İran’da 1979’da gerçekleşen İslam Devriminin ardından, Şah Rıza Pehlevi’nin Amerika’ya kaçması üzerine 4 Kasım 1979’da Amerika’nın Tahran büyükelçiliği devrim yanlısı öğrenciler tarafından basılda ve 444 gün sürecek bir rehine krizi başladı.
İran’da 1979’daki devrim sonrasında Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliğinin bir grup öğrenci tarafından basılarak 52 Amerikalının rehin alındığı ve Amerika-İran ilişkilerinde derin bir kırılmaya neden olan olayın üzerinden 45 yıl geçti. Amerika’nın 11 Şubat’ta gerçekleşen İslam devriminin ardından başlayan İran düşmanlığı, büyükelçiliğinin basılmasının ardından zirveye ulaştı ve halen sürüyor.
Devrim lideri Humeyni tarafından “Büyük Şeytan” olarak tanımlanan ABD’nin, İran’ın başkenti Tahran’da, bulunan büyükelçiliği 4 Kasım 1979’da devrim yanlısı öğrenciler tarafından işgal edildi. 444 gün sürecek bir rehine krizini başlatan baskında 52 Amerikalı elçilikte rehin tutuldu.
Batı yanlısı Pehlevi, Amerika’ya kaçtı
1970’li yılların sonlarında Pehlevi ailesinin yönetimindeki Şah rejimi, halka yönelik uyguladığı zulüm, ekonomik adaletsizlikler, hürriyetleri kısıtlaması ve aşırı batı yanlısı olması nedeniyle halkın nefretini çekiyordu.
Bu dönemde Ayetullah Ruhullah Humeyni liderliğinde gelişen İran’da İslami muhalefet, halkın katılımı ile 1979 yılında gerçekleştirdiği devrimle birlikte Şah devrildi ve Pehlevi ailesi Amerika’ya kaçtı.
Bunun üzerine bir grup öğrenci 4 Kasım 1979 sabahı, Amerikan Büyükelçiliği önünde bir araya geldi. Humeyni’yi destekleyen bu grup, Şah’ın iadesini talep etti, Amerika’nın İran’ın iç işlerine müdahalesini protesto amacıyla büyükelçiliği işgal etti.
Elçilik baskınına halk desteği
Elçilik binasına zorla giren öğrenciler, buradaki 66 Amerikan vatandaşını rehin aldı. Bu olay kısa sürede İran içinde büyük bir destek buldu.
Rehin alınanlardan kadınlar ve Afrika kökenli 13 Amerikalı kısa süre sonra serbest bırakıldı. Bir kişi de Temmuz 1980’de hastalığı nedeniyle salıverildi.
Kalan 52 Amerikalı ise 444 gün boyunca tutuldu.
Bu eylem, Humeyni tarafından da desteklendi.
Humeyni’nin ABD’yi “Büyük Şeytan” şeklinde tanımlaması dünya çapında ses getirdi.
Bu ilan, aynı zamanda elçilik işgalini de meşrulaştırdı.
Dünya kamuoyunda geniş yankı uyandıran olay, Amerika Birleşik Devletleri için yalnızca diplomatik bir kriz değil aynı zamanda Amerika’nın dünya çapında itibarına bir suikast olarak algılandı.
Amerika’nın rezil olduğu “rehine kurtarma” operasyonu
Rehine krizi ile karşı karşıya kalan dönemin Amerikan başkanı Jimmy Carter, krizi çözmek için ilk aşamada diplomatik girişimlerde bulundu.
ABD, İran’a yönelik olarak 45 yıldır kesintisiz sürmekte olan kapsamlı yaptırımlar başlattı. Birçok batılı devlet, Amerika’nın safında yer alarak İran’a cephe aldı.
Amerikan yönetimi, diplomasi yoluyla krizden çıkma çabalarını sürdürürken, İran, halk desteğiyle beraber rehineleri serbest bırakmayı reddetti.
Kriz uzadıkça Amerikan devleti üzerindeki Amerikan kamuoyunun baskısı arttı. Carter yönetimi, ülke içinde büyük eleştirilerle karşı karşıya kaldı ve rehinelerin serbest bırakılmaması, Amerikan halkı için büyük bir travma haline geldi. Devlet bu baskıdan kurtulabilmek için, güç kullanmayı tercih etti ve 24 Nisan 1980’de “Kartal Pençesi Operasyonu” adı altında bir askeri kurtarma operasyonu başlattı.
Plana göre Amerikan ordusuna bağlı özel bir komando birliği Tahran’a inerek elçilik binasını ele geçirecek ve rehineleri İran dışına tahliye edecekti. Plan büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı.
İran’daki Tebes Çölü’nde çıkan kum fırtınası ve Amerikan güçlerinin karşılaştığı birbirini takip eden teknik sorunlar nedeniyle ABD’nin beceriksizce bir operasyonu olarak dünya tarihine geçti.
Kurtarma operasyonunda kendi askerlerinin bulunduğu helikopter ve uçak patladı. Tahran’ın 300 kilometre güneyinde çöle inen Amerikan askerlerini taşıyan helikopter ile bir C-130 Hercules uçağının yakıt ikmali sırasında kum fırtınasının da etkisiyle infilak etmesi sonucu en az 8 Amerikan askeri ölünce operasyon iptal oldu. Patlamada ölen Amerikan askeri sayısının gerçek boyutu ise bilinmiyor.
Yaşanan fiyasko, kovboy Reagan’ın seçilmesini kolaylaştırdı
Bu başarısızlık, Amerikan halkında ve devletinde büyük bir hayal kırıklığına yol açtı. Kriz, 1980’deki Amerikan başkanlık seçimlerine kadar devam etti. Rehine krizi ve başarısız kurtarma operasyonu, Carter yönetiminin Amerika içindeki desteğini zayıflattı ve filmlerde kovboy olarak rol alan Ronald Reagan’ın zaferini kolaylaştırdı.
Reagan’ın göreve başlamasının hemen ardından Cezayir’in arabuluculuğunda yapılan görüşmeler sonucu Amerika ve İran arasında bir anlaşma sağlandı. Cezayir Anlaşması olarak bilinen bu mutabakata göre Amerika, el koyduğu İran’ın yurt dışındaki mal varlıklarından bazılarını serbest bırakmayı kabul etti. 20 Ocak 1981’de, Ronald Reagan’ın başkan olarak yemin etmesinden hemen sonra 444 gün süren rehine krizi sona erdi ve rehineler İran tarafından serbest bırakıldı.
Amerika için rehine krizi, İran’a düşmanlığını meşrulaştırma aracı oldu
Rehine krizi, iki ülke arasındaki ilişkileri kalıcı olarak etkiledi ve ABD-İran ilişkilerinde tam bir kopuşa sebep oldu. Olayın ardından Amerikalılar, İran’a geniş çaplı ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladı ve diplomatik ilişkiler tamamen koptu.
Amerikan rejiminin İran’a uyguladığı yaptırımlar, petrol ve enerji sektörlerini, finansal kuruluşları ve birçok sektörü kapsayan kapsamlı ekonomik ambargoları içeriyordu.
Bu kriz, yalnızca İran ile Amerika arasındaki ilişkileri değil aynı zamanda tüm Batı Asya’daki jeopolitik dengeleri de derinden etkiledi.
İran bölgede Amerikan karşıtı bir politika izlerken ABD, İran’ı “Orta Doğu’daki en büyük tehdit” olarak tanımlamaya başladı.
Bu süreçten sonra da iki ülke ilişkileri eski Başkan Barack Obama döneminde imzalanan ve yalnızca iki buçuk yıl yürürlükte kalan nükleer anlaşma dışında hep Amerika’nın İran düşmanlığı çerçevesinde devam etti.
“Casusluk Yuvası” müzesi
İran’da elçilik baskını bugün de hala güçlü bir sembol olarak varlığını sürdürüyor.
“Casusluk Yuvası” olarak adlandırılan Amerikan büyükelçiliği, bir müze haline getirildi. Büyükelçilik binasında sergilenen belgeler ve duvar resimleri, Amerikan karşıtı propaganda amaçlı kullanılmaya devam ediyor.
İran takvimine göre 13 Aban’a denk gelen olayın yıldönümü İran’da “Küresel Emperyalizme Karşı Ulusal Mücadele Günü” adıyla kutlanıyor.
Trump, ikinci Reagan vakası
Amerikan liderliğindeki batı dünyasının İslami düzene duyduğu düşmanlık, elçilik baskını ve rehine krizinin gölgesinde kalıyor.
2010’lu yılların başında İran ile Amerika ve diğer Batılı dostları arasında nükleer konuda yapılan görüşmeler, diplomatik açıdan bir dönüm noktası olarak değerlendirildi. İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) veto hakkına sahip 5 daimi üyesi ve Almanya arasında 2015’te imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı adı verilen nükleer anlaşma, İran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlaması karşılığında ekonomik yaptırımların kaldırılmasını içeriyordu.
Uzun yıllar sonra Tahran-Washington arasında düşmanlıkları hafifletme anlamı da taşıyan anlaşma, İran ile Batı arasında bir yakınlaşma umutlarını yeşertse de 2018’de dönemin ABD Başkanı Donald Trump, ülkesini anlaşmadan çekti ve İran’a yönelik yaptırımları ve düşman politikalarını yeniden başlattı.
Trump döneminde uygulamaya konulan yaptırımların kapsamı ve karmaşıklığı neticesinde, Joe Biden yönetimi ile birlikte anlaşmaya geri dönme ihtimali yeniden gündeme gelmesine karşın bu sürecin başarısız kalmasına yol açtı. Amerika, İran’a yaptırımları hafifletecekmiş havası vererek oyaladıktan sonra süreç sona erdi.
Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarları bölge ülkelerinin menfaatlerine saldırı
Bugün itibarıyla, ABD ve İran arasında diplomatik ilişkiler hala askıya alınmış durumda ve iki ülke bölgede birçok meseleden dolayı sık sık karşı karşıya gelmeye devam ediyor. Amerika İran’ı kuşatmak üzere Ortadoğu’da birçok noktaya yerleşirken, en büyük adımı İran-Irak savaşısını körükleyerek yaptı. Saddam’ı İran’ın üzerine salan Amerikan yönetimi, savaşın 8 yıl sürmesini sağladı. Savaşta bir milyonun üzerinde ölüm, iki milyon yaralanma, 150 milyar dolarlık kayıp ve her iki ülkede ağır bir yıkım oluştu.
Amerika daha sonra, bölgedeki bazı ülkeleri yanına alarak 1990-1991 yılında (7 ay sürdü) 1. Körfez Savaşını başlattı. Amerikan destekli Saddam’ın Kuveyt’i birdenbire işgali, Amerika’nın Irak’a saldırması için yeterli sebebi üretti. Amerika’nın safında 37 ülke yer aldı. İkinci Körfez savaşını ise 2003’te başlattı, 2011’e kadar sürdü. Bir daha Irak’tan çıkmayan Amerika’nın halen başkent Bağdat’ta, yeşil bölge adı verilen bölgede dev bir kompleksi bulunuyor. Amerikan yönetiminin Irak’ta yaklaşık 1 ila 1.5 milyon Iraklıyı katlettiği sanılıyor.
Bugün Amerikan saldırıları İsrail kolu tarafından sürdürülüyor. Siyasi ve askeri olarak beslediği İsrail’e koşulsuz destek veren Amerika, bu vasıtayla İran’ın bölgedeki etkisini genişletme çabalarını engelliyor.
Amerikan rejimi ve İran, nükleer anlaşmazlıklar, bölgesel çekişmeler ve karşılıklı güvensizlikle dolu ve düşmanca bir ilişkiyi sürdürürken, elçilik baskını ve rehine krizi bu tarihsel gerilimin simgesi olarak tarihteki yerini koruyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *