Muhakkak, anlamlı ve değerli olanlara yönelmeliyiz

Muhakkak, anlamlı ve değerli olanlara yönelmeliyiz

Ayten Durmuş: “Boş kitaplar satın almak ve bazen bu duruma ‘bile bile lades demek’ insanı gerçekten üzüyor. Yaşayanlar yani 80 sonrası gençliği, ne demek istediğimi herkesten daha iyi anlayacaktır.”

İSLÂM’DA NOKTALI VİRGÜL Ya da ‘Boş Çerçeve’ Satın Almak

Ayten Durmuş

I.BÖLÜM

Devletler ve toplumlar da insanlar gibi yorulur, yıpranır, hastalanır ve bitkisel hayata girebilir. İnsanlarda bunların belirtileri olduğu gibi, toplumda ve devlette de bunların oluşmaya başladığının veya çok ilerlediğinin belirtilerini görmek mümkündür. Denilebilir ki: ‘İnsan, canlı bir organizmadır, sağlığı çok iyi olsa bile yaşama süresi yine de sınırlıdır.’ Evet, öyledir. Zaten kişilerle devlet ve toplumun en önemli farkı da buradadır. Devlet ve toplum, her yeni kuşakla -o kuşağı doğru, iyi ve bünyeye uygun yetiştirmek şartıyla- kendisine yeniden doku-ilik yani gençlik nakli yapabilir. Bu da devletin ve toplumun ömrünü uzattıkça uzatır. Bu durum hem devlet hem de toplumun ‘bireyin eğitimi’ hususundaki titizliğiyle doğrudan ilgilidir.

Dünya üzerinde yapılan eğitimlerin tümü:
*Kişinin, kendisini bilinçli ve bilinçsiz eğitimi
*Kişiyi, başkalarının bilinçli ve bilinçsiz eğitimi
*Kişiyi, sosyal hayatı etkileyen tabiat olaylarının bilinçli ve bilinçsiz eğitimi
*Kişiyi, toplumsal olgu, olay ve durumların bilinçli ve bilinçsiz eğitimi, başlıkları altında ele alınabilir.

Bu eğitimlerin sonucu, kişinin zihinsel ve duygusal iç âlemiyle dış etkenlerin etkileşimi sonucunda ortaya çıkar.

Bunların hepsi üzerinde etkili olan, ‘vahiy’ yoluyla yapılan İlahî eğitim ise ne kadar dışarıdansa bir o kadar da içeridendir. Çünkü yaratılışı gereği insan, kendi varlığının derinliklerinde, kendisini var kılan/yaratan bir varlığın olduğunu bilir; körleşmediği sürece de ilerleyen yıllarda bu bilgi bilinç haline gelir. (2/Bakara: 18,171) İşte bu sebeple inanan kişi için hem ‘vahiy’ hem de Tanrı adına, Tanrı sözü gibi/Tanrı sözü yerine söylenen sözler, -gerçekte öyle olmasalar bile- insanlar üzerinde çok etkilidir. Bu durumu bilen ve kullanmak isteyen bazıları, insanları ve toplumları yönlendirmek adına, Allah’ın gerçek bir vahiyle söylemediğini, adeta Allah’ın sözü imiş gibi söyleyebilmektedirler.

Böyle bir eylem, hangi niyetle yapılırsa yapılsın yanlıştır. Bu durum, Yaratıcının insana bıraktığı geniş özgürlük alanını, insana dar etmek, mümkünse yok etmektir. Söylemediğini Allah’a söyletmek, tabii ki haddini aşmaktır. Bu tavır vahiyde ‘İnsanları Allah ile aldatmak’ (35/Fatır:5; 31/Lokman:33) şeklinde tanımlanır. Bu durumun bir başka ifadesi de şöyle: ‘Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında ipe sapa gelmez sözler söylüyormuş. /Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk.’ (72/Cin:4,5). Buradan öğrendik ki iyi veya kötü niyetle Allah adına yalan söylenebiliyormuş.

II. BÖLÜM

2013 yılında Bedri Baykam isimli bir ressam, ‘daha önce böylesinin yapılmadığını’ söyleyerek 600 tl.ye yaptırdığını söylediği boş bir çerçeveyi satışa sunmuş, (Hâlbuki boş çerçeve, Viyana Modern Sanatlar Müzesinde çok önceden beri bulunmakta; dahası esasında sanatın bazı dallarında neredeyse 100 yıldır etkili olan Dadaizm akımın etkisiyle dünyada uzun zamandan beri benzerleri yapılmakta) Murat Ülker’de (bildiğimiz Ülker markası sahibi) bu çerçeveyi ‘kavramsal sanat’ adına, o günün parasıyla 125 bin dolar ödeyerek satın almıştı. Tabii ki bu tarihten sonra, satıcı ve alıcı arasında daha önce söz konusu bile ol(a)mayan bir dostluk başlamış. Herhangi bir marangoza 100 tl.ye yaptırılabilecek sadece çerçeveden oluşan bu tablo(?), Kasım 2016’da ‘Boş Çerçeve’ ismiyle Contemporary İstanbul’da 125 bin doların üzerinde bir değerle tekrar satıldı. Alanlar mı zeki, satanlar mı, bu ayrı bir değerlendirme konusu.

Satın alanlar, bu boş çerçeveyi evlerinin ya da iş yerlerinin en özel köşesine asmışlar mıdır yoksa satın aldıkları esnada kendilerince bir gösteri yapıp götürüp bir kenara atmışlar mıdır bilemiyoruz. Biz burada, boş çerçeveyi satmanın ve almanın değerlendirmesini yapacak değiliz. Sonuçta, alan razı, satan razı… Böyle bir durumda bize de milletimizin böyle satışlar sonrası söylediği sözü söylemek düşer: ‘Hadi hayrını gör!’

Ben, bu olaydan hareketle bir konuyu gündeme getirmek ve bu konudaki bazı şeylerden söz etmek istiyorum. Okumayı seven kişileri okumaktan soğutan bazı şeylerden… Yani tıpkı boş çerçeve gibi kitaplardan… Kaportadan ibaret arabalar gibi kapaktan ibaret kitaplardan… Yani ne demek istiyorum:

Kitap okumayı seviyorsunuz, okumak hayatınızın doğal bir parçası, kitaplar alıyorsunuz, onca para ödüyorsunuz. Umuyor ve bekliyorsunuz ki bu kitap(lar)ın içinde gerçekten büyük bir emek, yoğun beyin sancılarıyla birlikte, fikri ve edebi nur topu gibi doğumlar vardır. Bekliyorsunuz ki aldığınız kitap, hakkında yazıldığı konuya, az ya da çok bir mesafe aldırsın. Ama okuyorsunuz, okuyorsunuz, şaşırıyorsunuz çünkü BOŞ. Sonra elinizdekiyle yetinmeyip yazarın bir kitabını daha alıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki ilkinde bulunan bazı kısımlar alınıp yeni üç beş şey eklenmiş ve yeni bir kapak içinde yeni bir isimle tekrar piyasaya sürülmüş. Bu durumun farkına varınca bir tür kandırılma duygusu yaşıyor ve:

Allah Allah, ayıp denen bir şey var. Bu da tüccarlığın yolunu böyle bulmuş, diyorsunuz.
Sonra bunun benzeri durumları o kadar çok yaşamaya başlıyorsunuz ki bu durum, sizde bir tiksinti ve bulantı oluşturuyor. Zihninizde bir durum yeni baştan canlanıyor.

Yaşanmış bir örnek:
‘- Hocam! Ben de bir romana başladım, ama bitiremedim.
-Neden?
-Başkaları da benzerlerini yazmış. Ben de şu sıralar çok revaçta olan bir şey yazmak istedim. Geçen gün tüm kitapçıları dolaştım. Çocuk eğitimi konusunda yazılmış epeyce kitap topladım. Sonra bunları biraz harmanladım, sayfa sayısını ayarlayarak yeni bir şey oluşturdum. Bir arkadaş vardı, ona verdim gözden geçirsin diye. Şöyle bir gözden geçiriyor şu sıralar. Tamamlasın basılacak.
-Çocuğunuz var mı?
-Hayır.
-Evli misiniz?
-Hayır.
-Öğretmen misiniz?
-Hayır.
-Bence siz yarım bıraktığınız romana devam edin.’

Burada anlattığıma benzer olaylar sadece şimdilerde yaşanmıyor. Mesela, 80 sonrası yıllarda, pek çok kişi, yarım yamalak bildiği bir sürü konuda çalakalem, ‘İslam’da Şu’, ‘İslam’da Bu’ kapakları altında kitaplar yazdı ve pek çok yayınevi büyük bir istekle içeriği ne olursa olsun kapaktaki adı ‘İslam’da…’ diye başlayan bir sürü kitap sürdü piyasaya. Yazar da yayıncı da o dönem, İslam’ı merak eden, öğrenmek isteyen, bu yüzden adında ‘İslam’da…’ bulunan her kitabı satın alan ve çok okuyan binlerce gencin, binlerce kişinin sırtından iyi kazandı. (Bunlara ek olarak bir de zamanın eskittiği ve tarihin tozlu raflarında kalması gereken bir sürü kitabın tercümesi yapılarak, günümüz şartlarında söz konusu olamayacak, zaman aşımına uğramış bir sürü gelenek ve önerinin İslam adına sunulması vardı ki bunun üzerinde şimdilik durmuyoruz.)
Peki, sonra ne oldu?

Sonra o gençler yetişti ve bunların önemli bir miktarı, başında ‘İslam’da…’ bulunan bu bir sürü kitabın içindekilerinin, İslam’la hiçbir bir alakasının olmadığını hatta bazılarının İslam’a aykırı görüş ve önerilerle dolu olduğunu gördüler. Bir kullanılmışlık, sömürülmüşlük, aldatılmışlık duygusuyla doldular. Ve peşinden gelen tiksinti, bulantı, güvensizlik… İşte o anda yaşanan bu durum/umuz (bilerek değil) boş çerçeveyi, ‘resim’ sanarak satın aldıktan sonra gerçeği fark etmenin yaşattığı acı bir duyguydu.

Boş kitaplar satın almak ve bazen bu duruma ‘bile bile lades demek’ insanı gerçekten üzüyor. Yaşayanlar yani 80 sonrası gençliği, ne demek istediğimi herkesten daha iyi anlayacaktır. Ancak benzeri bir süreci yeniden yaşamamalı, boş çerçeve satın alma durumuna düşmemeliyiz. Evet, son nefesimize kadar kendimizi eğitimimiz devam etmeli ancak ‘boş çerçeve’ye benzeyen ‘Boş Kitap’lar almak şeklindeki hatalarımızı tekrarlamamalıyız. Okumayı seviyorsak elbette okumaya devam edeceğiz fakat muhakkak anlamlı ve değerli olanlara yönelmeliyiz. Eğer söz ettiğimiz eski yanlışı tekrarlamaya niyeti olan varsa ben de (edebiyatçı kimliğimle) kendime yazacağım yeni bir kitap adı belirledim: ‘İSLÂM’DA NOKTALI VİRGÜL’

(Her Taraf)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *