Bu büyük, küre çapındaki bataklıktan kurtulabilmemiz için neden insanlık sahici bir arayışa girmez? Çünkü insan kendi haline bırakılmamaktadır. Ona her ne lazımsa, birileri, onu biz veririz demekte…
Toplum olarak, siyaset olarak iflasın eşiğindeyiz. Sistem kendini yenilemişti yakın zamanlarda fakat bu da çare olmadı. Tıkanma çok gecikmedi. Esasen tıkanmadan başka hiç çıkar yol da yok çünkü bu felsefeyle buraya kadar. Sırtımız hangi duvara dayanmakta, ellerimiz hangi sağlam kulpa yapışmakta? Bize dayatılan çarık-çürük ve kokuşmuş hayat tarzlarından başka, şöyle enfes bir kurtuluş programına ihtiyaç duyuyor muyuz? Zifiri karanlık, gök gürültüsü, fırtına ortamında şimşek çakması bir iki saniyeliğine önümüzü aydınlatsa da, sonrası derin karanlık ve derin acılar.
Bütün insanlık yalana teslim demişti şairimiz. Gerçekten de öyle. Bütün bir dünya açmaz içinde, bütün bir hayat yalana ısmarlanmış durumda.
Bu büyük, küre çapındaki bataklıktan kurtulabilmemiz için neden insanlık sahici bir arayışa girmez? Çünkü insan kendi haline bırakılmamaktadır. Ona her ne lazımsa, birileri, onu biz veririz demekte. İnsan nasıl bu kadar uzak düşmekte, Rabbinin kurtuluş haberlerinden? Aslına bakılırsa sokaktaki insan böyle bir kurtuluş yolunu da bilmemekte, bilmesi asla istenmemektedir. O halde Allah’ın felaha dair çağrısını insanlığın kulağına (ya da kalbine) iyice yakın hale getirmek gerekir. Öncelikle kendi toplumumuza, Rahman ve Rahim Allah’ın kendisi için indirdiği o emsalsiz kurtuluş reçetesini, gözünün içine sokmasak da, gözüne yakın bir mesafeye taşımamız gerekir.
Bugün her zaman olduğu gibi bir kere daha Allah’ın indireceği her hayra muhtacız. Hatta Musa öncümüzden daha fazla muhtacız. Muhtaçlığımız varsın Allah’a olsun, ki öyledir. Fakat en büyük sorun, insanın ne hayrı, ne hayrı Allah’ın indirdiğini ve ne de hayra muhtaç olduğunu bilmemesidir. Peki bunu kim, nasıl bilinir hale getirecektir?
Bunu, iman ettiğini söyleyen insanlar yapacaktır. İman ve salih amelle bu delaleti icra etmemiz gerekmektedir. İnsanlar iman ve salih ameli bir arada, fevkalade bir uyumla müminler özelinde görmeliler. İhtiyaçlarının farkına, varırsa o zaman varırlar.
Küfür, şirk, ilhad, fısk u fücur, tuğyan tam gaz devam etmektedir. Tuğyanın elebaşıları kendilerini ve bütün insanlığı içi ateş dolu çukura doğru sürmektedirler. Onların dünyada tek yaptıkları tek ‘sağlam’ işleri de budur. Hem de ateş çukurunu dünya aleme gül bahçesiymiş gibi reklam etmektedirler. Bu durumda nebevî bir soluk, İbrahimî bir öfke, Muhammedî bir dirayet gerekmekte, insanlığı derin sapıklıktan uyandırabilmek için. Müminler olarak iman-amel tohumları ekmeliyiz memleketimizin sokaklarına. Ahlak fidanları dikmeliyiz park ve bahçelerine. Taptaze elbiseler giymeliyiz, kanaat, tevazu, yetinme, diğerkamlık markalarından; takva makaslarının biçtiği. Şehrimizdeki heykelleri söküp atamıyorsak da, bizi iman ve İslam’ın yürüyen timsalleri gibi görmeli insanımız. Gerisi boş.
(Venhar)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *