Ersanel’e göre “meselenin kor çekirdeği”

Ersanel’e göre “meselenin kor çekirdeği”

Boğaziçi tartışmasına değinen Yeni Şafak yazarı Nedret Ersanel, “Türkiye’deki Amerikan etkisinin en muhkem sütunlarından olan eğitim-kültür-düşünce hayatındaki varlığı, meselenin kor çekirdeğini oluşturuyor” dedi.

Bugün Yeni Şafak‘taki yazısında Nedret Ersanel, Boğaziçi Üniversitesi tartışmalarının Türk eğitim sistemi üzerindeki Batı etkisinin tartışmaya açmasını beklediğini ancak yine fazla bir ilerleme kaydedilemediğini belirtti.

Oysa ki meselenin özünü bu noktanın oluşturduğunu, dış politika ve savunmada bir takım ilerlemeler sağlanmasına karşın bu kor çekirdeğin yerinde durduğunu vurgulayan Ersanel, bu durumun tehlikesini, “yumurta bırakan tek Batı ögesi budur” ifadesi ile tanımladı.

“Robert Kolej üniversite olsun diye atom reaktörü teklif ettiler!” başlığını taşıyan yazısında Ersanel şunları anlattı:

Umulurdu ki, Boğaziçi olayları Türk eğitim sisteminde ABD/Batı etkisi ve nüfuzu üzerine anlamlı bir tartışmaya yol açsın. İyimser temenni olduğunu biliyorum. Sonuçta, Boğaziçi Üniversitesi, Robert Kolej ve ODTÜ tarihindeki bildik Amerikan iltisaklı notları hatırlatan birkaç kalem oynatma dışında ilerleyemedik…

Oysa Türkiye’deki Amerikan etkisinin en muhkem sütunlarından olan eğitim-kültür-düşünce hayatındaki varlığı meselenin kor çekirdeğini oluşturuyor. 15 Temmuz’dan sonra zirveye çıkan ‘Batı’nın kirlerinden arınma süreci’ birçok alanda ilerliyor. Bilhassa dış politika ve savunma sanayii başarılarında görüyoruz. Fakat o kor çekirdek olduğu gibi duruyor…

Tehlikesi şu; yumurta bırakan tek Batı ögesi budur…

Hangi odayı, salonu temizlerseniz temizleyin, dışarıdan gelenlere ayakkabılarını çıkarttırırsanız çıkartın, o yumurtlamaya devam ettikçe evi saracaktır.

Konu üzerinde kamuoyuna açık ortamlarda çok yazıp, konuştum (Mesela; ‘Hesaplaşma’, Eylül 2017, Yeni Şafak) ve karşı görüşlerle her karşılaştığımda ağzım açık kaldı. Sadece söylediklerine değil, bunları savunmadaki inanmışlıklarına şaşırdım. Zombi gibiydiler. Ağızlarından çıkanları duymuyorlardı.

Bu hal ancak eğitilerek yaratılabilir!..

***

ODTÜ’nün Soğuk Savaş’ın başlangıç yıllarında bir eğitim ‘üssü’ olarak düşünüldüğüne artık şüphe yok. Amerikalı rektörler öyküsünü duymayan kalmadı herhalde. Ancak ABD Başkanı Eisenhower’ın oğluna dahi teklif götürülmüş olması, bugünlere yansıyan yitik ruhların inşasında nasıl bir iştiyakla yola çıkıldığını anlatmalı…

Adamcağız, “Kendimi bu görevin gerektirdiği vasıflara sahip görmüyorum” diyerek öneriyi reddetmiş.

Aslında Boğaziçi Üniversitesi, Robert Kolej’den tekâmül ederken ilk akla gelen/istenen, ODTÜ’nün bir fakültesi yapılmasıymış. ’68’de Robert Kolej’in Müdürü Dr. Everton Ankara’ya gelmiş ve o sıralarda Maden Tetkik Arama Enstitüsü Genel Müdürü olan, aynı zamanda ODTÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Sadrettin Alpan’ı ziyaret etmiş.

Ağzından dinleyelim;

“Dr. Everton bana önemli bir teklif getirdi.

-Robert Kolej Yüksek Okulu’nun, ODTÜ bünyesine bir fakülte olarak katılmasını kabul eder misiniz?

-Elbette kabul ederiz ama yazık olur. Robert Kolej kaybolur gider. Niçin Robert Kolej olarak ayrı bir üniversite kurmuyorsunuz?

-Robert Kolej’in yerine bir üniversite kurabilir miyiz?

-Tabii kurabilirsiniz.

Aradan iki-üç ay geçti. Bu defa ABD’nin Ankara Büyükelçisi William J. Handley’den davet aldım. Kavaklıdere’deki büyükelçilik binasına gittim. Robert Kolej Müdürü de oradaydı.

-Sayın Alpan, müdür beye bir üniversite kurabileceklerini söylemişsiniz. Bu konuyu doğrudan sizden dinlemek istedim.

-Evet, benim fikrim bu. Robert Kolej’i ODTÜ’ye fakülte olarak alırız. Ama doğrusunu isterseniz, kolej yeni bir üniversite kurmalıdır.

Çok değil, aradan bir-iki yıl geçti ve Boğaziçi Üniversitesi kuruluş çalışmaları başladı. Kolej’in ODTÜ’ye bağlanması şüphesiz bizim için yararlı olurdu. Ancak onlar açısından yararlı olmayacağı kanaatindeydim. Bu konuları o günün şartlarında kimseyle paylaşmamaya özen gösterdim”.
(‘Alpan olmasa Boğaziçi ODTÜ’nün bir parçasıydı’, 10/02, Okan Sarıkaya, Yeni Birlik ve ‘İnsanı Maden Yaşatır’, 2019, H. Turgut, Doğan Kitap.)

Böylece Robert Kolej-ODTÜ-Boğaziçi Üniversitesi üçgenindeki ABD varlığına/ilgisine ilişkin yeni ve temel bir bilgi edinmiş oluyoruz…

1968-’71 dönemini izah eden bu tablo yenidir.

Eskisi var!

***
Robert Kolej’in üniversiteye dönüştürülmek istenmesi, bu olmaz ise bir başka Batı akıllı üniversiteye eklemlenmesi, nihayetinde üniversite yapılması arayışlarını anlamlandırmak gerekiyor. Bu izahların bir bölümü günümüze kadar ulaşan hasat ile ilgilidir. Ama bir kısmı da işte o günlere ait tohumlarla ilgilidir…

“ODTÜ’nün kuruluşu kadar gürültü koparan bir diğer gelişme, Robert Kolej’in üniversiteye dönüştürülmek istenmesiydi. 1950’lerin ortalarında Robert Kolej’in statüsünün değişmesi karşılığında ABD’nin Türkiye’ye bir atom reaktörü vermeye hazırlandığı basına yansıdı. Önerinin DP hükümetinden mi yoksa ABD’den mi geldiği konusunda farklı açıklamalar olsa da Robert Kolej’in reaktörü devralacak kurum olması tasarlanmakta ve bu nedenle de üniversite statüsüne kavuşması gerektiği düşünülmekteydi.”
(Türkiye’nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı, C. Örnek, Say: 249-251, Can Yayınları, 2015.)

Uzun konudur ama son tahlilde özü, Türk-Amerikan ilişkilerinin yeni bir döneme girmiş olmasıydı.

ODTÜ mezuniyet töreni ile Boğaziçi öğretim üyelerinin eylemleri

Tohum-hasat metaforuna dönersek, bugün ODTÜ mezuniyet törenlerinde ortaya çıkan görüntüler, Boğaziçi (Robert Kolej) öğretim üyelerinin ellerinde pankartlarla sırtlarını yönetime dönmesi aynı bağlamda üzerinde düşünülmesi, çalışılması gereken konular değil midir?..

Okuduğunuz satırların muradı, bu okulların kötü ya da işe yaramaz olduğunu söylemek, öğretmen ve öğrencilerini yaftalamak değildir. Davettir. Bu okulların yoldan çıkmamış öğretim üyeleri, öğrencileri, mezunları dâhil herkes, madem bilimsel söylem ve duruşlarında, “Batı Akılcılığı” vardır, kendilerinin konuyu ele almaları gerekir.

Karakteri bağımsızlık olan Cumhuriyet’in zamanla tüm üniversite ve bilimsel çalışmalarına sinmiş Batı nüfuzunun tespiti ve arındırılması için kolları sıvamak zamanıdır.

Türkiye’de üniversiteler Amerikan akademik belirleyiciliği altında dönüşmüştür. Gerçek budur. Eğer bu ülkeyi seviyorlarsa kendileriyle yüzleşmek zorundalar. Kurtuluşu yok. Günlük ve temelsiz ayrışmalar, inatlar yüzünden bunu yapmazlarsa, yaşadıkları her gün yüzlerine ayna tutmaya devam edecektir bu ülke…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *