Batılı ülkeler arasında öteden beri bir çekişme olduğunu ancak bir değişim yaşanmadığını kaydeden Ali Haydar Haksal, “Müslümanlar açısından durum oldukça dikkat gerektiriyor. Müslümanların aldanmaması önemli.” dedi.
Milli Gazete‘de bugünkü yazısında, “Haçlılık ruhunun yeni hâli” başlığı altında, bu yeni hâli yorumlayan Ali Haydar Haksal, Haçlı ruhunun her dönem koşullar gereği farklı bir renge ve hâle bürünebildiğini belirtti. Haksal bunun için, Müslüman toplumlarda kendileri gibi düşünen oryantalist ruhlu kimselerin olmasına ihtiyaç duyduklarını, üstelik bu tür kimseleri de kolayca bulabildiklerini vurguladı.
Haksal, “Haçlılık ruhu gerilimlerinin dozunu iyi ayarlıyorlar. Muhataplarını hem ürkütmeden hem de de kendi dairelerine çekme açısından başarılı oluyorlar.” dedi.
Haksal şöyle diyor yazısında:
Batı, ruh ve düşünce olarak değişmiyor, özünü koruyor. Görünen değişimler daha çok yanılsatıcı. Pozitivist dünyanın merkezi Fransa. Batı; düşüncesini, kendi içindeki kimi itirazlara ve değişimlere rağmen koruyor ve sürdürüyor. Görünürdeki değişimler de zorunlu bir bakıma. Tıkanıldığı bir durum var. Sonuçta insan metafiziksiz olmuyor. Siyasal sorunlar baş gösterdiğinde en pozitivist düşünceli çevreler dine ya da kiliseye sarılma ihtiyacı duyuyor. Yüzyılın son dönemlerinde bu görülüyor.
Avrupa ülkeleri arasında öteden beri bir çekişme var. İngiltere, Fransa ve Almanya. Konumlarını ve güçlerini kaybetmek istemiyorlar. İngiltere kendini dışarıda gördüğünden çekilme durumunda kalıyor. Fakat zorunlu olan bütünlükleridir. AB bunun bir sonucu. Bütünlük ve birbirine katlanma duygusu. Birlikte hareket eden Almanya ile Fransa.
Irklarının üstünlüklerini kendi bütünlükleri içinde koruyor ve bunu dışarıya pek belli etmiyorlar gibi görünüyorlar. Esasta hiç de öyle değil. Değişen diye bilinen zamana bakıldığında ne denli ırkçı oldukları rahatlıkla anlaşılabiliyor. Zaman zaman bu durum dışa vuruyor. Siyahiler onların içinde, kendilerine zarar vermiyor gibi göründükçe kabul ediyor gibidirler. Fakat söz ve güç belirince durum değişiyor.
Kendileri dışında olan Afrikalılar, Ortadoğu, Asya onlar için kabul edilemez. İlişkiler daha çok çıkara dayalıdır. Çıkarların zedelenmesi ile durumlar değişiyor.
Müslümanlar açısından durum oldukça dikkat gerektiriyor. Müslümanların aldanmaması önemli. Çünkü onlar hiçbir zaman soruna insan olarak bakmıyor. Kendi medeniyetleri düzleminde belli bir yere konumlandırılıyorlar.
Türkiye’nin AB tutkusu sadece bir görüntü. Bilinen şu ki onlar zaten Türkiye’yi bu hâliyle asla kabul etmiyorlar. Müslümanlar ne olursa olsun özlerinden kopmuyorlar. Batı bunun farkında. Her an özüne dönme riskini görüyor. Bunu göze alamıyor. Üzerinde durulan tek şey Müslümanları geçmişte oryantalist zihniyet gereği içten içe çözme, değiştirme ve benzetme.
Türkiye kabına sığacak değil. Konumu, medeniyeti, inancı gereği. Türkiye’nin zaman zaman sınırları zorlaması onlar açısından kabul edilemez. Türkiye’nin kendisi içinde düştüğü tuzaklar veya yanlış yönelimler. Bölgede en güçlü ve merkezi olması gerekirken tuzaklardan ötürü yalnızlığa düşüyor. Türkiye halkasını çok rahat geliştirebilme şansına hâlâ sahip. Küçük dokunuşlar gerekiyor. Komşularıyla en azından.
Avrupa nasıl birbirine tahammül ediyorsa öyle. Her toplumun, halkın farklılıkları olacak elbette. Türkiye, Azerbaycan, İran, Irak yakınlaşmaları önemli. Küçük ayrıntılara düşmemek gerekiyor. Buna diğer komşular da dahil edilebilir.
Haçlı ruhu her dönem koşullar gereği farklı bir renge ve hâle bürünebiliyor. Kültürel emperyalizm için sadece kendilerinin çabası yetmiyor. Müslüman toplumlarda kendileri gibi düşünen oryantalist ruhlu kimselerin olması kaçınılmaz. Kendilerinden daha çok ruhlu oryantalist ruhlu kimseler var ve zaten kolay bulunabiliyorlar. Kendi medeniyetine düşman kesilenlerin varlığı az değil.
Haçlılık ruhu gerilimlerinin dozunu iyi ayarlıyorlar. Muhataplarını hem ürkütmeden hem de de kendi dairelerine çekme açısından başarılı oluyorlar. Türkiye’den vaz geçmiyor görünmelerinin nedeni de budur. Ne alıyorlar ne de vaz geçiyorlar. Aslında almıyor sadece oyalıyorlar. Yakın zamanda alınan ülkelere bakıldığında bu gayet açık olarak anlaşılıyor. Bizdekilerde sadece orada olma, görünme duygusu gibi olsa da bir çaba var.
Kendi içimizde bir bütünlük sağlanabilse belki bu bir sonuç getirebilir. Fakat bu da kimsenin işine gelmiyor. Avrupalılar gibi olunamıyor. Birbirinin farklılıklarını bilme ve birbirlerine tahammül edebilme kültürü ve düşüncesi yok. Herkes birbirinin amansız düşmanı. Düşman üretme duygusu oryantalizmin ve Haçlıların elbette işine gelir. Biz onların oyunlarını kendi içimizde bile bozamıyoruz. Bir tuzağın ve bir oyunun içinde bocalayıp duruyoruz.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *