Coşkuyla açılan Ayasofya ile kötülüklerin anası ilan edilen İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasının aynı amaca hizmet ettiğini, her yapılan icraatın rejimin hanesine yazıldığını görmekteyiz.
“..İrademizi 2000li yılların başından bu yana devrim niteliğinde ki somut adımlarla ortaya koyduk. Son 20 yılda Avrupa Müktesebatı ve Avrupa Birliği konseyi standartları ile uyumlu 2 binden fazla yasa çıkardık..”
“..Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, Türkiye’nin örgütün oluşturduğu ortak hukuk sisteminin bir parçası haline geldik. Bugün Türkiye, 121 sözleşmeye taraftır. Diğer sözleşmelere da taraf olmak için çalışmaları sürdürüyoruz…”
Yukarıdaki sözler dışişleri bakanına ait. 2020 Aralık ayında göreve başlayan Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Maria Pejcınovıc Buric ilk ziyaretlerinden birini Türkiye’ye gerçekleştirmişti. Ortak basın toplantısı esnasında Çavuşoğlu yeni görevinde başarılar dilediği sekretere sarfettiği sözler hem gurur hem de, sitemi de barındırıyordu: ‘AB’ye kabulümüz için daha ne yapalım?’
18 yıldır iktidarda olanların Batılı olmak için herşeyi göze aldıklarının/feda ettiklerinin ifadesi değil mi bakanın sözleri? Peki ne oldu da gece yarısı ismiyle müsemma İstanbul sözleşmesi feshedildi?
Bu soruya, ‘yetmez ama evet’çiler, daha ne yapsın adam’cılar, sizde hiçbir şeyi beğenmiyorsunuz’cular, ittifak ortakları ve bilimum kalemşörler.. coşkuyla cevap verirlerdi. Ama maalesef uykuda yakalandıkları kararın sevincini görmek için yarını beklemek gerekecektir. Ne de olsa kötülüklerin anası bu sözleşme kaldırıldı artık. Muhtemelen Ayasofya Camiinde şükür namazı da kılınacaktır.
Tabi ki sözleşmeyi savunan feministler, Lgbt’li ahlaksızlar, laik demokratlar, özgürlük havarileri, başka ittifaklar! da iktidara veryansın edeceklerdir. Eylemler düzenleyecek, kin kusacaklardır. Bu arada KADEM’i burada mı yoksa biraz üstte mi anmalıydı bilemiyoruz. Çünkü feshin hemen ardından memnuniyetsizliğini bildiren açıklamaları dikkatle okunduğunda safını belli etmişe benziyor.
Bahsedilen kesimlerin korkmasına gerek yoktur. Zira anayasa her kesimi memnun edecek kanunlarla doludur. Mevzu bahis sözleşmenin artığı 6284 sayılı kanun hala orada durmaktadır ve daha buna benzer niceleriyle toplumu ifsat etmek pekala mümkündür.
Aynı zamanda yasalara göre; başörtüyle resmi/gayri resmi her yerde arzı endam etmek ve siyaset yapmak da serbesttir, ülkenin her yanı camilerle lebalep doludur ve açıktır. İnanca! saygı vardır memlekette bundan yana da kaygılanmaya gerek yoktur.
Bizim kaygımız da tam burada başlamaktadır. Çıkartılan, feshedilen ya da yürülükte olan yasalar, laik/demokratik/seküler devletin bekası için işlemekte/işletilmektedir. Coşkuyla açılan Ayasofya ile kötülüklerin anası ilan edilen İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasının aynı amaca hizmet ettiğini, her yapılan icraatın rejimin hanesine yazıldığını görmek bizleri rahatsız etmektedir.
Toplumun ekserisi eline hediye verilerek kandırılan çocuk psikolojisiyle hareket etmektedir. Verilen süslü ambalaja hayranlığı gözünü kamaştırmakta başına geleceklerden habersiz yaşamaktadır. Kanmamanın yolu resmin bütününü görmek akletmek, basiret ve ferasetle hareket etmekle mümkündür. Zira mevcut siyasetin pragmatist/makyavelist yapısını kavramadan asla hayır yönde ıslah mümkün olmayacaktır.
Tüm Rasuller tevhid mücadelelerini yegane ilahın Allah olduğu üzere yapmışlardır. Yeryüzünde O’na rağmen kanun koymaya kalkışanlarla tavizsiz olmaları bize örnek olmalıdır. Bizlerin sistemden asla bir talebi olamaz/olmamalıdır. Anlık tepkilerle sadece tek bir günaha/fahşaya/kötülüğe odaklanmamalıyız. Onu sistemleştiren rejimi kökten sorgulayıp mücadele etmeliyiz. Bu görevi yerine getirmediğimiz her an başımıza pislikler yağacak, iman eden ya da etmeyen herkese isabet edecektir.
(Venhar)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *