Ayaklarınızı İstikamet çizgisinden bir milim uzaklaştırdığınız takdirde bütün zihinsel şemalarınız yerinden oynuyor, akla kara birbirine karışıyor ve batılı hak görmeye ve zulmün tarafında saf tutmaya başlıyorsunuz…
Fatma Tuncer, bugün Milli Gazete‘de “Mahallenin işbirlikçileri” başlıklı bir makale kaleme aldı. Ezher’in Mısır’da iktidar yalakalığına soyunduğunu belirten Tuncer, ‘balık baştan kokar’ ifadesini kullandı.
Suudi Arabistan Kıdemli Âlimler Konseyi’nin de, İhvan’a karşı açıklaması ile, işbirlikçi dostlarına destek verdiğini belirten Tuncer, “Coğrafyamızda bütün bunlar yaşanırken âlimlerimizin, hakları ihlal edilenlerin değil zalimlerin yanında yer almaları anlaşılır gibi değil.” dedi.
Geçtiğimiz günlerde gazetelere göz atarken El-Ezher’in İhvan’a katılımını yasaklamaya yönelik hazırladığı fetvaya rastladım. El-Ezher Uluslararası Elektronik Fetva Merkezi tarafından yayınlanan fetvada, İhvan illegal örgütlerle zikrediliyor ve bu örgüte katılımın şer’an yasak olduğu belirtiliyor. Ne kadar vahim bir durum değil mi?
Balık baştan kokar derler ya İslam âleminde, söz sahibi olan birçok âlim gibi kayda değer bir ağırlığı olan Ezher de çoktan teslim olmuş ve şiddet yanlısı bir iktidarın yalakalığına soyunmuş. Ne acıdır ki, küresel güçlerle işbirliği halinde hareket eden diktatör rejim, İhvan’ı 2014 yılından beri terör olarak lanse ediyor… Hatırlarsınız darbe ile başa geçen yönetici ve ekibi İhvan’ın temsilcilerinden Muhammed Mursi ile birlikte çok sayıda İhvan mensubunu ağır şekilde cezalandırmıştı. İhvan mensubu kişiler hapse mahkûm edildiler, idam edildiler, işlerini ve sahip oldukları imkânları kaybettiler.
Ezher fetva ekibinin yanlı ve çarpık açıklamasına, küresel Siyonist ideolojinin eylemlerine karşı sessiz kalan ve katledilen mazlum halk adına ellerini dahi kıpırdatmayan kukla yandaşlardan destek geldi, benzer acıkmaları onlar da yaparak taraflarını belli ettiler. Nitekim Suudi Arabistan Kıdemli Âlimler Konseyi de İhvan’ın İslam’a uygun hareket etmeyip partizanlığa soyunan fitne ve kargaşayı tetikleyen bir terör örgütü olduğunu açıkladı ve bu tavrı ile işbirlikçi dostlarına destek vermiş oldu. Hatırlarsınız, Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı 2014 tarihinde İhvan’ı terör listesine aldığını duyurmuştu. Hangi gerekçe ile? Niçin? Neden? Bilmiyoruz.
Ayaklarınızı İstikamet çizgisinden bir milim uzaklaştırdığınız takdirde bütün zihinsel şemalarınız yerinden oynuyor, akla kara birbirine karışıyor ve batılı hak görmeye ve zulmün tarafında saf tutmaya başlıyorsunuz… Öyle değil mi?
Aklımızın ve vicdanımızın kabul etmediği fethaya yönelik açıklamalar yapan Mısır İslam İşleri Yüksek Konseyi üyesi Halid el-Cundi İslam dünyasının bu fetvayı beklediğini belirtiyor, şer odaklara göz kırpıyor. Bu ihaneti, bu garabeti, bu münafıkça yaklaşımı anlamakta güçlük çekiyoruz. İslam dünyası yalakalık kokan açıklamaları değil coğrafyamızda kesintisiz devam eden işgallerin son bulacağı ve ihlal edilen haklarının iade edileceği günü bekliyor. Fakat satılmış din adamlarımız ezilmişlerin değil zorbaların yanında yer alıyorlar… Sözde âlimlerimiz, Müslüman halkların yöneticiliğine soyunanlar zalim diktatörlerin sözcülüğünü yaparken kendi ayaklarına kurşun sıktıklarının farkında değiller mi acaba?
İhvan’ın siyasi alandaki ihmallerini ya da hatalarını makul bir çerçevede konuşabilir tartışabilirsiniz, bu ayrı bir konudur. Ancak bütün dünyanın gözleri önünde halkın oyları ile seçilmiş bir cumhurbaşkanının şiddetle nasıl indirildiğine ve kendisini destekleyenlerle birlikte nasıl ağır baskı ve zulme maruz kaldığına hepimiz şahit olduk. Gencecik çocukların idama giderken çaresizliğe teslim olmuş bakışlarına, umutsuzluklarına ve yaşamlarının en verimli çağında katledilişine şahit olduk. İhvan’ı alaşağı eden kukla diktatörlerin halkı şiddetle susturarak İsrail ve ABD’ye nasıl yandaşlık yaptıklarını da gördük. Coğrafyamızda bütün bunlar yaşanırken âlimlerimizin, hakları ihlal edilenlerin değil zalimlerin yanında yer almaları anlaşılır gibi değil. Neyse ki Dünya Müslümanlar Birliği Genel Sekreteri Ali Muhyiddin El-Karadaği bu kişilerin içine düştüğü vahameti bir soru ile ortaya koyuyor:
“Denge fıkhı ve öncelikler fıkhı açısından İhvan’a saldırmak mı daha gerekli yoksa Hazreti Peygamber’e hakaret karikatürlerini destekleyenlere saldırmak mı? Yoksa Mescid-i Aksa’yı ve Kudüs’ü işgal edenlere ve işgal devletiyle normalleşme anlaşması imzalayanlara ve onun borazanlığını yapanlara saldırmak mı daha gerekli?”Ali Muhyiddin El-Karadaği bu ifadelerinin ardından âlimlerin görevinin şartlar ne olursa olsun gerçeği söylemekle sorumlu olduklarını vurguluyor ve bu kişileri özeleştiri yapmaya teşvik ediyor.
Bilindiği üzere tarihi süreç içinde diktatörler, din adına hareket eden, yalaka dalkavuk şahsiyetsiz kişileri yanlarına çekerek, onların ağızlarıyla kitleleri etkilemeye çalışmışlardır. Ve birçok âlim zorbaların yalakalık tekliflerini kabul etmedikleri için işkencelere maruz kalmış, katledilmiş veya sürgüne gönderilmiştir. Belam’ın izini süren münafıklar ise Allah’ın dinini yöneticilerin istedikleri şekilde değiştirerek büyük başarı elde ettiklerini zannetmişlerdir. Oysa biz şunu biliyoruz ki, onlar bu seçimleri ile kazananlar değil kaybedenler safındaki yerlerini aldılar ve insanlık tarihinin en büyük katliamlarına eşlik ettiler.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *