“Eleştiri nedir, ne zaman, kime, niçin yapılır? Gerekli midir? Hangi sıklıkta ve boyutta yapılmalıdır? Kime, ne fayda sağlar?” vb. açılımlar çerçevesinde olayı irdelemekte fayda var! Kuru ve boş bir eleştiri, “Çamur at tutmazsa izi kalsın!” tarzında bir yaklaşım, kendini karşıtıyla ifade etme ve meşruiyet sağlama anlayışı, entelektüalizme katkı, “Dostlar alış verişte görsün!” düşüncesi, mugalata, cedelleşme,
“Eleştiri nedir, ne zaman, kime, niçin yapılır? Gerekli midir? Hangi sıklıkta ve boyutta yapılmalıdır? Kime, ne fayda sağlar?” vb. açılımlar çerçevesinde olayı irdelemekte fayda var!
Kuru ve boş bir eleştiri, “Çamur at tutmazsa izi kalsın!” tarzında bir yaklaşım, kendini karşıtıyla ifade etme ve meşruiyet sağlama anlayışı, entelektüalizme katkı, “Dostlar alış verişte görsün!” düşüncesi, mugalata, cedelleşme, rakibini ekarte ve alt etme vb. niyetler, daha doğrusu kem niyetler takdir edilecektir ki Müslüman şahsiyetin şiarı olamaz! Bu yaklaşımlar nifak ve nizaa doğurur. Ayrılıkları/tefrikayı perçinler. Fayda değil zarar verir. Duvarları kalınlaştırır, sınırları pekiştirir. Dogmatizmi artırır. Hâsılı kem âlât ile kemalât olmaz!
Bizler eleştiriyi, öğüt verme, hakkı tavsiye, yanlışa karşı uyarma, doğruyu hatırlatma olarak alıyoruz öncelikle. Hani Kur’an diyor ya “Kur’anla öğüt ver, belki fayda verir!” diye. Tabi, bu biraz üst bir bakışı, tabiri caizse doğrudan yanlışa doğru bir söylemi ilzam etmektedir, kabul edelim! Ancak bu bir şekilde böyle olmak da zorunda! Doğru olan yanlış olanı uyaracak! Bilen bilmeyene hatırlatacak! Gören görmeyene kılavuzluk edecek! Anlayan/okuyan anlatacak, okuyacak ve okutacak! “Sizden hayra davet eden, iyiliği emreden, kötülükten nehyeden bir ümmet bulunsun!” emr-i hitabı, özetle söylemeye çalıştıklarımızı kapsamaktadır.
Tabi bu, tüm insanlığı kapsamakla beraber evvel emirde içe dönük olarak “biz”i öncelemektedir. “Müslümanım” diyenleri, otokontrol ötesinde, bir dış dinamik olarak, dahası kurumsal bir boyutta da denilebilecek şekilde zorunlu kılmaktadır. Böylesi imkânlardan, ahval ve şerait gereği yoksun kaldığımız zamanlarda dahi bu vecibeyi işletmek, kuvvetle vacip olsa gerektir. Kur’anın “Ey iman edenler iman ediniz!” hitabını, “imanınızı yenileyiniz” gibi basitçe yorumlayabilsek de esasen, tahkîk ediniz/taklitten kurtulunuz, iman teslimiyetinizin ötesine geçsin, ikrarınızda, tasdik ve amellerinizde emîn olunuz, yalnız Allah’a güvenerek, “imanınıza şek, şirk ve zulüm karıştırmayınız” anlamında almamız daha doğru olacaktır!
Eleştirinin reaksiyoner bir boyutu da vardır, kabul edelim, ancak görmezden gelip gale almamak daha fazla zarar verebilir. Yanlış, yol olur, kanıksanır, insanlar meyledebilirler, haksızlık/yanlış karşısında susmak da yanlıştır. Biz birbirimizi gayya çukurunun kenarından çekip almak ile de mükellefiz! Aksiyonerlik, doğrularına sahip çıkıp o minval üzere, kendi gündemleriyle hareket etmek olsa da, yanlışa yanlış demek, yanlışı mümkünse ıslah etmek, doğrusunu inşa etmek, değilse yanlışı imha etmek de demektir!
Zulmün ve ifsadın kaynağı olan odakları elbette deşifre etmek gerekmektedir. Bu zor da değildir. Ancak, şeytanın Allah diyerek kandırması, bizi bizden bildiklerimizin yanıltması, gri tonların müsamaha görmesi tehlikelerine karşı daha dikkatli olmalıyız! “Dost acı söyler!” derler ya, işte öyle!
Bizler Kur’anî doğruların, hikmetin izini sürüyoruz; insanları da buna davet ediyoruz! Bu konuda “Kınayanın kınamasından Allah’a sığınmak!” gerekmektedir. Yoksa adam kazanmak, mevzi kazanmak, ürkütmemek, darıltmamak vb. görece faydacı tavırlar, sonuç itibariyle aleyhte olmaktadır. İnsanların ilgisini kazanmak bahasına Rıza-i İlahî’yi kaybetmek söz konusudur!
Bunu enerji kaybı, hedef yanlışlığı olarak görenlerimiz olacaktır, tartışılır! Şunu unutmamak gerekir ki bizler, enerjimizi İlahî doğrular adına, ondan kaynaklanan doğru davranışları sergilemek, hayatımızın her anını ibadî bir bilinçle sürdürmek üzere harcama kararlılığında olmalıyız. Yanlışları izale etmeli, doğruları yaygınlaştırmalıyız! Eleştiri bu nokta-i nazarla bakıldığında enerji kaybı değil, bünyenin sağaltılması, bağışıklık takviyesi, her türlü yanlışa karşı aşı mesabesindedir. Yoksa “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!”, “Ne olsa gider!” anlayışları kendi ayağımıza kurşun sıkmak gibidir, ayağımıza bağlanmış prangadır, frendir! Böyle sinerji elde edilmez! “Sinerji” azami oranda ortak müşterekten hareketle, hedef, araç ve yöntem bütünlüğü yapabilen misyonunun eri, bilgi-bilinç-eylem kararlılığı gösterebilecek, kendini ve toplumu inşaya hazır, özgür değil, ama “özü gür” ibadet-nüsûk-ameli salih donanımlı “kul”lar ile mümkündür! Yoksa zannedildiği gibi hedeflere farklı yollardan varılamıyormuş, en azından şimdiye kadar bunu görmemiz, anlamamız lazımdı! Yani, her yol Ankara’ya çıkmıyormuş!
Rezervi olanlar ortaya kor, tamam diyenler “alâ ra’si vel ayn” buyursunlar, ortak bir tarz-ı siyaset ve hareket hattı oluşturmaya… Sinerjik bir sürece adım atalım hep beraber! Bakınız, bu sağlansa da “eleştiri”, her zaman eleştiri… Yalnız “yapıcı” sıfatını eklemeyi bile zül addettiğimi belirterek!
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *