Ne Kur’an’da ne de Peygamberimizin hiçbir hadisinde “Berat”kelimesi geçmemektedir. Peygamberimiz bu geceye şaban’ın 15. gecesi, şaban’ın ortası diye isim vermiştir (Diy. İslâm Ansikl. C.5 s.475)
“Berat gecesi” diye bir ifade İslam’da var mı?
Hasan Karagüzel/MEDYABAR
Kur’an-ı Kerim’in indiği gece olan ve bir defa daha olması mümkün olmayan 610 tarihli Kadir Gecesinden başka hiçbir gecenin fazileti Kur’an’da yer almaz. İsra gecesinden bahsedilir ama. mahiyeti ve faziletinden bahsedilmez.
Beraat gecesinin fazileti ile ilgili olarak da Peygamberimizden nakledilen birkaç hadis bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde bu gecede Allah’ın dünya semasına tecelli edeceği, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları adedince (çokluk belirtmek için kullanılmış bir ifade) insanı bağışlayacağı ve kendisine edilen tüm duaları kabul edeceği anlatılmaktadır. (Tirmizi, Sıyam, 39; İbn Mace, İkamet, 191). Bu hadis’e kitabında yer veren İmam Tirmizi ve onun hocası İmam Buhari başta olmak üzere birçok âlim, bu hadislerin isnadlarında problem bulunduğunu, dolayısıyla hadislerin zayıf olduğunu ve bunlarla amel edilmeyeceğini belirtmişlerdir. ( Tirmizi’nin Sıyam, 39’da bu hadisten sonra yer alan açıklaması ile Muhammed Fuad Abdulbaki’nin İbn Mace, İkamet 191’de yer alan açıklamaları).
İbn-i Macenin rivayet ettiği ve Hz. Ali’den nakledildiği söylenen bir ikincisin de ise Peygamberimizin ” Şaban ayının yarısı gecesini kâim (ibadetle), gündüzünü sâim (oruçlu) geçirin. O gece Allah, güneşin batmasıyla dünya semasına inerek şöyle der: Af dileyen yok mu, af edeyim? Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim? Belâ ve musîbete uğrayan yok mu âfiyet vereyim? Şu yok mu, bu yok mu der, tâkî güneş doğana kadar”. Elbânî bu hadisin uydurma olduğunu söylemektedir.
Müfessirlerden Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, Beraat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir.( Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 2. Bs., y.y., 1968, c. 4, s. 1678 (Duhân Sûresi, 2. ayetin tefsiri)
Gerçekten de Peygamberimizin ve sahabe-i kiramın mescidlerde bu geceyi ihya etmek için toplandığı, özel dualar ettikleri, bugün özellikle ülkemizde olduğu gibi bu geceye has namaz kıldıkları şeklinde tek bir rivayet dahi gelmemiştir.
Bazıları Duhan sûresinde geçen: “O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (Duhân, 44/4-5) ayetlerine bakarak o gecenin Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat gecesi olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da bu ihtilaftan çıkış yolu olarak şu yorumu getirmişlerdir:
“Berat gecesinde,yahud “Şaban” ayının yarısı olan gecede Kur’an-ı kerim levh—i mahfuz dan, yedinci gökden dünya göğüne kül halinde (top’dan), sonra da oradan kısım kısım Resulüllah a.s. a indirilmiştir. “Celaleyn” Görüldüğü üzere bu gibi yorumlar zorlama yorumlardır.
“Hâ Mîm. Andolsun o apaçık kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (Duhân, 44/1-5)
Görüldüğü gibi Allah-u Teala, işlerin taksim edildiği gecenin Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gece olduğunu bildirmektedir. Kur’an’ın da Şaban ayının on beşinde değil; Ramazan ayında ve Kadir gecesinde nazil olduğunu diğer ayetlerden öğrenmekteyiz:
“Ramazan ayı ki o ayda insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an indirilmiştir.” (Bakara, 2/185)
” Muhakkak ki biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik.” (Kadir, 97/1)
Âlimlerin büyük bir çoğunluğu Duhân suresinde geçen “mübarek gece”nin kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Müfessir Ebu Bekir İbnu’l-Arabî bu konuda şöyle demektedir: “Bu ayette geçen mübarek gecenin kadir gecesi değil de başka bir gece olduğunu iddia edenler, Allah’a büyük bir iftirada bulunmuş olurlar.” ( Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, a.g.e., c. 4, s. 1678.)
Bir de Beraat gecesi ile alakalı olarak halk arasında “Beraat gecesi namaz”ı veya “Salâtu’l-Hayr” olarak bilinen bir namaz vardır. 100 rekât olan bu namazın her rekâtında Fatiha ve on defa İhlâs suresinin okunması gerektiği söylenmektedir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul, 1986, s. 188.)
Kaynakların belirttiğine göre Berat gecesine ait özel bir namaz yoktur. Gazzâlî, bu gece her rekâtında Fatiha’dan sonra on bir İhlâs okunmak suretiyle kılınacak yüz rekât veya her rekâtında Fatiha’dan sonra yüz İhlâs okunan on rekât namazın çok sevap olduğuna dair bir rivayet naklettiği halde (İhyâ, 1/203), İhyâ-u Ulûmi’d-dîn’deki hadisleri tenkide tâbi tutan Zeynüddin el-Irâkî ile Nevevî bunun aslının olmadığını söylemişlerdir. Bu namazın bir bid’at olduğunu kaydeden Nevevî, bu konuda Kûtü’l-Kulûb ve İhyâ-u Ulûmi’d-dîn’de geçen rivayete aldanılmaması gerektiğini söylemekte (el-Mecmû’, 4/56), Ali el-Kârî de bu rivayetin uydurma olduğunu belirterek Berat gecesi namazının h. 400 (m. 1010) yılından sonra Kudüs’te ortaya çıktığını kaydetmektedir. Bu namazın ilk defa h. 448 (m. 1056) yılında Kudüs’te Mescid-i Aksâ’da kılındığına ve zamanla yaygınlık kazanarak sünnet gibi telakki edildiğine dair bir rivayet de nakledilmektedir.” ( İhyâ, el-Mecmû ve el-Esrâru’l-Merfûa gibi kaynaklardan naklen; Halit Ünal, “Berat Gecesi”, DİA, c. 5, s. 475).
Ayrıca pek çok eserlerde “hicretin ikinci senesi Şaban-ın 15. günü Resulüllah Beni Seleme yurduna gitmiş öğle namazını kıldırırken:
(2/ Bakara 144) âyetinin indiğini, böylece kıblenin tahvili Şaban-ın 15 de olduğu” söylenmektedir (örnek: M. Emre “Büyük Hutbe Kiabı”).
Hâlbuki kıblenin tahvili Bedir gazasından iki ay önce Receb ayı içinde öğleyin güneşin zevalinden sonra Beni Seleme mescidinde ashab ile öğle namazını kılarken meydana gelmiştir. (Elmalılı Hamdi Yazır “Kur’an Dili Tefs. Bakara 144).
Değerlendirme
Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.” (Müslim, Cuma, 43)
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir” (Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).
“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.” (Müslim, Cuma, 43; Ebu Davud, Sünnet, 6).
İmam Malik’in konuyla ilgili şu sözünü hatırlamakta da büyük fayda vardır:
“Kim, bu ümmet içerisinde (din adına) geçmişte olmayan bir şey ihdas ederse (ortaya çıkarırsa) bu kişi, Hz. Peygamber’in Allah tarafından kendisine verilen risalet (elçilik) görevine ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Çünkü Allah Teala “…Bugün dininizi olgunlaştırdım; size olan nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı uygun gördüm…” (Mâide, 5/3) buyurmuştur. Bu yüzden, o gün din olmayan (dine dâhil olmayan) şey bugün de din olamaz!” ( Ebu Muhammed İbn Hazm, el-İhkâm, fî Usûli’l-Ahkâm, Dâru’l-hadîs, Kahire, 1984, c: 6, s: 225).
Görüldüğü gibi Berat gecesi ile ilgili nakledilen hadisler, zayıf hadislerdir. (Pekçoğu da uydurmadır).Rivayet zincirinde bulunan kimi raviler birbirlerini görmemişler, görmüş olsalar bile birbirlerinden hadis işitmemişlerdir. Bazı raviler de hadis uydurmakla suçlanmışlardır. Bütün bunlar gösteriyor ki bu gece ile alakalı olduğu söylenen bu hadislerle amel edilemez. Nitekim Ahkâmu’l-Kur’an müellifi müfessir Ebu Bekir İbnu’l-Arabî Berat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir. Allah-u a’lem en doğrusu da budur.
Sonuç olarak şu söylenebilir ki; ne Kur’an’da ve ne de sünnette bugün geniş halk kitleleri tarafından kutlanan kandil gecelerine işaret vardır. Mübarek kabul edilen bu geceler, Peygamber Efendimiz ve ashabından çok sonra Mısır ve Kudüs’te kutlanmaya başlanmış, daha sonra İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yayılmıştır. Bu kutlamalar kesinlikle İslam’ın bir emri veya bir tavsiyesi değildir. Müslüman toplumlar tarafından ortaya çıkarılmış ve gelenek haline gelmiştir. Osmanlı padişahlarından II. Selim döneminden itibaren ‘kandil’ adını alan bu geceler miraciye, regaibiye, mevlüt gibi çeşitli etkinliklerle ihya edilmiştir. Kandil gecelerini kutlayan her toplum kendi kültüründen bir şeyler eklemiş ve böylece bu geceler gelenekselleşmiştir.
Yüce dinimiz, yanlış bilgilerle, hurafelerle, “İndirilen Din” olmaktan çıkmış, üzülerek ifade edeyim ki uydurulan din haline gelmiştir. Hiç kimsenin ibadeti beni ilgilendirmez. Halkımızın bazı gecelerde nasıl hareket edeceği ilgi alanımın dışındadır. Beni ilgilendiren ve kahreden, İslâm’ın hurafeler ve bid’atlerle yanlış anlaşılıp yanlış uygulanmasıdır. İstedim ki pek çok konuda olduğu gibi bu konudaki yanlışlıkların okuyucularım farkına varsın.
Kaynak: Medyabar
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *