Tunus’ta İslamcıların başarısızlığının yanı sıra sol ve sosyalist partilerin fiyaskosu da konuşuluyor. Yerleşik düzen yanlısı geleneksel bütün siyasi partiler de kaybetti.
İslamcılar Tunus seçimlerinde neden başarısız oldu?
İslam Özkan / Gazete Duvar
Tunus, kansız bir “devrim” gerçekleştirmiş olması nedeniyle diğer Arap ülkelerine model olabilecek bir ülke. “Devrim” sonrası süreçte demokratikleşmeyi kendine özgü yöntemlerle devam ettirebildiği ve sürdürülebilir bir demokratikleşme ortaya koyması da Tunus’u önemli kılan bir başka neden. Ancak Tunus’un devrim öncesinden daha özgür olması, halkın mevcut siyasal düzenden memnun olduğu anlamına gelmiyor. İşsizlik geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’da hayatını kaybeden Bin Ali dönemine göre daha yüksek. Eskiden %13’tü şimdi %15 düzeyinde seyrediyor. Ancak en azından şu anki işsizlik rakamları gerçekleri yansıtıyor. Ülkeyi demir yumrukla yöneten otoriter Bin Ali yönetiminin resmi rakamlarına ne kadar güvenilebilirdi, o da ayrı bir mesele.
Tunus’ta 15 Eylül’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu, büyük bir şaşkınlık yarattı. İkinci tura kalanların hiçbiri, tanınan bilinen isimler olmadığı gibi bu isimleri yerleşik düzenin kabul edip etmeyeceği ya da ne ölçüde sindireceği bilinmiyor. İkinci tura kalanlardan biri, sıradan bir akademisyen ve hiçbir siyasi geçmişi, arkasında herhangi bir finansörü olmayan Anayasa Hukuku Profesörü Kays bin Said. Diğeriyse seçim kampanyasından 10 gün önce tutuklanarak kara para aklama ve vergi kaçırma suçlamalarından göz altına alınan ve halen cezaevinde yargılanacağı günü bekleyen, medya patronu Said bir Karavan. Nahda Hareketi ise bu seçimlerde ilk kez Cumhurbaşkanlığına aday gösterdi. Adayı Abdülfettah Moro, oyların sadece %12’sini alarak üçüncü oldu ve ikinci tura kalmayı başaramadı.
Seçimleri yakından takip edenler için yerleşik düzen için deprem anlamına gelen bu seçimlerle ilgili sorgulamaya iten soru şu: Tunus’un en örgütlü siyasal partisi olan ve en disiplinli parti tabanına sahip Nahda, örgütsel yapısında ciddi reformlara imza atmış olmasına rağmen neden başarısız oldu?
Tabii Arap dünyasının en güçlü sosyalist hareketlerinin bulunduğu Tunus’ta İslamcıların başarısızlığının yanı sıra sol ve sosyalist partilerin fiyaskosu da konuşuluyor. İslamcıların kriz içinde olduğu bir durumda sosyalist partiler bu fırsatı neden değerlendiremediler, kendilerini halka neden anlatamadılar, şu an Tunus’taki sol partilerin gündeminde bu var.
Nahda Hareketi’nin başarısızlığıyla ilgili Cumhurbaşkanı Baci Kaid Sibsi’nin Nahda Hareketi’ni iktidar ortağı yaparak onun yeni bir şey vaat etmediğini halka gösterme ve hareketi tüketme stratejisinin başarılı olduğu yorumları yapılıyor. Sisi’nin böyle bir stratejisi olabilir ancak Nahda Hareketi de zaten toplumsal barışı korumak ve kutuplaşmamış bir siyaset için seküler partilerle koalisyonlara girmiş ve bunu siyasetinin merkezine yerleştirmişti. Bunu da not etmekte fayda var.
Bir başka önemli boyut ise devrimden sonraki ilk Cumhurbaşkanı, Nahda’nın müttefiki, eski bir Marksist olan Munsif el Merzuki’nin yaşadığı başarısızlık. Sonuçların açıklanmasının hemen ardından sosyal medya üzerinden açıklama yapan Merzuki, şahsı ve programı konusunda halkı ikna etmekte başarısız olduğunu ifade etmiş ve bütün sorumluluğu üslendiğini kaydetmişti.
Nahda hareketi şu an bir dönüm noktasında. Parti içi yaşanan tartışmalar sonucu, hareketin İslamcılıkla sivil bir siyaset yürütme arasında git geller yaşadığı, son süreçte alınan mağlubiyetin de bu tereddüt halinden kaynaklandığı belirtiliyor. 2016 yılında hareket diğer seküler partiler gibi tamamen sivil ve demokratik bir zeminde hareket edeceğini açıklamış, siyasi kanatla davet örgütünü birbirinden ayırarak geleceğe ilişkin belirleyici adımlar atmıştı. Ancak öyle görünüyor ki parti içerisinde fırtınalar kopmaya devam edecek. Zira anlaşmazlıkların çözüldüğüne ya da dengeli bir bağlama oturtulduğuna ilişkin bir işaret göze çarpmıyor. Nahda, mevcut siyasi düzen içerisinde gücünü koruyabilecek mi ya da seküler ve sol partilerle iş birliğini ne ölçüde sürdürebilecek? Bu konuda ortaya koyacağı performans diğer İslami hareketler bakımından bir turnusol kâğıdı olabilir.
Nahda’nın en büyük sorunu, sivil siyasete geçiş yaparak pahalılık, enflasyon, işsizlik gibi günlük hayatında vatandaşın en çok şikayetçi olduğu alanlara ilişkin somut bir söylem ve çözümler paketi geliştirememesi. Elbette Nahda’nın elinde sihirli değnek yok ancak bir partiyi temelde var eden ve gündemde konuşulur kılan şey, parti programı ve vatandaşa verdiği vaatlerdir. Bu anlamda Tunus İslamcıları, diğer İslamcılar gibi gerçekçi ve somut bir program ortaya koyabilmiş değiller. Teorik olarak kapitalizmi eleştiriyor ve neo-liberal politikalara karşılar ancak iktidar ortağı olduklarında neo-liberalizmin bir aparatı olmaktan öteye gidemiyorlar. İnfak, tasadduk, zekat gibi kavramlar bireysel bir seçenek olmaktan öteye gidemiyor. Kuran’ı Kerim’in sermaye birikimine karşı ortaya koyduğu net tavır, hükümet politikalarında bir türlü karşılık bulamıyor.
Öte yandan Gannuşi jenerasyonunun artık partide değişiklik ve reform talep eden genç nesle hitap edemediği konuşuluyor. Geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden eski Cumhurbaşkanı ve Nida Tunus partisinin lideri Sibsi, eski rejimin temsilcisiydi. Gannuşi her ne kadar rejim karşıtı olsa da sorunları ele alma bakımından Sibsi ile benzerlik arz ettiği ve aynı çözümsüzlüğü yaşadığı düşünülüyor. En azından gençler böyle düşünüyor.
Yeni jenerasyon meselesinin Nahda’da oldukça belirleyici olduğu, hareketin lideri Gannuşi’nin seçimleri değerlendirme konuşmasında da vurgulandı. Özel Zaytuna televizyonunda yayınlanan röportajda Gannuşi, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanmakta geç kaldık” ve “Nahda gençliğinin yüzde 15 ila 20’si Moro’ya oy vermedi,” dedi ve ekledi: “6 Ekim’de yapılacak parlamento seçimlerinde bize oy vermeyen bu kesimlerin yeniden partilerine döneceğini ümit ediyoruz.” Nahda’nın 217 sandalyenin bulunduğu mecliste şu an elinde tuttuğu 69 sandalyeyi koruyabilirse kendisini başarılı sayacağı kesin.
Halbuki sürekli olarak kendisinin dar çıkar çatışmalarının üstünde konumlandıran ve şu anki koalisyonda 6 bakanıyla yer alan Nahda, 2011 devriminden sonra halkın umut beslediği bir hareket olmuş, onca yıl yasa dışı sayılmasına ve rejimin şiddetli baskılarına maruz kalmasına rağmen devrimden sonraki ilk seçimlerde, 2014’teki parlamento seçimlerinden en çok sandalyeye sahip 2. Parti çıkmayı başarmıştı. Ancak geçen süre içerisinde partinin kendini yenileyemediği ve Arap dünyasındaki İslami hareketlerin düşüşe geçmesinden bir şekilde etkilendiği kesin.
Tabii Nahda’nın başarısızlığı sadece gençler ya da sivil siyaset kurmadaki başarısızlığından değil aynı zamanda kendi içindeki tartışma ve bölünmüşlük halinden de kaynaklanıyor. Partide İslam hukukunun tavizsiz uygulanması, İslamcı bir siyaset sürdürüp sürdürmeme konusunda bir anlaşmazlığın olduğu aşikar. Bu bölünme haline bir son verilmezse Nahda’nın daha çok kan kaybedeceğini görmek için büyük projeksiyonlar ortaya koymak gerekmiyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Nahda, kilit parti olma durumunu koruyor. Seçimlerin 2. turunda henüz hangi adayı destekleyeceğine karar vermemiş olan Nahda’nın, istişare ve pazarlıkların ardından karar vereceği belirtiliyor.
Öte yandan Tunus’taki İslamcıları teselli eden şey, seçimlerde sadece Nahda’nın değil, yerleşik düzen yanlısı geleneksel bütün siyasi partilerin kaybettiği gerçeği. Devrimden bu yana Tunus, siyasi alanda elde edilen başarılara paralel bir ekonomik değişim başaramadı. Ekonomik kriz dosyası, özellikle gençleri siyasete yabancılaştırmaya iten enflasyon ve işsizlik oranları ile ilgili hükümetler için bir sorun olmaya devam etmekte.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *