Avrupa, aşırı sağına bir yere kadar büyüme müsaadesi verdi. Ancak Avrupa, orta vadede aşırı sağcı partilerin hükümferma oldukları bir kıta olarak anılmaya razı olmayacak dinamikler tarafından yönetiliyor.
Avrupa aşırı sağı tasfiye ediliyor
M. Taceddin Kutay/ Türk Alman Üniversitesi
2000 yılının Şubat ayında Avusturya’da kurulan koalisyon hükumeti, Avrupa’nın milenyumu tatsız karşılamasına sebep oldu. Hıristiyan-Demokrat ÖVP ile aşırı sağcı FPÖ koalisyon kurmuş, hükumetin bakanlıkları iki parti arasında eşit olarak dağıtılmıştı. Aşırı sağın, üstelik Avusturya gibi Nazi geçmişi ve sabıkası olan bir ülkenin başına geçmesi büyük reaksiyon ile karşılandı. İsrail Viyana’daki büyükelçisini çekti, Avrupa Birliği’nin kurumları panik haline peş peşe açıklamalar yaptı. İş o raddeye vardı ki, AB üyesi bazı ülkeler vatandaşlarına Avusturya’ya gitmemeleri konusunda uyarılarda bulundu. Avusturya zaten henüz birkaç senelik Avrupa Birliği üyesiydi ve Birlik üyesi ülkeler başta olmak üzere uluslararası kamuoyunun ortaya koyduğu yoğun baskıya dayanamadı. Cumhurbaşkanı Thomas Klestil’in de katkılarıyla hükumet istifa etti. Avusturya siyaseti aşırı sağ bir koalisyon ortağını taşıyamadı; zira tarihsel yükleri tahammül edilemez ağırlıktaydı.
Koalisyondan ayrıldıktan sonra Haider’in ne yapacağı merak konusu oldu. Zira partisi birbirine girmiş, özellikle finans konularında büyük tartışmalar yaşanır hale gelmişti. FPÖ’nün, Muammer Kaddafi ve Saddam Hüseyin gibi sistem dışı oryantal aktörler tarafından finanse edildiği bilinmekteydi. Bilinmeyen ise, bu finansmanın ne ölçüde olduğuydu. Haider, koalisyondan çekilmek zorunda bırakılan partisinin isminin çok yıprandığını ve parti içinde hareketi sabote eden kimseler olduğunu öne sürerek, partinin önde gelen isimleri ile partiden ayrıldı ve BZÖ adında yeni bir parti kurdu. Bu hareket kamuoyunda şok etkisi yarattı, zira Haider, II. Dünya Savaşı sonrası Avusturya’da aşırı sağ siyaseti yeniden arenaya çıkaran adamdı. 1956 yılında Sosyal Demokratlar ve Hıristiyan Demokratlar arasında bir denge unsuru olarak kurulmuş olan ve liberal politikaların sözcüsü olması öngörülen FPÖ, Haider’in partiyi ele geçirmesiyle birlikte aşırı sağ bir partiye dönüşmüştü. Haider partisini terk ederken, petrolden gelen paraları son kuruşuna kadar yanına almayı ihmal etmedi. FPÖ büyük bir krizdeydi. Partiyi bu krizden çıkarmak mümkün gözükmüyordu, zira FPÖ siyasetini var eden hemen hemen bütün isimler BZÖ’ye geçmişti. Bu hengamede Viyana sokaklarını mavi gözlü, yakışıklı, genç bir adamın afişleri kaplamaya başladı. “Viyana İstanbul olmayacak”, “Müezzin yerine çan”, “Önce vatan” gibi sloganların yazılı olduğu bu afişler yeni bir aktörün siyaset sahnesine çıktığını haber vermekteydi. Bir diş teknisyeni Olan Heinz Christian Strache, partisinin Viyana İl Başkanlığı’nı üstlenmişti. Bu makam Avusturya siyasetinde bir numara olmadan önceki parlatma makamı olarak kullanılmaktaydı. Derken çok fazla zaman geçmedi ve Strache, belli bir tanınırlık seviyesine ulaştıktan sonra partisinin başına geçti. İyi bir aile babası imajı ile sahneye çıkan Strache, aynı zamanda ateşli bir hatipti. Büyük mitinglerden ziyade pazar yerlerinde toplanan küçük topluluklara hitap etmekteydi. Pek çok insanla bire bir ilişkiye girmekte, yol ortasında durup sohbet etmekteydi. Buna karşın Haider bir pop star gibiydi. Haider ile direkt ilişkiye girmek Strache’ye oranla çok daha zordu. FPÖ’nün çiçeği burnunda lideri yakaladığı bu hava ile BZÖ’yü bitirdi. Haider kendi açtığı alandan sürüldü ve bu alana Strache oturdu. BZÖ, ancak Haider’in memleketi Kärnten’da siyasal varlığını sürdüren bir harekete dönüştü. Strache, siyasal olarak kendisini var eden Haider’i bitirirken, Haider’in akçeli işlerini ve lüks yaşamını sürekli gündemde tuttu. Buna karşın kendisi bu taraklarda bezi olmayan, mütevazi aile babası imajı ile Haider’in seçmenini kendi hanesine kazanmasını bildi. Haider’in partisi sabun köpüğü gibi eriyip yok olurken, Strache partisini günden güne büyüttü. 2016 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde FPÖ adayı Hofer cumhurbaşkanlığını kıl payı kaçırdı. 2018 yılına gelindiğinde ise Strache artık koalisyon ortağı idi. Haider’in 18 yıl önce başaramadığını Strache başarmış ve koalisyonun ruhunu belirleyen ortak olarak hükumete girmişti.
Masum olmadığını herkes biliyordu
Strache’nin kendi imajını parlatmak için kullandığı stratejinin başarılı bir strateji olduğu muhakkaktı. Buna mukabil, söz konusu imajın gerçekleri yansıtmadığı konusunda herkes hemfikirdi. Haider, Kaddafi ve Saddam Hüseyin tarafından finanse edilirken Strache’nin böyle bir finansmana sahip olmadığı söylemi kimseyi ikna etmiyordu. Zira herkesin bildiği, ancak kimsenin açıklamadığı hakikat, Avrupa’daki aşırı sağcı partilerin Rusya başta olmak üzere pek çok yabancı ülke ve merkez tarafından finanse edildiğiydi. Aşırı sağ partilerin Avrupa siyasetini instabil hale getirmek için ellerinden geleni yapmaları, bu durumun “niye?” sini açıklamaya yetmektedir. FPÖ’nün başına geçmesi ile birlikte Strache’nin siyasal söylemlerinin merkezine Türk-Müslüman karşıtlığı kadar, Avrupa Birliği karşıtlığının da oturmuş olması bu bakımdan tesadüf değildir. Sürekli olarak birlikten ayrılmayı gündemde tutan Strache, Yunanistan ve Portekiz kurtarma paketlerine karşı açıktan savaş açarak oylarını yükseltmeyi bilmişti. Strache’nin bu yükselişi bir kaset komplosu ile son buldu. FPÖ lideri, İbiza’da bir otel odasında bir Rus iş kadını ile pazarlık yaparken çekilen gizli kamera görüntüleri sebebi ile görevlerinden istifa etti. Şimdi Avusturya’yı yeniden seçim bekliyor. Üstelik siyasal tablonun bütünü ile değişeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Zira Strache’nin kendi alnına ve partisine sürdüğü bu kara Avusturya siyasetini kaldıramayacağı bir kara. Yakın vadede gerçekleşecek olan seçimin, merkez partilerin koalisyonu ile sonuçlanacağına şimdiden kesin gözüyle bakılıyor.
Bundan sonra ne olacak?
Strache’nin nasıl olup da bu kadar kolay tasfiye edilebildiği uzun analize muhtaç bir konu değil. 11 Eylül paradigmasının ihtiyaç duyduğu bir siyasal aktördü ve Avusturya siyasetinde yaşanması gereken dönüşüme öncülük ettikten sonra tasfiye edildi. Buna karşın neden tasfiye edildiği ve bundan sonra neler olacağı hakkında birkaç söz söyleyebiliriz.
Aşırı sağ partiler bir süredir Avrupa’nın genelinde maliyetleri siyasal getirilerinin önüne geçen hareketler haline gelmeye başladı. Bu bakımdan belki de kıtanın en maliyetsiz ve tolere edilebilir aşırı sağcı partisi FPÖ idi. Ancak Avusturya’nın Avrupa siyasetindeki pilot ülke olma özelliği sebebi ile tüm Avrupa’da kısa vadede etkisini göstermesi muhtemel bir aşırı sağ tasfiyesinin FPÖ ile başlamış olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa Birliği uzun süredir varlığı sorgulanan ve iç karşıtları dış karşıtlarından fazla hale gelmiş bir yapı olarak varlığını sürdürme mücadelesi veriyor. Birlik eski parıltısını kaybetmiş olmasının yanı sıra kurumları da eskisi kadar muktedir değil. Bu ortamda aşırı sağ siyasetin Avrupa Birliği’ne verdiği zararın büyük olduğu muhakkak. Bu bakımdan aşırı sağ hareketlerin kah tasfiye edilmesi kah etkilerinin minimize edilmesi suretiyle Avrupa siyasetindeki ağırlıklarının düşeceği bir sürece girmiş bulunuyoruz. Ancak aşırı sağ hareketlerin tasfiye edilmesinin, aşırı sağ politikaların rafa kalkacağı anlamına gelmeyeceği de muhakkak. Zira geçtiğimiz on yılda Avrupa’da siyasetin merkezi öngörülenden çok daha sağa kaymış durumda. Avusturya’da Strache, Fransa’da Le Pen, Hollanda’da Wilders, Almanya’da Gauland ülkelerinin siyasal zeminlerinin dönüşümünde önemli rol oynadı. Söz konusu kimseler kendileri iktidarda olmayıp da fikirleri iktidarda olan siyasiler. Buna en tipik örnek geçtiğimiz haftalarda Avusturya’da hayata geçirilen başörtüsü yasağının aşırı sağcı FPÖ’nün değil, Hıristiyan Demokratlar’ın tasarısı olmasıydı. Bundan sonraki süreçte de Avusturya’da FPÖ’nün siyasal temsilinin düşeceği, ancak söylemlerinin merkez siyasette çok daha güçlü şekilde dillendirileceği bir evreye gireceğiz. Bu dönüşümün Avusturya ile sınırlı kalmayıp Avrupa’nın benzer karakterdeki sair ülkelerine de yayılacağını söylemek büyük bir kehanet olmayacak. Zira Avrupa, aşırı sağına bir yere kadar büyüme müsaadesi verdi. Ancak imajı kendisinden daha kıymetli ve büyük olan Avrupa, orta vadede aşırı sağcı partilerin hükümferma oldukları bir kıta olarak anılmaya razı olmayacak dinamikler tarafından yönetiliyor. Bu sebeple söz konusu partiler sadece vakt-i merhunlarını beklemekteydi. Bu vakit geldi, tasfiye süreci başladı. Avrupa daha sağ bir sürece daha merkez bir vitrinle giriyor.
Açık Görüş / Star
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *