsüye çıkıp bu konuşmayı destekler ifadeler kullandılar. Demek ki bu konularda bu iki kesimde aynı şeyi düşünüyorlar. Ortak noktaları olan demokrasi hususunda anlaşmışlar. Karşı kesim için bu bir kazançta peki kendilerine müslümanım diyen kesim bunu Rablerine nasıl izah edecekler. Üstelik böyle bir değiş tokuş yetkisi kendi ellerinde olmadığı halde.
Tüm bunlar olurken birde şu Peygamber sevdalısı platformlar bu etkinlikler süresince ne ile meşguller ona bakalım.
Peygamber Sevdalıları Platformu sözcüsü M. Ali Ortaç, Nisan ayında yapılacak Kutlu doğum öncesi “Hz. Muhammed’e (s.a.v.) Milyar Salâvat” kampanyası başlattıklarını duyurdu. Ortaç, salâvat kampanyasıyla Kutlu Doğum Etkinliği öncesi manevi bir atmosferin oluşmasını murat ettiklerini söyledi.
Bu ve benzeri tasavvuf kaynaklı çevrelerin Peygamber sevgisini anlamak gerçekten çok güç. Salâvat meselesinde bahse konu olan ayet ise Ahzap suresinde geçen ayet.
“Şüphe yok ki Allah ve melekleri, salavat getirir Peygambere; ey inanlar, siz de ona salavat getirin, tam teslim olarak da selam verin.” (Ahzab; 33/56 )
“Allah’a salât etmek yani dua edip namaz kılmak onun desteğini ve yardımını talep etmek demektir. Nitekim “Allah’tan sabır ve salât ile yardım isteyin” (2/152) ayeti bunu gösterir. Keza “Kıpkızıl bir ateşe salât edilecek (atılacak)” -seyeslâ naren zate lehebin- (111/3) ayetinde de bu manadadır.”(İhsan Eliaçık; Arkadaş peygamber)
O halde ayetin doğru çevirisi de şu şekildedir.
“Hiç kuşkusuz Allah ve melekleri peygamberi destekliyor. Ey iman edenler! Siz de onu içtenlikle destekleyin.” (Ahzap; 33/56).
Tüm bu kampanyalarda niyet nedir bilmiyoruz ama eğer niyet günahların af olması meselesi ise bu kesimler şunu bilmeliler ki, “Kim bana şu kadar salavât getirirse bu kadar günahı affolur” türünden hadislerin aslı yoktur, uydurmadır. Günahları affettirmenin yolu yaptığı kötülükten dünyadayken dönüş yapmak (tövbe), helallik dilemek ve onu bir daha yapmamaktır. Bunu yapmadıkça insanlara haksızlık yapanlara ve yeryüzünde zorbalık yapanlara (Şura; 42) isterseler yüz bin -ya da bir miyar – salâvat çeksinler af yolu kapalıdır.”(İhsan Eliaçık; Arkadaş peygamber)
Bir de Peygamberimiz ile ilgili ismi geçen her konuda salâvat getirmek, getirilmediğinde ise “senin asker arkadaşın mı?” gibi sözlerin ifade edildiği konular söz konusu. Elbette ki Peygamberimiz bizim arkadaşımız gibidir. Peygamberimiz sıradan bir insan olmadığı gibi o aşırı yüceltilecek ilah mertebesine konulacak biri de değildir. Arkadaştır çünkü bunu bize Kur’an söylüyor.
“Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.” (34/46), “Arkadaşınız yoldan çıkmış ve sapıtmış değildir.” (53/2), “Arkadaşınız bir mecnun değildir.” (81/22), “Arkadaşı ona ‘üzülme Allah bizimle beraberdir’ dediği zaman…” (9/40).
Ahzab suresindeki ayete dönecek olursak Peygamber ve sahabesinin her oturdukları toplantıda Peygamberin ismi geçtiğinde bu salâvat sözcüğünü mırıldanmış olması üstelik Allah’ın da ona bu şekli ile salâvat getirdiğini düşünmek çok yanlış olur. Buradaki salâvat Peygamberimize davasında yardım edilmesi şeklindedir ifadesi daha doğru bir ifadedir.
Peygamberimizi herkesten fazla sevdiğini söyleyen ve bu etkinlikleri çok önemseyen kimselerin bilinç altlarında sürekli Peygamberimizin diğer Peygamberlerden daha üstün olduğu ve Allah’ın bu dünyayı da onun yüzü suyu hürmetine yarattığı inanışı hakimdir. Bazen bu sözlerin kaynağı olan hadislerin uydurma olduğunu söylediğinizde uydurmada olsa Peygamberimiz için dünyanın yaratılmasının, onun diğer Peygamberlerden üstün olmasının ne sakıncası var diye itirazda bulunuyorlar. Belli ki bu kimseler inanmak istedikleri şeylere inanıyorlar. Kur’an Hz İsa’yı Allah’ın öldürdüğünü söylese bunlar öldürmedi göğe yükseltti, diyor. Kur’an Peygamberler hakkında Allah’ın ayrım yapmadığını söylese bunlar yapıyor, diyorlar.
Bu konu Kur’an’da nasıl geçiyor; Onlara deyin ki; “Biz Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmaïl’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene; Musa’ya ve İsa’ya verilene ve diğer peygamberlere Rabbleri tarafından verilene inanırız. Onlar arasında ayırım yapmayız. Biz Allah’a teslim olanlarız. “(Bakara; 2/136)
Rabbimiz bu konunun meraklılarına böyle söylememizi istiyor. Artık onların bu sözlere verecekleri cevaplar elbette onların seviyelerini gösterecek. Neye iman ettiklerini inşallah sorgularlar.
Sözün özü İslam’ın emir saymadığı farklı kültürlerin ürünü olan kutlamaları değerlendirirken bu kutlamalardan oluşan olumsuz etkileri ya da bu kutlamalar ile nereye varılmak istendiğini iyi algılamak lazım. Eğer ki bu tarz kutlamalar Hıristiyanların ritüellerine dönüşüyor ve insanlar üzerinde yanlış peygamber algısı oluşturuyorsa bu etkinliklerden uzak durmak gerekir. Zaten Müslümanların dinlerinde bu peygamber dahi olsa bir kişinin doğum gününü kutlamak yoktur. Bu etkinliklerde olsa olsa kâfirlerle diğer din mensuplarının buluşma yerine dönüşebilir. Biz ise bu tarz buluşmaların içerisinde yer almayız.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *