Trump, Musk ve yandaşlarının hedefi: Dünya hakimiyeti

Trump, Musk ve yandaşlarının hedefi: Dünya hakimiyeti

Yeni düzen ile mevcut statüko arasındaki mücadele sertleşiyor. Aşırı sağ dünya genelinde yükselişte. Ortak paydaları milliyetçilik, popülizm ve göç karşıtlığı. Ortak hedefleri ise dünyada ideolojik üstünlüğü ele geçirip hakimiyeti sağlamak. Demokrasinin de bu yolda araç olarak kullanıldığını savunan akademisyenler, Rusya ve Çin’in de liberal toplumları istikrarsızlaştırmak amacıyla sağ popülist ağları beslediğini öne sürüyor.

Dünyanın farklı bölgelerinden hayranları Donald Trump’ı, ABD başkanlığını devraldığı yemin töreninde, yalnız bırakmadı. Trump’ın özel davetlileri, 20 Ocak’taki yemin töreni için adeta Washington’a akın etti. Kimler mi? Mesele Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, aşırı sağcı İngiliz siyasetçi Nigel Farage ve tabii ki aşırı sağcı Almanya için Alternatif’in (AfD) temsilcileri.

Trump’ın yemin töreni dünya genelindeki aşırı sağcıları buluşturdu, oluşturdukları ulus-ötesi ağları genişletmeleri için de bir fırsat sundu. Hatta törenden bir gün önce Donald Trump’ın eski danışmanı aşırı sağcı ideolog Steve Bannon, Brezilya’nın eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun oğlu, AfD’li bir milletvekili ve çok sayıda Influencer ile bir araya geldi.

Almanya’dan bu buluşmaya katılan ve çekim yapan bir Influencer, gözlemlerini büyük bir heyecanla anlatıyor, El Salvador Büyükelçisi’nden davet aldığını söylerken sergilediği seyahat etme hevesi, gerçekten şaşkınlık yaratıyor.

Aşırı sağcıların küresel ittifakı bir paradoks mu?

Aslında “Önce Amerika” söylemiyle meydan okuyan Donald Trump’ın bir mıknatıs gibi dünyanın dört bir yanındaki aşırı milliyetçileri etrafında birleştirebilmesi, bir paradoks gibi duruyor. Çünkü örneğin Alman aşırı sağcıların büyük bir bölümü aslında aynı zamanda Amerika karşıtı.

Ama Norveç’teki Oslo Üniversitesi’nden Profesör Katrine Fangen, bunun sadece ilk bakışta bir paradoks gibi göründüğüne dikkat çekiyor. Aşırı sağcıların ulusötesi ağları konusunda uzmanlaşmış bir isim olan sosyolog Fangen, farklı ülkelerdeki bu hareketleri bir araya getiren ortak noktaları şöyle sıralıyor: Göç karşıtlığı, milliyetçilik, geleneksel aile imgeleri ve küreselleşme karşıtlığı.

Nihai hedefleri ne?

Profesör Fangen, küreselleşme karşıtlarının bir küresel ittifak oluşturmadaki hedeflerine açıklık getirirken, “Sadece daha fazla siyasi nüfuz için mücadele etmiyorlar” diyor.

“Mücadeleleri milliyetçilik ve sosyal muhafazakarlık için ve liberal demokrasiye karşı” sözlerini kaydeden sosyolog, nihai hedeflerinin de “küresel ideolojik dünya düzeninin yeniden inşası” olduğunu söylüyor.

Berlin Hür Üniversitesi’nden siyaset bilimci Thomas Greven’e göre tarihte aşırı sağcıların ördükleri iç içe geçmiş ağların başka bir emsali bulunmuyor. “Aşırı sağın uluslararası ağı” adlı kitabın yazarı olan Greven, aşırı sağcıların birbirlerinden çok şey öğrendiklerine, bir ülkede sonuç veren bir stratejinin hiç vakit kaybedilmeksizin hemen diğer ülkelerdeki aşırı sağcı hareketler tarafından uygulandığına dikkat çekiyor.

DW’ye konuyan Greven, Steve Bannon’un İngilizce “Flooding the Zone with shit” olarak tanımladığı ve diğer ülkelerdeki aşırı sağcıların benimseyip uyguladıkları stratejiyi örnek gösteriyor. Türkçe’de “Alanı *ok yağmuruna tutmak” anlamına gelen bu strateji, kasıtlı olarak bir bilgi ekosistemini yalan yanlış bilgi yağmuruna tutarak, bireylerde neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda kafa karışıklığına, güvensizliğe yol açmak olarak nitelendiriliyor.

Greven, Bannon’un “siyasi rakibi aralıksız provokasyon, yeni yalanlar, yeni düşünceler ve yeni düşmanlıklarla boğma, zora düşürme stratejisinin uluslararası alanda yaygınlaştığını” anlatırken, “Bu iletişim stratejisi artık her yerde aşırı sağcı aktörler tarafından kullanılıyor” diyor.

Demokrasi amaç değil bir araç

Demokrasi onlar için işlevsel bir araç, çünkü iktidara gelmek için buna ihtiyaçları var. “Onların odakları ‘Seçimle gelen, hiçbir sınır olmaksızın hükümet etmeli’ diyebilmek” sözlerini kaydeden Greven, bunu “aşırı çoğulcu demokrasi” olarak tanımlıyor. Greven, bunun ne olduğuna da şu sözlerle açıklık getiriyor:

“Örneğin, Viktor Orban kalkıyor ‘Ben, göçü Macaristan’dan uzak tutmak için yetkilendirilerek seçildim, Avrupa kurumlarının, mahkemelerin, sivil toplumun direncinin ya da bir takım yabancı destekli medyanın beni bunu yapmaktan alıkoymasını istemiyorum’ diyor. Çünkü itirazdan ve uzlaşıdan nefret ediyor. Aşırı sağın savunucuları, hak ve özgürlüklerin yasalarla belirlenmiş olmasından, bürokratikleşmeden ve uluslarüstüleşmeden rahatsız, bunları çoğunluk iradesinin önünde engeller olarak görüyorlar. Ve onlara göre çoğunluk iradesi, aşırı çoğunlukçu ya da iliberal demokraside uygulanması gerekiyor.”

Finansmanı kim sağlıyor?

Aşırı sağcılar, yürüttükleri ideolojik savaş için para bulmakta zorlanmıyor. En ünlü destekçilerin başında ABD’li Elon Musk ve milyarder Koch kardeşleri yer alıyor. Musk sadece finansman sağlamıyor, aynı zamanda aşırı sağın önde gelen aktörlerinden biri haline geldi. X adlı platformunda Almanya’daki AfD’yi göklere çıkarıyor, İngiltere’deki radikal sağı destekliyor ve liberal partilere sövüp sayıyor.

Rusya ve Çin de liberal toplumları istikrarsızlaştırmak amacıyla sağ popülist ağları beslemekle eleştiriliyor.

Liberal demokrasilerin mali kaynaklarını kullanıyorlar

Aşırı sağcılar, mali kaynaklarının büyük bir bölümünü de düşman ilan ettikleri Avrupa Birliği (AB) ve liberal demokrasilerden sağlıyor. Örneğin aşırı sağcı AfD 2021’de parti gelirinin yaklaşık yüzde 45’ini, yani 10 milyon euroyu, nefret ettiği Alman liberal devletinin kasasından aldı. Çünkü demokraside devlet partileri destekler. Ne kadar başarı kaydederlerse, mali destek de o kadar artar.

Oslo Üniversitesi’nden Profesör Katrina Fangen, aşırı sağcıların aldıkları bu mali destekler sayesinde nüfuz alanlarını genişletebildiklerine dikkat çekerken, Avrupa Parlamentosu’nun da ilave mali kaynakların yanı sıra uluslararası işbirliğini genişletebilmeleri için de alan sağladığını, bu yolla gittikçe genişleyen ağlarını güvence altına alabildiklerini anlatıyor.

Aşırı sağcı ağların izledikleri stratejiler sonuç vermiş görünüyor: Donald Trump ABD’de yeniden başkanlık koltuğuna oturdu. Ayrıca Almanya, İngiltere ve Avusturya gibi ülkelerde de bu siyasi hareketler seçmen desteğini arttırmaya devam ediyor. Anketler, Almanya’da 23 Şubat’ta yapılacak erken genel seçimlerden aşırı sağcı AfD’nin ikinci parti çıkacağına işaret ediyor.

Siyaset bilimci Thomas Greven, pek çok aşırı sağcı partinin ülke yönetme sorumluluğunu üstlenmediği için muhalefette olmanın getirdiği konfor alanından yararlandığına, oy oranlarını bu sayede de arttırdığına dikkat çekiyor. Greven ayrıca arkalarına aldıkları rüzgar sayesinde aslında yüzeysel olarak birleşmiş bu hareketler içindeki çatlakların henüz çok da ön plana çıkmadığını söylüyor.

Greven’e göre bu hareketlerin tabanındaki görüş ayrılıkları, genel seçmen kitlesindeki memnuniyetsizlik ile bir araya geldiği takdirde, yükselişteki aşırı sağ için işler tersine dönebilir. Ama siyaset bilimci, “Bunun için bir ön koşul var: demokratik kurumların işlemesi gerekiyor” diyor.

Önümüzdeki dönem, demokratik kurumların küresel çapta yükselişe geçen aşırı sağın meydan okuması karşısında sergileyecekleri direnç bu nedenle kritik önem taşıyor.

(DW Türkçe/Hans Pfeifer)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *