İnce zevkleri olan, hazır cevap, her konuya dair çok çeşitli örnekler verebilen, hemen her konudan haberdar, duygusal, merhametli ve çok zeki bir adamdı babam.
Son yolculuk
Elif İsmailoğlu
O sabah erkenden uyandırmıştı beni. Telaşlı bir hali vardı. Birlikte Adana’ya yolculuk yapacaktık. Ben, uyandırılmamın sebebini bu sanırken, meğer onun düşüncesi çok daha başkaymış. Beni, okulun Öğrenci İşleri’ne gönderip, tekrar kayıt için neler gerekliyse öğrenip gelmem için uyandırmış. Ben ne kadar “Buna lüzum yok” desem de yine de onu vazgeçiremedim.
Erkek kardeşimle birlikte arabaya binip Hacettepe Üniversitesi Öğrenci İşleri’ne gittik. Öğrendim, istenilen her şeyi not edip tekrar eve döndük. Kağıdı eline verdim, okulu uzattığım için cezalı harç yatırmam gerekliydi. O aralar elinin sıkışık olduğunu biliyordum ve “Baba bitirmem önemli değil, alacağımı aldım ben o okuldan. Hiç sıkıntı etme. Ben gitmek istemiyorum artık.” dedim. “Hele bir gidip gelelim inşallah. Bulup buluşturur hallederiz. Diplomanı almanı istiyorum. Benim güzel kızım, yarının ne olacağını Allah bilir.” dedi. “Sen bilirsin, hayırlısı” dedim.
Annem önde ben ve kız kardeşim arkada, babam kullanıyordu arabayı. Son kez kullanıyordu o çok sevdiği arabasını ve biz son kez çıkıyorduk onunla yolculuğa. Fakat hiç birimiz son olduğunu bilmiyorduk.
Önce mücellite uğradık. Son sayısını aldık derginin. O bizim altıncı kardeşimizdi ve o da onunla son kez yolculuk edeceğini bilmiyordu. Elimize aldığımız anda başladık heyecanla karıştırmaya.
Yolculuğumuz başlamıştı. Kız kardeşim sağ taraftaki cama yapışık, ben ise sol taraftaki cama. Birbirimize dokunmamaya gayret gösteriyoruz. Böyle olmamızın sebebi akşam yaptığımız saçma sapan bir kavga. Fakat sebep ne kadar saçma olursa olsun biz küstük.
O ayrı şeyler konuşuyor ben ise başka şeylerden bahsediyoruz. Ama ortak bir sohbet, ortak bir muhabbet var arabanın içerisinde. Şakalaşıyoruz. Öndekiler arkaya, arkadakiler de öne laf yetiştiriyor. Kimi zaman Adana’dan, kimi zaman Mersin’de yapılacak kamptan, kimi zaman ise dergideki yazılardan.
Öncelik derginin de en başında olması hasebiyle elbetteki ‘Selam İle’.
Bu sayıdaki Selam İle’de dergi ile ilgili kısa bir özgeçmiş var. Tabii editörü olarak kendisinden ve sağlık sorunlarından da bahsetmiş. Yazının bir bölümünde “… öldürenin de yaşatanın da Allah olduğuna inanan biz Müslümanlar, bu inancımızın gerçek olduğunu yaşayarak da görüyor ve bir kere daha inanıyoruz bu gerçeğe… Tayin ettiği ecelimiz dolmamış olmalı ki kendisine sığınmamızı cevabsız bırakmamış ve bu kuluna hayat vermiş, yaşamını sürdürmesini sağlamıştır. Bundan dolayı ne kadar şükretsem azdır.” diyor ve devam ediyor “… İktibas Türkiye’de insanımızı Kur’an’a yönlendiren, Kur’an’ın anlaşılabileceğini sürekli vurgulayan, düşündükçe ve anladıkça hayata geçirmeyi kaçınılmaz gören bir anlayışla Kur’an’ı sürekli okumayı, karıştırmayı, üzerinde düşünmeyi öğütleyen bir dergi olarak herkesin zihinlerindeki yerini almıştır. Mert, net, dosdoğru, açık, insanların veya sistemin levminden çekinmeden, çekinilecek şey olarak yalnızca Allah’ı gören bir anlayışla yayınını sürdüren İktibas’ı artık tanıyorsunuz, biliyorsunuz. Mesajına vakıf oldunuz. Bundan böyle artık iş sizlere düşüyor. İktibas’ın bu mesajına destek vermek, okunmasını yaygınlaştırmak, aboneler bulmak, toplu miktarlarda alarak (abone olarak) çevresindekilere okutmaya çalışacak kardeşlerimize ve onların ilgilerine ihtiyacımız vardır. Bunu yapınız, kendiniz için yapacaksınız, zira sevabı size yazılacaktır.”
Duygulanmıştım on üç yıl geride kalmıştı. Tabi bu on üç yıl içerisinde yaşanan acı tatlı nice nice olaylar. Hepsini yanına gittiği Rabbi’nin rızasını kazanmak için yaptı ve yaşadı.
Daha sonra diğer yazılara sırasıyla göz gezdirip, yazar Ali Ekmel Okur’un geçen sayıdan devam eden babamla yapılan söyleşiye geliyoruz. Gülerek, espriler yaparak, kimi zaman da düşünerek okuyoruz bu sorulu cevaplı yazıyı.
İnce zevkleri olan, hazır cevap, her konuya dair çok çeşitli örnekler verebilen, hemen her konudan haberdar, duygusal, merhametli ve çok zeki bir adamdı babam. Yaşamayı seven, Rabbi’nin sunduğu, helal olan her güzellikten imkanları ölçüsünde faydalanan, ömrü ne kadar olursa o kadar Rabbi’ni razı etmek için uğraşan bir adamdı babam.
Yolumuz kısalmıştı, Torosların arasından geçiyorduk. Sık sık camını indirip derin derin içine çekiyordu o havayı. “Özlemişim” diyordu. “Buraları, buraların havasını çok özlemişim”.
Derken kamyoncuların sıklıkta olduğu bir yerde mola verdik. Bizden başka aile yoktu. Babam arka tarafa çekti arabayı. Gelen garsona siparişi verdi. Çok severdi yollarda duraklayıp “kendin pişir kendin ye” durumlarını.
Bahçede bir masada oturduk bekliyoruz. Etrafımız yüksek dağlarla çevrili. Malum o zamanlar terör dorukta ve teröristler kol geziyor etrafta. Annemde bir tedirginlik. Babam “Hayırdır, sıkıntın nedir Hanım” diyor. Annem “Şuracıkta bizi asıp kesseler kimsenin haberi bile olmaz, şimdi neden durduk sanki burada.” diyor. Babamsa yine müthiş bir cevap verip yüreğimize su serpiyor “Evvel Allah sonra ben varken size kimse zarar veremez. Hiç korkmayın, yüreğiniz ferah olsun.” diyor.
Siparişimiz geliyor, yiyoruz ve namaz için ayaklanıyoruz. Namazdan sonra tekrar yola revan oluyoruz. Pozantı civarına yaklaşırken bizim arabanın cinslerinden olan, süslü mü süslü, bir sekiz otomatik takılıyor peşimize. Yaptığı hareketlerden anlıyoruz ki yarış istiyor. “Hadi baba” diyoruz. Annem “Hayır” diyor. Babamsa basıyor gaza, diğer arabadaki delikanlılar şaşkın kalakalıyorlar arkamızda. Gülüyoruz halimize, hallerine…
Pozantı, derken Adana. Babam, kız kardeşimle beni Adana terminaline bırakmak üzere getiriyor. Biz halamın kızına İmamoğlu ilçesine gideceğiz birkaç gün. Daha sonra Mersin’de buluşacağız.
Sağa çekiyor, biz iniyoruz. Annem “Ercümend şunları barıştır da huzurlu olalım” diyor. Babam biz bagajdan bavullarımızı alırken arabadan aşağı iniyor ve yanımıza geliyor. “Hadi bakalım bir kucaklaşın da barışın” diyor. Bizden itirazlar yükseliyor ve kılımızı bile kıpırdatmıyoruz. Babam yineliyor “Hadi benim güzel ve inatçı kızlarım, kucaklaşın da öyle gidelim. Gözüm arkada kalmasın, yoksa huzurlu olamayacağız.” diyor. İçimizdeki kızgınlık bitmese de kucaklaşıyoruz kız kardeşimle “Tamam mı, oldu mu?” diyoruz. Babam “Bir daha hiç küsmeyin olur mu” diyor ve söz verdiriyor bize. “Allah’a emanet olun” diyor ve uğurluyor.
Babam hareket ederken biz de caddenin karşısına geçiyoruz. Bir korna sesiyle durup arkamıza bakıyoruz. Tekrar durmuş ve bize gülerek el sallıyor. Biz de ona sallıyoruz.
Meğer vedalaşıyormuşuz, meğer bir daha göremeyecekmişiz, meğer o yolları gerisin geri ertesi gün onsuz dönecekmişiz, meğer onu ne çok seviyormuşuz ve meğer ne çok özleyecekmişiz!..
“… Yine görüşmek dileğiyle, Allah’a emanet olunuz ve unutmayınız ki İslam güneşi yükseldikçe ışığı insanları aydınlatıyor, bu ısı ve ışıktan yararlanınız ve güneş görmeyen izbe yerlerde yaşamlarını sürdürenleri güneşlenmeye çıkarınız, ellerinden sabırla tutup yardımcı olunuz.. Onları Kur’an’ı okumaya teşvik ediniz, ki onlar da Kur’an’daki gerçeklerin sövülecek değil, övülecek gerçekler olduğunu görsünler. Allah yardımcınız olacaktır. Yine görüşmek umuduyla.. İktibas”
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *