Ortaylı, ‘Şurası bir gerçektir. Rumeli’den gelen göçmenlerle Türkiye’deki iktisadi-sınai yapı her zaman değişmiştir. Göç olmasa belki de Türkiye’deki şehirlerindeki bu ani değişimi kavramak mümkün olmayacaktır.’ dedi.
Trakya Üniversitesi ev sahipliğinde Türk Tarih Kurumu, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Osıjek Josıp Juraj Strossmayer Üniversitesi (Hırvatistan) ve Tuzla Üniversitesi (Bosna-Hersek) iş birliğinde düzenlenecek olan “Balkan Tarihi Araştırmaları Sempozyumu” bu yıl “Balkanlar’a ve Balkanlar’dan Anadolu’ya Göçler (Osmanlı’dan Cumhuriyet’e)” temasıyla sempozyum gerçekleştirildi.
Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi’nde düzenlenen, sempozyuma ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Prof. Dr. Serbo Rastoder katıldı.
“Edirne bizim tarihimizdeki payitahtlardan birisidir”
İHA’nın aktardığına göre, Balkanlar’a ve Balkanlar’dan Anadolu’ya göçler (Osmanlı’dan Cumhuriyet’e) konularına değinerek, bir konuşma gerçekleştirilen Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Edirne’de göç üzerinde konuşacağız. Edirne’de tarihte 2 kere göç yaşadı. Birisi fetihten hemen sonra daha I. Murat zamanında Anadolu’dan yapılan göçlerle ve ardından Rumeli’deki ana vatanın kaybedilişi sırasında bugünkü Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ve Arnavutluk’ta kalan kısımlarda ana vatana yapılan büyük göç oldu. Bu göçlerle Edirne oluştu. Bizim için tarihte göçün oluşturduğu, Türk kültürünün en kozmopolit, en bölgesel renkliliği taşıyan ve dolayısıyla da başka gruplarla teması çok olan bir payitahttan bahsediyoruz. Edirne bizim tarihimizdeki payitahtlardan birisidir. Şurası gerçek ki bu şehirde bu hayatı yaşadık. Burası imparatorların dikkatini çeken bir yer oldu her zaman. Hadrianus bu şehri yeniden kurdu. Murat Hüdavendigar’dan beri Osmanlı imparatorluğu şehri sayısız eserlerle donattı. Bütün Osmanlı mimarisinin, doğu mimarisinin ve asıl büyük mimar olan Mimar Sinan’ın en büyük eseriyle dalgalanan bir şehirdeyiz. Bu şehrin halkı Balkanlar’ın Bosna’dan Deliorman’a kadar, Kuzey’den Güney’e Yanya’ya kadar uzanan göçmenleridir” dedi.
“15. asırları yaşayan insanlarla bizim tarihçilerimizin fikir dünyaları çok farklıdır”
Ortaylı, göç konusunda 15’inci asırları yaşayan insanlarla şu anki tarihçilerin fikir dünyalarının çok farklı olduğunu vurgulayarak, “Göç ikilidir. İnsanlar Balkanlar’a göçtüler. Bu hiç kolay bir iş değildir. Göç konusunda 15’inci asırları yaşayan insanlarla bizim tarihçilerimizin fikir dünyaları çok farklıdır. Hiç kimse Karaman’dan, Kastamonu’dan Rumeli’ye gitmeyi, göçe zorlanmayı hiç istemedi. Ama ondan sonra da tarih o insanların torunlarını tekrardan buraya sürüklediği zaman da bedbin oldular. Ama her seferinde de Türk halkı dirilmeyi ve geldiği bölgeyi yaşatmayı bilmiştir. En büyük göçümüz şüphesiz ki 1853-1856 yılları arasında Kırım ve Kafkasya’dan önce Dobruca’ya ardından Türk-Rus savaşında Bulgaristan’a, Balkan savaşından sonra bütün Balkanlardan Türkiye’ye göç olmuştur. Bu çok önemlidir. Çağdaş Türkiye’nin sınırları o zaman tespit edilmiştir. Edirne, fetihten beri ilk defa elden çıkmıştır. Kahraman bir müdahale ve ardından yeniden imparatorluk topraklarına katılmıştır” dedi.
“Muhaciri kabul etmeye en hazırlıklı olan Türkiye olmuştur”
Balkan devletlerinin her zaman kendi içlerinde göç yaşadıklarını anlatan Ortaylı, “Bu göçler içerisinde gelen muhaciri kabul etmeye en hazırlıklı olan Türkiye olmuştur. Hiçbir zaman yerinden kopan gelen insanlar hayatlarından memnun olmazlar. Eski özlenir. Fakat eskinin acı hatıralarını unutanlar da yine Türkler olmuştur. Yerleştikleri toprakta Balkan devletlerinin karşılaştığı göç problemine benzeyen sorunları daha kolay ve daha teşkilatlı halletmişlerdir. Bu bir imparatorluk geleneğidir. Dolayısıyla Türkiye bundan da kazançlı çıkmıştır. Büyük göçlerin son dönemlerini hatırlayalım. 1912’den sonra Türkiye, Balkanlar’dan gelen göçmenler sayesinde hem yeni bir Türkçü safhaya geçmiş milliyetçilikle olan bağı kuvvetlenmiştir ve aynı zamanda da tarımdaki gelişmeler bunu izlemektedir. Şayet Osmanlı-Rus savaşından sonra Dobruca ve Deliormanlı’dan göçmenler gelmese bunların da arkasında Kırımlılar olmasa Eskişehir ovasının tarıma bu kadar verimli girmesi mümkün olmayacaktı. 1895 Osmanlı-Yunan savaşında ilk defadır ki ordumuz kendi tahıllarıyla beslenmiştir. Bu çok önemlidir. Anadolu’nun tohumları zirai medeniyete, zirai endüstriye ve okullaşmaya açılmıştır” diye konuştu.
“Rumeli’den gelen göçmenlerle Türkiye’deki sınai-iktisadi yapı her zaman değişmiştir”
Ortaylı, “Şurası bir gerçektir. Rumeli’den gelen göçmenlerle Türkiye’deki iktisadi-sınai yapı her zaman değişmiştir. Acı hatırlarının dışında, insanların haklarının gasp edilmesinin dışında bir bakımdan göç denen olaya müteşekkiriz. Eğer 1980’den sonra Todor Jivkov zamanında Bulgaristan’ın zorladığı göç olmasa belki de Türkiye’deki şehirlerindeki bu ani değişimi kavramak mümkün olmayacaktır. Türkiye’nin kasabaları, küçük şehirleri hekimlerimizin yanında eksikliği sağlık personelinin en iyilerini gördü. Küçük merkezlerimiz elektrikçi, marangoz, ziraat uzmanı, tamirci tanıdı. Küçük şehirlerimizde yapılaşma ve yenilikler gözlemlendi. Hayatımızda bazı değişikliklere şahit olduk. Benim hocası olduğum üniversitelerde bile Bulgaristan’dan gelen öğrencilerin en iyi öğrencileri teşkil ettiği, Bulgaristan eğitim sisteminin nimetlerini buraya aktardıklarına şahit oldum. Zor bir hayat yaşamışlardı, o zor hayatta çalışmayı öğrenmişlerdi ve o gayreti bu memlekete aşıladılar” dedi.
“Sanayileşmede ve gelişmede Balkanlardan yapılan büyük göçün son derece büyük faydaları oldu”
Sanayileşmede ve gelişmede Balkanlardan yapılan büyük göçün son derece büyük faydaları olduğuna değinen Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Montaj endüstirisinde, arkasından büyük endüstrileşmede, tarımda endüstriyel bitkilerin ekimine, küçük sanatların gelişmesine çok büyük katkıları olmuştur. Şurası bir gerçektir; Türkiye’nin tarihinde hala tartışılan ama eğitimimizde büyük katkısı olan köy enstitülerinin kuruluşu bile bugünkü Bulgaristan yani Tuna boyundan göç eden öğretmenlerin, en başında İsmail Hakkı Tonguç’un eseridir. Bu sayededir ki; Türk eğitiminde bir değişim başlamıştır” ifadelerini kullandı.
“Türkiye Rumelisiz düşünülemez”
Ortaylı, Türkiye’nin Rumelisiz düşünülemeyeceğini belirterek, “İmparatorluğumuzun Anadolu’su Rumeli’dir. 1402’den sonra tarumar olan Anadolu, Rumeli’de tekrar dirildi ve bir imparatorluk oldu. Bu çok kısa zaman aldı. Şunu da unutmayalım 1912’de kaybettiğimiz ana vatanın ağabeyi yeni Türkiye’yi her bakımdan dirilttiler ve Kurtuluş savaşındaki yerlerini aldılar. Rejim farklılıkları, bilhassa komşu ülkelerimizdeki göçler Türkiye’deki üniversitelerin, liselerin, hastanelerin şehir hayatını ve çevresini değiştirmiştir. Türkiye yerli halkı ve gelen Rumeli göçmenleri en kısa süre uyumu sağlamışlardır ve Türkiye’nin çehresi değişmiştir” dedi.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *