Milli Gazete’den İdris Cevahir, “İslamcılık terk edilmesi gereken değil aşılması gereken bir şeydir.” değerlendirmesinde bulundu.
Bugün Milli Gazete‘de “İslamcılık: Terk mi aşılma mı?” başlığı ile yayınlanan yazısında ‘İslamcılığın, olması gereken değil mecbur kalındığımız bir şey’ olduğunu öne süren Cevahir, “Ancak İslamcılığın aşılması İslamcıların ve öncesinde var olan entelektüel birikimin bir bütün olarak dikkate alınmasıyla olur.” dedi.
“İslamcılık terk edilebilir mi?” sorusuna ise “Evet, daha derin bir kavramsal dünya inşa edebilir isek neden olmasın.” şeklinde yanıtlayan İdris Cevahir, şöyle diyor yazısında:
İslam medeniyeti kriz halini hâlâ aşmış değil. Son üç yüz yıldır var olan medeniyet krizi her alanda kendisini gösteriyor. Sanattan kültüre, siyasetten eğitime kadar bütün alanlar bu krizin izlerini yahut çarpıklıklarını taşıyor. Krizin aşımı için henüz ciddi bir tepki oluşturulmuş değil. Medeniyet krizimizin aşılması için belki de en önemle refleksimiz İslamcılık oldu.
İslamcılık, Batı sömürgeciliğine önce entelektüel alanda sonrasında siyasal alanda cevap verme gayretine girdi. Siyasi kaygılarımız entelektüel kaygılarımızdan daha önemli hale gelince İslamcılık bir türlü istenilen derinliğe ulaşamadı. Bu durum kendisini bilhassa siyasi alanda gösterdi. Siyasal İslam söylemi adı altında mücadeleye başlayan hareketler ya bölündü yahut İslamcılık vasfını paranteze almak zorunda kaldı.
Hareketlerde ortaya çıkan bu kırılma ve kıvrımların en belirgin nedeni hareketleri besleyecek entelektüel derinliklerin olmaması. Yani teorisi olmadan ortaya konulan pratikler sadece günü kurtarmaya yaradı. Günü kurtarmanın vermiş olduğu haz bizi derinlik arayışına gitmekten alıkoydu.
Bugün kendisini siyasal İslamcı olarak tanımlayan gençlere yahut aktif olarak görev alan kişilere, İslamcıların listesini ve buna bağlı olarak eserlerini sorduğumuzda İstanbul merkezli hemen hemen hiçbir isim duyamazsınız. Bunun birçok nedeni var. Ancak en önemli nedeni İslamcıların entelektüel bir tavır içerisine bir türlü girmemeleridir.
İslamcılığın Yeni Osmancılık ile olan irtibatı, İslamcılık ve II. Meşrutiyet ilişkisi günümüzde hiçbir siyasal İslamcının gündeminde değil. Siyasal İslamcıların, Modernizm ve İslamcılık ilişkisi, İttihat-i İslam ve İslamcılık ilişkisine dair kurabilecek tek cümleleri dahi yoktur. Her şeyin ötesinde Batı’da ortaya çıkan milliyetçilik söylemi ile İttihat-i İslam söylemleri arasında var olan doğrudan irtibat Batı karşıtlığının kurbanı oldu.
Namık Kemal’in Hürriyet gazetesinde yazmış olduğu “Usûl-i Meşverete Dair Mektuplar” serisinden bihaberdir siyasal İslamcılar. Sırat-ı Müstakim dergisi etrafında oluşan Şehbenderzâde Ahmet Hilmi, Said Halim Paşa, Mehmet Akif, Mustafa Sabri, Ferit Kam, Mehmet Ali Ayni, İsmail Fenni, Musa Kazım, Halim Sabit, Seyyit Bey ve M. Şemsettin aydınların hiçbirinin bir eserini dahi okumadan İslamcılık dersi veren bilmişlerimiz var.
İslamcılık kavramı ilk defa nerede ne zaman geçer? Bu soruyu kaçımız doğru cevaplayabiliriz?
Meşrutiyet sonrası İslamcıların İttihat ve Terakki’yi “mübarek ve mukaddes cemiyet ve dahi fırkay-ı muhtereme” olarak adlandırdıklarını bilmez siyasal İslamcılar. Hele cennet mekân Abdülhamit Han ile İslamcılar arasındaki husumet, 31 Mart vakasında İslamcıların takındığı tavır hiçbir zaman gündeme gelmez daha doğrusu gelmemelidir.
İslamcılık olması gereken değil mecbur kalındığımız bir şeydir. Ancak İslamcılığın aşılması İslamcıların ve öncesinde var olan entelektüel birikimin bir bütün olarak dikkate alınmasıyla olur. Aksi durumda söylemlerimiz ve eylemlerimiz köpük mesabesinde kalmak zorundadır. Siyasal öncelikler hiçbir zaman bitmeyecektir. Bu bağlamda siyasal söylemlerimize nefes aldıracak ilmi çalışmalara girmek zorundayız.
Belirleyici olan yönetim midir insan mıdır? Müslüman olmadan İslami bir hayat mümkün değil midir? İslami bir hayat olamadan Müslüman olmak imkânsız mıdır? Bu sorulara cevap vermeden yol almamız mümkün değil.
Eğitimlerimizde artık İslamcılık tarihini anlatmamız ve aşmamız gerekiyor. Aksi durumda uydurulmuş çarpık tarih anlayışları üzerinden hamasetle milleti bir arada tutma gayretine girmiş oluruz. Bu ise günü bile kurtarmaz. İslamcıların temel söylemlerinin tarihini yazmak gerekiyor. Bir şeyin tarihini bilmiyor iseniz ne olduğunu bilemezsiniz. Tarih ilim olmasa da tarih bir bakış açısı kazandırır. Bu yüzden tarihi seyirler gelecek seyirler için çok önemlidir.
İslamcılık terk edilmesi gereken değil aşılması gereken bir şeydir. Aşmak bünyede bulundurma halinin devamına işaret eder. Terk etmek ise hata olarak görme anlamını ima eder. İslamcılığın hata olarak tanımlanması ise üç yüz yıldır öyle ya da böyle verilen mücadelenin anlamsızlaştırılmasıdır.
İslamcılık terk edilebilir mi? Evet, daha derin bir kavramsal dünya inşa edebilir isek neden olmasın. Ancak bu kavramsal dünyanın gelecek söyleminden daha çok geçmiş tanımlaması nasıl olacaktır? Geçmiş geleceğe anlam katan şeydir. Bu bağlamda İslamcılık geleceğimize anlam katsa da şu anki derinliği dikkate alındığında aşılması mukadder bir hâl olarak görünüyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *