Arap ve İslam ülkeleri Siyonist işgal rejimiyle ilişkileri normalleştirme işini artık doğal bir durum olarak mı görüyorlar? Peki, nasıl oldu ve nasıl bu duruma gelindi? Onları bu duruma kim ve nasıl getirdi?
Bir Arap devletini, Siyonist bakanı resmi olarak ülkesine davet etmeye ne sevk etti? İlişkileri normalleştirme treni nasıl hareket ediyor ve bunun makinisti kim? İsrail bu ülkelere bu kadar kolay bir şekilde nasıl sızıp bu kadar etkin oldu?
Filistin Enformasyon Merkezi’ne konuşan uzman ve siyasiler bu soruları cevaplandırmaya çalıştılar. Hepsinin ortak kanaati, İsrail’in bu konudaki başarısının arkasında duran kişinin bir Filistinli olduğudur. Bu kişi, şu anda yol alan normalleştirme trenini süren kişidir de. Yani bu işi İsrail adına yapan, bu kirli zemini hazırlayan kişi aslında Filistinlidir. Yine onlara göre, İsrail’in bu ülkelerdeki etkisi artık gün gibi ortadadır.
Resmi davetler ve ziyaretler
Birkaç gün önce İsrail Ticaret Bakanı Bahreyn’den Nisan ayında düzenlenecek Teknoloji ve Yenilikler Konferansına katılması için resmi davet aldı. Dünya Bankası tarafından organize edilen konferansa gelişmekte olan ülkelerin dışişleri bakanları katılıyor.
Yine Siyonist Başbakan Binyamin Netanyahu işgal rejimini ziyaret eden Çad Devlet Başkanı İdris Debi’ye Umman’a gittikten sonra daha fazla Arap ülkesine gitmeyi beklediğini söyledi.
Netanyahu’nun yaptığı açıklamaların üzerinden kısa bir süre geçmişti ki haber ajansları, Netanyahu’nun ziyaret etmeyi düşündüğü ülkenin Arap ve Afrika ülkesi Sudan olduğu bilgisini verdiler.
Bu açıklamalar yapılırken, işgal rejimindeki televizyonlar, İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Meir Ben Şabbat’ın İsrail ile diplomatik ilişkileri olmayan birkaç Arap ve İslam ülkesine gizli ziyaretlerde bulunduğunu ifade ettiler.
İsrail’in resmi olarak sadece iki Arap ülkesiyle diplomatik ilişkisi var. Bunlar Mısır ve Ürdün’dür. Netanyahu İsrail’in doğal müttefikleri olarak gördüğü Körfez ülkeleriyle ilişkilerinin iyileştiğini ifade etti.
Zor sorular
Siyonist işgal rejimi konusunda uzman olan siyasi analist Adnan Ebu Amir İsrailli yetkililerin Arap ve İslam ülkelerine gizli ve açık bir şekilde yaptığı ziyaretlerin giderek artmasının, Arap ve İslam dünyasındaki kapıların engelsiz bir şekilde önünde açıldığı İsrail’in sahip olduğu gücüyle ilgili sonu gelmeyen soruları beraberinde getirdiğini söyledi.
Ve başlıyor sormaya: “Acaba İsrail’in, Arap ve İslam başkentlerini Tel Aviv ile işbirliği yapmak ve karşılıklı ilişkileri geliştirmek için köprü kurmaya iten ne tür bir gücü ve çıkarı var? Binlerce kilometre uzakta olan bu ülkelerin liderleri Siyonist liderlerle el sıkışmak için neden o kadar mesafe yol kat ediyor ve sıçrıyorlar? Buna karşılık ondan ne aldılar? İsrail’in etki alanı bölgeyi aşıp denizler ötesine uzanacak kadar büyüdü mü?”
Siyasi analist Ebu Amir değerlendirmesinde “İsrail’in Arap ve İslam bölgesinde siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından bu denli yayılması bugüne kadar açık ve net olarak ortaya çıkmamıştır. …” dedi.
Bu zamanlamanın tesadüf olmadığını belirten analist “Normal şartlarda Arap ve İslam başkentlerinin Filistinli kardeşlerine yardım etmeleri gerekiyordu. Çünkü temel davanın sahipleri onlardır. Onların Filistinlileri arkadan vurup düşmanlarıyla anlaşma yapmamaları, Filistin davasını bir kenara iterek işgalciyle ilişkileri normalleştirmemeleri gerekirdi” ifadesini kullandı.
Arap ve İslam ülkelerinin Siyonist işgalciyle ilişkileri normalleştirme treninin bu durakta durmayacağını hatırlatan Ebu Amir, bu başkentlerin dün olduğu gibi bugün de basından uzak bir şekilde ziyaretler tertip ettiklerini, işbirliğine gittiklerini ve yaptıklarıyla işgalciyi Filistin halkına karşı azgınlığında ve zulmünde teşvik etmiş gibi olduklarını söyledi.
Rejimlerin yok olma korkusu
Siyasi Bilimler profesörü Abdüssettar Kasım, Arap ve İslam ülkelerinin işgalci İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için yarışa girmelerinin, halkların kendilerine karşı ayaklanması ve koltuklarını kaybetme korkusu sebebiyle olduğunu belirterek, “Bu rejimler kendilerini korumak için Amerika ve İsrail’e yöneldiler. Dolayısıyla onların bunun bedelini ödemeleri gerekir. Bugün gördüğümüz hızlı normalleşme bu bedelin sadece bir parçasıdır” dedi.
Bu rejimlerin İsrail’in rızasını almalarının Amerika’nın rızasını alma anlamına geldiğini hatırlatan Kasım, Amerika’nın sadece İsrail’i desteklemediğini, onu korumak için sağlam bir zırh haline geldiğini ifade etti.
Bu ilişkilerin Filistin davasına etkisine de değinen Kasım “Üzgünüm. Bizim önce kendimizi hesaba çekmemiz ve sorgulamamız gerekir. Bu kapıyı ilk önce biz açtık. İşgal rejimini tanıma ve işbirliği yapma kapılarını biz onlara gösterdik. Üzülerek belirteyim ki ilişkileri normalleştirme treni yürüyor ve makinisti de maalesef Filistinlidir” değerlendirmesini yaptı.
Kasım, Filistin halkıyla ümmetin sırtını vereceği kesimin önemli kazanımlar sağlayan direniş olduğunu kaydetti.
Filistin Enformasyon Merkezi
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *