Müslümanların böylesine seçimlere itibar göstermesi de siyasal sistemin arzu ettiği ve cumhuriyetin ilk yıllarında bulamadığı bir haldir. Sistemlerine insanımızı kitleler halinde katmak, onların hep düşündüğü şey olmuş ve fakat bunu MSP ve RP ortaya çıkana kadar bulamamışlardı…
Ercümend Özkan
Ne zaman sistem tıkansa siyasilerin hemen ve sık sık seçimlerden bahsetmeye başladıkları görülür. Denir ki tek çare seçime gitmektir. Neyin seçimine gitmektir, neyi seçim konusu yapmaktır üzerinde durulmadan yalnızca seçimden bahsedilir. Halk da hemen bu isteğe yatar ve yöneten ve yönetenler seçimlerde birleşirler ve mevcut siyasî partilerden bu seçimde memleketi batıran bırakılıp, bundan öncesi seçimlerde seçilerek gelen ve memleketi batıranlara oy verilir ve geçmiş unutulur gider. Halbuki Türkiye’de yaşayan insanların tümü açıkça görür ki ülkeyi hiçbir seçim kurtarmamış, kurtaramamıştır. Zaten değişen adaylar ve isimleri farklılaşan partiler olmakta, esasta hiçbir şey değişmemektedir. Çıkar sağlayanlar kazanan partilerle birlikte değişmekte, fakat çıkar sağlamak asla değişmemektedir. Bütün bunlara rağmen bu “alavere” bir türlü değişmemektedir.
Ne toplumun önünde bulunanların, ne de bunlar sayesinde kitlelerin genel durumunda hiçbir değişiklik olmamaktadır. Değişiklik yalnızca iktidara gelen kişiler ve onların ceplerinin şişkinliğinde olup gitmektedir. Bir başka şeyin daha değiştiğini söyleyebilmek mümkün değildir.
Sair partilerden herhangi birinden hemen hiçbir esaslı farkı bulunmayan Refah Partisi iktidara doğru yürümektedir. Bu yürüyüş göre göre seyredilmekte ve teşvik dahi edilmektedir. Yürüyüşün önündeki engeller kaldırılmaktadır. Bu cümleden olarak Refah Partisi yürüyüşünün önünde engel olarak gördüğü eski söylemlerinden dahi vazgeçmektedir. İktidar kendilerine uzak bulunuyor iken söylemediklerini bırakmayanlar artık bu söylemlerin zamanı olmadığı gerekçesi ile söylemlerindeki pürüzleri yok etmeye çalışmakta ve laik-demokratik bir sistemde hükümet olabilmek için ne gerekiyorsa onu yapmaktadır. Televizyonlarda da kendi ağzından dinlediğimiz gibi N. Erbakan açık açık “Bize iktidara gelirlerse, Belediyeleri alırlarsa genelevleri kaldıracaklar dediler, kaldırdık mı? İçkiyi yasaklayacaklar ve içki içilen yerleri kapatacaklar dediler, buraları kapattık mı?” diye ekranlardan halka rahatlıkla söyleyebilmektedir. Zira kendi taraftarlarını her ne ki yaparsa “Hak için” yaptığına inandırmıştır. Bu inancı taşıyan taraftarlarına bunları herhangi bir haram iş üzerinde görseniz de deseniz ki “böyle de olur mu?” Derler ki, “Ne olsaydı yani aksini yapsa da partiyi mi kapattırsa idi yahut da içeri mi girse idi. Elbette müslümanların yararı için yalan söylemek gerekir, elbette İslam’ın yararı için haram da yenir, haramlar da helal edilir. Yeter ki İslam kazansın!..” Böylesi, söylemi İslamileştirenlerin Allah’tan bir dirhem korkusu olmasa gerektir. Zira Allah için Allah’ın men ettiği hiçbir şey yapılamaz, emrettiği hiçbir şey de terkedilemez. Bunları yapmak demek zaten Allah’ı unutmak demektir, Allah’ı hatırdan çıkarmak demektir. Allah’ı hatırdan çıkararak (zikretmeyerek) yapılan işlerin de ALLAH için olması söz konusu olamaz.
Biraz olsun düşünülmesi için şunları söylemek gereği duyuyoruz. İslam’ın yararı için İslam’a zarar verilebilir mi? Başkaları cennete gitsin diye cehenneme gitme istenebilir mi? Velhasıl ALLAH İÇİN, ALLAH’A KARŞI GELİNEBİLİR Mİ? ALLAH İÇİN ALLAH İNKAR EDİLEBİLİR Mİ? Bunlar yapılırsa yapanın durumu ne olur? Müslümanım diyenler bütün bunları açık açık düşünmeli değil mi?
Seçimler, hemen her seçime yaklaşıldığında ülke için, sorunlar içinde boğulan insanlar için rutin olarak çare gösterilir, halk da hiçbir seçimin dertlerine çare olmadığını, hiçbir sorununu çözemediğini, gördüğü halde siyasilerin bu sözlerine kapılır ve kabartılan heyecanları ile seçimlere katılır. Hatta öylesine katılır ki en çok uzak durması, kaçınması gereken müslümanlar herkesten çok koşturur, çalışır, çabalar ki bizim partimiz iktidara gelsin… Umar ve hayal eder ki partileri iktidara gelirse İslam da iktidara gelecektir. Bunun asla olmayacağını hiç düşünmez ve daha ilerisini düşünmek bile istemezler. Bir eski MİT ajanının da bir gazetede yayınlanan hatıralarında söylediği gibi “Refah iktidara gelir, ama İslam iktidara gelmez” sözünü duymak bile bu müslümanları ürkütür. Düşünmeyince başına gelmeyecekmiş gibi, böylesi sözleri bırakınız düşünmeyi duymak bile istemez. Elinden gelen bütün gayretini sarf ederek laik-demokratik sistemin işletmeciliğini kendi partisine kazandırabilmek için ne lazımsa yapar. Öylesine fazla çalışır ki sistemin temeli, direği olan partilerin toplamından daha fazla çalışır. Gerçekten Refah Partisi’nin çalışması, laik-demokrasinin bu ülkede geçerliğini koruması için çalışması, diğer bütün partilerin çalışması toplamından daha fazladır. Böylece müslümanım diyenler müslümanım diyenleri iktidara taşıyacaklardır ama asla iktidara gelen İslam olmayacaktır. Zira ve hele günümüzde kendine müslümanım diyenlerin ne kadarı, ne miktar müslümandır sorusunun cevabı sağlıklı olarak alınamamıştır. Bu sorunun cevabı üzerinde ciddi ciddi düşünmek ancak gerçekleri ifade edecektir. Zira müslümanım diyenler öncelikle kendilerine baksınlar ve ne miktarda TESLİM OLDUKLARI’nın muhasebesini yapsınlar, o zaman göreceklerdir durumun vehametini…
Müslümanların böylesine seçimlere itibar göstermesi de siyasal sistemin arzu ettiği ve cumhuriyetin ilk yıllarında bulamadığı bir haldir. Sistemlerine insanımızı kitleler halinde katmak, onların hep düşündüğü şey olmuş ve fakat bunu MSP ve RP ortaya çıkana kadar bulamamışlardı. Bu partiler ki aynı siyasî kuruluşun isim değiştirmişi olduğunu herkes biliyor -tabandaki müslüman halkı mevcut siyasal sisteme katarak sistemin dışında kalmalarını önlemişler, sistemin çarkına kapılmalarını teşvik etmişler ve ne yazık ki bunu sağlamışlardır.
(İktibas, sayı 189-190)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *