Joseph Avn’ın 9 Ocak’ta Lübnan Parlamentosu’nda cumhurbaşkanı seçilmesi ve Nevvaf Selam’ın da 13 Ocak’ta başbakanlık görevinin onaylanmasıyla ülke siyasetinde yeni bir dönemin kapısı aralandı. Hizbullah ile devlet güçleri arasındaki rekabetin nereye gideceği de merak ediliyor.
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, Lübnan’da yeni hükümetin kurulma sürecini AA Analiz için şöyle değerlendiriyor:
***
Joseph Avn’ın 9 Ocak’ta Lübnan Parlamentosu’nda cumhurbaşkanı seçilmesi ve Nevvaf Selam’ın da 13 Ocak’ta başbakanlık görevinin onaylanmasıyla ülke siyasetinde yeni bir dönemin kapısı aralandı. Lübnan’da son bir ayda yaşanan hızlı gelişmeler, kısa süre öncesine kadar ülkedeki en güçlü siyasi ve askeri aktör olan Hizbullah’ın zayıflamasıyla yakından ilişkilidir. İsrail’e karşı giriştiği yıpratıcı savaş, örgütün lider kadrosunun büyük kısmını kaybetmesine ve askeri gücünün gerilemesine yol açtı. Hizbullah’ın zayıflamasının yanı sıra Suriye’de yaşanan rejim değişikliği ve İran’ın bölgesel nüfuzundaki gerileme de Lübnan siyasetindeki güç dengelerini derinden etkiledi. Böylece Lübnan’da oluşan yeni güç dengeleri, 1989 tarihli Taif Anlaşması’yla düzenlenen mezhepçi siyasal sistem çerçevesinde, ülke siyasetinin yeniden şekillenmesinin yolunu açtı.
Joseph Avn ve Nevvaf Selam kimdir?
Joseph Avn, iç savaş sonrasında cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan dördüncü asker kökenli siyasetçidir. Aslına bakılırsa Lübnan ordu komutanlarının kriz dönemlerinde devlet başkanı seçilmesi, ilk kez 1958’de Fuad Şihab’ın bu koltuğa oturmasıyla başlamış ve 1990’lardan itibaren bir siyasi gelenek haline gelmişti. Cumhurbaşkanının “Maruni” olması, makamı Maruni toplumu açısından da önemli kılıyor. Bu bağlamda, Avn’ın “Yeni Şihab” olarak görülmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Avn’ın da Şihab gibi güçlü bir devlet başkanı profili çizmesi ve ülkedeki farklı siyasi gruplar üzerinde devlet otoritesini kabul ettirmesi bekleniyor. Öte yandan Taif Anlaşması’nın cumhurbaşkanlarının yetkilerini sınırlandırdığı ve Maruni cumhurbaşkanlarını Sünni başbakanlarla uyumlu çalışmaya zorladığı düşünüldüğünde, Avn’ın bu beklentileri tek başına karşılamasının mümkün olmadığı aşikardır.
Nevvaf Selam, Beyrut’un zengin ve nüfuzlu Sünni ailelerinden Selamlara mensuptur. Selam, hukukçu ve diplomat kimliğiyle toplumun geniş kesiminde güven duygusu uyandıran bir şahsiyet olarak karşımıza çıkıyor. Bu güven duygusu, Selam’ın yolsuzluklara bulaşmış ve kirlenmiş eski kuşak siyasetçilerden ayrı tutulmasına neden oluyor. Nitekim Selam, başbakanlık görevini üstlendikten sonra Lübnan’ın ihtiyaç duyduğu reformları yapacak yeni bir hükümet kurma vaadiyle işe koyuldu. Başbakan Selam hiç kimseyi dışlamadan müzakerelere girişti ancak ülkenin gerçekleriyle yüzleşmesi fazla zaman almadı. Lübnan basınına sızan haberlerden anlaşıldığı üzere, müzakereler sırasında Şiilere verilecek maliye bakanlığı, Maruni partiler arasındaki koltuk paylaşımı, Sünnilerin temsili ve Cumhurbaşkanı Avn’ın savunma, dışişleri gibi bakanlıklarla ilgili veto yetkisi kullanmak istemesi süreci yavaşlatan konular oldu.
Lübnan’ı hükümet kurma aşamasında bekleyen zorluklar
Selam, 22 Ocak’ta tüm siyasi partilerle görüştüğünü, hiç kimseye bakanlık sözü vermediğini ve hükümetin paylaşılması gereken bir pasta olarak görülmemesi gerektiğini söyledi. 30 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Avn ile yaptığı son görüşmenin ardından da hükümeti kurarken belirlediği bazı prensiplerden taviz vermeyeceğini açıkladı. Bu prensipler parlamentoyla bakanlık görevlerinin ayrılması, parti üyesi olmayan yetkin bakanların görevlendirilmesi ve bakanların parlamento ve belediye seçimlerine katılmamasıydı. Selam’a göre hiçbir bakanlık belli bir mezhebin mülkiyetinde değildi, asıl önemli olan Lübnan’ı içine girdiği derin krizden çıkaracak ve uluslararası toplumun güvenini kazandıracak reformları yapabilecek bir hükümetin kurulmasıydı. Selam’ın bu ifadeleri, bir teknokratlar hükümeti kurulacağına dair beklentiyi arttırdı ve akıllara Fuad Şihab döneminde Reşid Karami’nin başbakanlığında kurulan reformcu teknokratlar hükümetini getirdi.
Ancak tüm bunlar, Selam’ın bakanları belirlerken parlamentoda yer alan siyasi partiler ve gruplarla uzlaşmak zorunda olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ayrıca Selam’ın hükümeti kurarken Lübnan siyasetinde nüfuz sahibi olan Fransa, Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi dış aktörlerin taleplerini de karşılaması gerekiyor. Bu üç devlet, İran’ın ve Hizbullah’ın Lübnan’daki nüfuzunun zayıflamasını bir fırsat olarak görüyor ve yeni hükümetin kuruluş sürecini yakından takip ediyor.
Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron 17 Ocak’ta, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan da 23 Ocak’ta Beyrut’u ziyaret ederek reformları uygulayabilecek bir hükümetin kurulmasına desteğini açıkladı. ABD ise Başkan Donald Trump’ın Orta Doğu işlerinden sorumlu danışmanı Massad Boulos aracılığıyla gönderdiği mesajlarla hükümet kurma sürecine yön vermek istiyordu. Hatta 31 Ocak’ta ABD yönetiminin Lübnanlı yetkililere maliye bakanlığının Hizbullah ve Şii Emel Hareketi’ne verilmemesi yönünde baskı yaptığına dair iddialar bile gündeme geldi.
Dolayısıyla Başbakan Nevvaf Selam, hükümeti kurarken hem ülke içindeki siyasi partiler arasında bir uzlaşma sağlamalı hem de ülkeyi yaşadığı ekonomik krizden çıkaracak uluslararası mali desteği sağlayacak dış aktörlerle iyi geçinmeli. Lübnan’da mevcut koşullarda bunu yapabilmek hiç de kolay değil.
Lübnan’ın güneyindeki İsrail işgali Selam’ı yeni hükümeti kurarken zorlayan diğer bir faktördür. İsrail, 3 aylık ateşkes 26 Ocak’ta sona ermesine rağmen Lübnan topraklarından geri çekilmedi ve ateşkesi birçok kez ihlal etti. Lübnan ordusunun Litani Nehri’nin güneyine konuşlandırılması yoluyla bölgede devlet otoritesi kurulmaya çalışılsa da şu ana kadar bu amaca ulaşılamadı. Ateşkesin 18 Şubat’a kadar uzatılması bile Lübnan’ın güneyine yönelik belirsizlikleri ortadan kaldırmıyor. Lübnanlı yetkililerin beklentisi, ABD Başkanı Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu geri çekilme konusunda ikna etmesi.
İsrail’in geri çekilmesi, yeni hükümetin kurulmasını ve göreve başlamasından sonra istikrarlı hale gelmesini olumlu etkileyebilir. Ancak bu, yeni hükümetin Şii çoğunluklu güneyde mutlak bir otorite kurabileceği ve Hizbullah’ın bölgedeki nüfuzunu kırabileceği manasına gelmiyor. Lübnan ordusu her türlü dış desteğe rağmen hala ülkenin en etkisiz devlet kurumu. Lübnan ordusu iç ve dış tehditlere karşı harekete geçme yeteneği düşük, disiplin ve savaş motivasyonu olmayan bir ordu. Ayrıca Hizbullah, askeri gücü zayıflamış gibi görünse de hala ülkedeki en güçlü siyasi ve toplumsal aktörlerden biri konumunda. Örgüt, askeri kapasitesini onarmak için zaman kazanmaya çalışırken yeni hükümette yer alarak devletin karar alma süreçlerinde rol oynamak isteyecektir. Hizbullah’ın silahlı gücüne karşı yeni hükümet veya ülke içindeki rakiplerinden gelecek meydan okumalara tüm imkanlarıyla karşılık vermesi muhtemel görünüyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *