‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ anlayışı öncelikle kendi insanını ezerek geçme ve kendi insanını engelleyerek yapma şeklinde bir hırsa dönüşmüş ve acımasızlık Batı’nın ahlakı olmuştur…
Soru: Adamın biri ‘Aylaklığa övgü’ diye bir kitap yazmış. Aylaklık gerçekten övülmeli mi ayrı bir konu. Fakat günümüz toplumlarında özellikle Batı toplumlarında insanlar saatlere ayarlı durmadan çalıştırılıyorlar. Bu tavırlarda insanın doğasına aykırı bir yan görüyor musunuz?
Ercümend Özkan: Aylaklık şayet herhangi bir sorumluluk taşımamaksa bu anlamıyla aylaklığa kesinlikle karşıyım ve hoş görmem. Şayet aylaklık kendinizi dinlemek, düşündüklerinizin ve yaptıklarınızın muhasebesini yapmak ve bundan sonra daha iyiye, daha doğruya yönelme sürecinin bir parçası ise bu takdirde bunu överim, övmekle kalmam yaparım, yani aylak aylak dolaşırım da… Fakat halk arasında söylendiği gibi ‘Aylak aylak, eli boş dolaşıyor, hiç sorumluluk taşımıyor’ anlamına gelen aylaklığın kulağından tutar bükerim. Zira bu anlamda hayatta bir günüm bile geçmemiştir. Hele de, hayatımın anlamı iyice belirdikten sonra böylesi aylaklığa metelik vermediğim gibi metelik verenlere de metelik vermedim, sevemedim onları, müsamaha ile karşılayamadım. ‘İt taşlayıp geziyor’ denilen cinsten basite aldığım, önemsemediğim ‘Avrat yok, akıl yok’ anlamının kapsamında gördüm böylelerini…
Batı toplumlarına gelince insanın kendini dinlemesine fırsat vermeyen ve bir makina duyarsızlığı ile hareket eden insanları insanlıklarından çıkmış görürüm. Yakından müşahade ettiğim de budur Batı’da… Her şeyleri var fakat huzurları, hayattan aldıkları bir zevkleri olmayan adı insan olan yaratıklar haline gelmiş ve anlamsız hayatları ile nereye varacaklarını kendilerinin bile bilmedikleri, bilmeyi de düşünmediklerini gördüm yakından. İnekleri bile ineklikten çıkarılmış batı toplumlarında. Özellikle Hollanda’da inek ahırlarındaki inekleri uzun uzun seyrettim. Ahır sahipleri ile beraber seyrettim. İnanınız hormonlarla inekliklerinden edilen ineklerle, dünya görüşü kısırlıklarının sonucu inekleşmiş insanları gördüm. Nasıl yaşadıklarını, hayattaki amaçlarının ne olduğunu sordum ve dişe dokunur bir cevap da alamadım. Yolları yaratıcılarının çizdiği yoldan ayrılmış, belki de hiç o yoldan gitmemiş bu insanlara acımak duygusundan başka bir şey hissetmedim. Zira gerçekten acınacak durumda idiler. Anlamsız bakışları tıpkı hormonla büyütülmüş ineklerinkine benziyor inanınız.
Makinayı bulmuşlar, makinayı kendilerine benzeteceklerine kendileri makinalara benzemişler ve makinalardaki duygusuzluğu, zaman içinde makinaların başında edinmişler. Belki de şuur altlarında bu böyle olmuş, fakat hiç kimse de onlara bu nasıl iştir dememiş sanki… Zira sürüp giden yaşamları bunu gösteriyor.
İnsan doğa için değil, doğa insan içindir. Allah Kur’an’da da buyurduğu gibi eşyayı insanların emrine musahhar (amâde) kılmıştır. Bu sebeble tabiattaki eşyadan yararlanmak, eşyanın tabiatındaki özelliklerden yararlanmak ve hayatı daha kolay kılmaktır insanın yapacağı. Verilen dünya nimetlerinden hem kendisi hem de başkalarını yararlandırmaktır insandan beklenen. Lâkin Batı alemi bunu yapmamış, yapamamış ve başkalarını sömürmüş ve giderek ahlak haline getirdikleri bu yaşam tarzı ile kendi insanının da sömürülmesine hiç ses çıkaramaz olmuşlardır. Bir yerde ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ anlayışı öncelikle kendi insanını ezerek geçme ve kendi insanını engelleyerek yapma şeklinde bir hırsa dönüşmüş ve acımasızlık Batı’nın ahlakı olmuştur.
Eşya insan içindir ve insan eşyadan, eşyanın özelliklerinden yararlanacaktır. Lâkin asla eşya gibi duyarsız olmayacak, kendini eşyaya benzetmeyecek, eşyaya kendi hususiyetlerini kazandıracak iken, bunun tam tersi yapılmış ve insan eşyalaştırılmış, makinalaşmıştır. Duygusuzluk da eşyanın ana özelliği olduğundan eşyaya benzeyen insan da duygusuzlaşmış ve bugün dünyayı da kirleten kendi yaşadığı ortamı da yaşanmaz hale getiren hilkat garibesine dönmüştür. Kendi elleriyle, kendi kafasıyla bunu becermiştir. Çevresini kirletenlerin öncelikle kendilerinin, kafalarının kirli olduklan dikkatlerinizi çekiyor mu? Çekmiyorsa çeksin, bakın çevrenize çevreyi en çok kirletenler, çevreden en fazla, daha fazla yararlanacağız hırsı taşıyanlar değil midir? Daha iyi yaşam uğruna mevcut yaşamı da tehlikeye sokanlar bunlar değil midir?
Sorunuza dönersek açıkça deriz ki ‘aylaklığa övgü’yü vurdumduymazlık, sorumsuzluk olarak anlıyor ve insanım diyenlerin bu hallerden tiksinmeleri gerektiği kanısını taşıyorum. Kendini dinlemek, günlük, aylık, yıllık iç muhasebesini yapmak ise insanı insan eden sürecin vazgeçilmez safhalarıdır. Ve bunların aylaklıkla uzaktan yakından ilişkisi yoktur diyorum.
(İktibas, sayı 189-190)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *