Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in aldığı olağanüstü kararlar, Arap Baharının ardından, ülkenin siyasi ve ekonomik krizlerden geçerek gelen on yıllık sürecini sona erdirdi.
Tunus’taki siyasi kriz, Cumhurbaşkanı Kays Said’in aldığı kararları “demokratik ilkelere darbe girişimi” olarak nitelendiren kesimler ile “halk devrimini yeniden rayına oturtma çabası” şeklinde tanımlayanlar arasında anlaşmazlık noktası olmaya devam ederken, Cumhurbaşkanının yetkilerini süresiz uzatması “maskeli diktatörlük” şeklinde tanımlanabilecek yeni bir realiteye işaret ediyor.
Arap Baharı’nın doğum yeri Tunus’ta, belirli aralıklarla ve farklı şiddetlerde devam eden sosyal, ekonomik, politik ve kontrolden çıkmış sağlık krizi nedeniyle Tunuslular 25 Temmuz’da kitleler halinde sokağa çıktı.
Cumhurbaşkanı Kays Said, ülke tehlikede olduğu sırada kendisine olağanüstü yetkiler tanıyan Anayasa’nın 80. maddesini hayata geçirdiğini duyurdu. Said, Meclisin çalışmalarını 30 gün boyunca durdurduğunu, tüm milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığını, başbakanı azlettiğini ve yeni bir başbakan atayacağını, ayrıca yolsuzluk dosyaları için kendisini başsavcı olarak görevlendirdiğini açıkladı.
Ülke içinde bazı kesimler Said’in bu kararını desteklerken, Meclis içindeki partilerin çoğunluğu Cumhurbaşkanı’nın bu kararlarıyla “Anayasa’yı ihlal ettiğini” belirtti, bazı kesimler de süreci “anayasal bir darbe girişimi” diye niteledi.
Tunus’ta dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından bazı milletvekilleri ifadeye çağrıldı, bazıları gözaltına alındı ve aralarında üst düzey bürokratların da yer aldığı bazı isimler hakkında ev hapsi kararı verildi.
Said bir aylık sürenin dolmasının ardından Meclisin çalışmalarının durdurulması dahil, olağanüstü yetkileri elinde topladığı kararların “süresiz” uzatıldığını bildirdi.
“Maskeli diktatörlük”
Said’in bir aylık sürenin dolmasının ardından olağanüstü yetkileri elinde topladığı kararları “süresiz” uzatması, Tunus siyasetinde “maskeli diktatörlük” diye vasıflandırılabilecek yeni bir realiteye işaret ediyor.
Cumhurbaşkanı Said’in aldığı bu kararlar ve attığı adımlar, Tunus’ta siyasi ve ekonomik krizlerden geçen on yıllık sürecini sona erdirdi.
Uzmanlar, Said’in Mısır tecrübesinden ders çıkararak yönetimi tamamen ele geçirme adımları attığını belirtiyor.
Arap Baharı’nın doğduğu Tunus’taki siyasi güçler, İslami eğilimli siyasi hareketler, sendikalar ve meslek odaları, ülkeyi kasıp kavuran siyasi ve ekonomik krizlere rağmen on yıl boyunca demokratik süreci muhafaza etmeye çalıştı.
Bazı kesimlere göre ‘darbe’
Bazı kesimler Said’in kararlarına “darbe” derken, destekleyenler ise bu kararların siyasi süreci rayına oturtmak, yolsuzluğa son vermek, ülkeyi içinde bulunduğu ekonomik krizden kurtarmak ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla etkin mücadele etmek için alındığını savunuyor.
Tunus’ta son yaşanan gelişmeler zorba rejimlere karşı halk devrimlerine sahne olan bazı bölge ülkelerinde demokratik dönüşümün önündeki engelleri anlamak için fırsat veriyor.
‘Arap Baharı’ süreci
2011’de Arap Baharı dalgasından etkilenen ilk ülkeler olan Mısır ve Tunus, Suriye, Libya ve Yemen’dekinin aksine iç savaştan kurtuldu. Ancak Mısır’ın demokrasi tecrübesi, 2012’de ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olan, Müslüman Kardeşler üyesi, Muhammed Mursi’nin kazandığı seçimleri yok sayan silahlı kuvvetlerin yönettiği geçiş dönemi nedeniyle uzun sürmedi.
Abdulfettah el Sisi yönetimindeki Silahlı Kuvvetler, Mursi’nin seçilmesinden bir yıl sonra yönetime el koydu. ABD ile Avrupa Birliği (AB) ülkeleri Mısır’da yaşananlara “darbe” demekten kaçındı.
Arap Baharı devrimleri 2010 yılı sonunda iki aşamalı olarak başladı. İlk dalga Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye olmak üzere 6 ülkede görüldü. Daha sonra Irak, Sudan, Lübnan ve Cezayir’de ikinci dalga görüldü.
Siyonist İsrail’le ‘normalleşme’ anlaşmaları
Bu arada jeostratejik değişimler sonucu Filistin davasına gösterilen önem geriledi. Bunu İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki normalleşmeler takip etti. Arap ülkelerinin Filistin tutumunda İsrail lehine bir gerileme yaşanması sonucu BAE, Sudan, Bahreyn ve Fas, İsrail’le normalleşmeye yöneldi.
Tunus Cumhurbaşkanı Said’in aldığı kararlar neticesinde tek ‘başarılı demokrasi tecrübesi’nin de suya düşmesinden sonra Arap halklarının, kurulu rejimlerin siyasi altyapısının değişmesi ya da zorba rejimlerin değişmesi gibi köklü değişimler konusundaki beklenti çıtası düştü.
Mısır ‘devrimi’ ve ‘karşı devrim’
Tunus ve Mısır tecrübesi, Arap Baharı başlangıcında Libya, Suriye ve Yemen’deki devrimleri takip eden istikrarsızlıklardan uzak, demokrasi yolunda başarılı deneyimler olarak görülüyordu.
Ancak Mısır devrimi, ülkedeki kraliyet rejiminin 1952’de cumhuriyetle değişmesinden bu yana yaklaşık 60 yıl süren askeri yönetimi yeniden tesisi için askeri kurumların desteğiyle “karşı devrim güçleri” tarafından hedef alındı.
Buna karşın yeni anayasa yazılması ve 3 genel seçim yapılmasıyla Tunus tecrübesi, Kays Said’in son kararlarına dek ‘iyi bir demokrasi tecrübesi’ olarak görüldü.
Suriye, Libya ve Yemen ise süregelen iç savaşlara, uluslararası ve bölgesel müdahalelere sahne oldu. Yalnızca son dönemde Libya’nın durumunda iyileşmeler görüldü.
Tüm bunlar göz önüne alındığında yerel ve bölgesel kesimler, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in son kararlarının “Arap Baharı”na “gerçek bir darbe” olması ve ‘devrimleri’ başarısızlığa uğratmasından endişe ediyor…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *