Bu noktada en önemli husus, sekülerleşme ve bireyselleşmenin Müslümanlar arasında çok daha derin ve yaygın olduğu gerçeğinin açığa çıkmış olmasıdır. Konfor alanların bozulmasını istemeyen çok büyük bir kitle vardır ve bu kitleyi harekete geçirecek olan aktörler de bahsedilen girdabın içindedir ne yazık ki…
Küresel hegemonya karşısında Aksa Tufanı dünya halkları için farklı seçeneklerin kapısını aralayabildi mi? Aksa Tufanı, İslami hareketlerin düşünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkileyecek? Âlim, aydın, akademisyenler, kanaat önderleri ve STK’lar Siyonist soykırım karşısında gerekli performansı gösterebildiler mi?
İslam Düşüncesi sitesi, “Aksa Tufanı” dosyasında İsa Özçelik’e sorularını yönelitti:
1. Aksa Tufanı hamlesine nasıl bir anlam yüklüyorsunuz? Bu süreci önceki operasyonlardan, kıyam hareketlerinden ve maruz kalınan katliamlardan farklı kılan yönler nelerdir?
Aksa Tufanı operasyonu daha şimdiden tarihin dönüm noktalarından biri olarak kayıtlara geçti diye düşünüyorum. Çok sayıda gözlemci tarafından tarihteki; askeri, siyasi, istihbari ve ahlaki olarak gerçekleştirilmiş en destansı bir direniş hamlesi olarak kabul edilen Aksa Tufanı, dünyanın geleceğine etki edecek bir milat olarak değerlendirilmektedir.
Siyonist işgalciler ve İsrail’i İslam dünyasının kalbine yerleştiren Batı emperyalizmi sayısız katliama imza attılar. Filistinli direnişçiler ise işgale karşı yüz yıldır, çok sayıda farklı mücadele şekli geliştirdi. 2006 seçimlerini büyük bir başarı ile kazanan HAMAS kendisine karşı yürütülen suikast ve komplolar karşısında 2007’de Gazze yönetimini devralarak 1987’de kurulduğundan beri yürüttüğü mücadeleyi farklı bir boyuta taşıdı. 17 sene boyunca maruz kaldığı kuşatılmışlığa, boykota, ağır askeri, siyasi ekonomik saldırılara rağmen çok asil bir direnişi ortaya koyan HAMAS bu süre zarfında defalarca İsrail’in hava, deniz ve karadan yoğun bombardımanına uğramış, on binlerce şehit ve yaralı vermişti.
Aksa Tufanı, geçmişte elde edilen çok yönlü birikimi ve direniş tecrübesini gizlilik içinde, mükemmel bir plan, organizasyon ve adanmışlıkla harekete geçirerek, Arapların gözünde bir mite dönüşen İsrail’in yenilmezlik algısını yerle bir etti.
İzzettin El Kassam ve diğer direniş örgütlerinin ortaya koyduğu kahramanlık, ne kadar şaşırtıcı, göz kamaştırıcı ve hayran bırakıcı ise İsrail ve ABD’nin başını çektiği Batı emperyalizminin saldırıları da o denli ilkel, barbar ve vahşiceydi. Batı koalisyonu insanlık dışı katliamları tüm dünyanın gözü önünde işlemekten çekinmedi. Daha ilk günlerde, öldürülenlerin üçte ikisinden fazlasının çocuk ve kadın, geri kalanların ise sivil insanlardan oluşması bu barbarlığı hiçbir derin araştırma ve gözleme ihtiyaç duymaksızın tüm açıklığıyla ortaya koymaya yeterliydi.
İnsanı diğer varlıklardan üstün ve farklı kılan eşyaya isim verme, kavram üretme özelliği daha önceki operasyonlarda görülmedik bir şekilde Aksa Tufanı ile zuhur etti. Belki de ilk kez tüm dünyada bu operasyon İsrail ya da Batılıların isimlendirmeleriyle değil Hamas’ın bizzat koyduğu isim olan Aksa Tufanı adıyla anıldı. Bu basit gibi gözüken olgu, birkaç yüzyıldır yaşadığımız bilgi ve kavram üretme noktasındaki acizliğimizden doğan psikolojik çöküntü ve yenilmişlik duygusunu, tersine döndürecek bir başlangıç adımı oldu.
Ellerindeki kısıtlı imkanlara rağmen mücahitlerin teknoloji üretmeleri, medyayı etkin bir şekilde kullanmaları, toplumsal psikolojiyi çok iyi yönetip sosyal çözülmenin önüne geçmek için her türlü fedakarlıkta bulunup gerekli tedbirleri almaları çok önemli ve öğretici bir tecrübeydi. Böylece iki buçuk milyonluk bir halk tüm ihanet ve terk edilmişliğe rağmen tek vücut olarak dayanılması çok zor şartlara ve vahşi saldırılara karşı direnişe devam ettiler.
Daha öncede insanlık nice direniş ve katliamlara tanıklık etmişti. Ancak katliamların soykırıma dönüşüp anlık görüntülerle bütün dünyanın gözleri önünde, canlı yayında bu kadar pervasızca işlenmesi ilk defa gerçekleşiyordu. Aynı zamanda Filistinli mücahitlerin yalın ayakla el imalatı bomba ve roketlerle milyon dolarlık teknolojik silah ve tanklara karşı ortaya koyduğu mucizevi direniş, ekran medeniyetine teslim olan gösteri toplumunun önüne düşüyordu. Gazze halkı; çocuk kadın, yaşlı genç tüm bir toplum olarak ortaya koyduğu vakar ve teslimiyetle dünya halklarını mevcut hakim paradigmayı, küresel hegemonyayı sorgulamaya zorladı.
2. Aksa Tufanı üzerinden bir yıl geçti. İlk dönem yapılan değerlendirmeler ve şu an yapılan yorumlar arasında hangi benzerlik, farklılık ya da tutarsızlıklar var? Yaşanılan bir yıllık süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk başlarda Aksa Tufanı operasyonunun şaşırtıcı, görkemli yapısı iyi niyetli çok sayıda direniş yanlısını kısa vadeli büyük beklentiler içerisine soktu. İsrail, Batı destekli askeri, ekonomik, istihbari ve teknolojik büyük bir güç olarak kabul ediliyordu ve düzenli bir ordusu olmayan HAMAS İsrail’in karizmasını çizmişti. Siyonistler müthiş bir şok içerisinde saatlerce açıklama yapamamış, birkaç gün içinde Amerika ve İngiltere deniz filoları bölgeye demir atıncaya kadar Siyonistler şaşkınlık içinde kalmıştı. HAMAS ve bileşenlerinin ortaya koyduğu bu başarı, birçoklarını direnişçilerin ardı arkası kesilmez yeni mucizeler göstereceği beklentisine soktu. Azımsanmayacak sayıda uzman ve gözlemci ilk günlerde İsrail’in bir kara operasyonuna girmeyeceğini ya da sınırlı bir kara operasyonu ile yetineceğini ifade etti. Ancak ilk başlarda tereddüt eden İsrail, küresel hegemonyanın desteği ve bölge ülkelerinin ihanetini garanti ettikten sonra havadan, denizden yapmış olduğu insanlık dışı katliamlarını topyekûn bir kara saldırısıyla büyük bir soykırıma dönüştürdü. Direnişçiler ellerindeki imkanlarla Siyonist çetelerine büyük kayıplar yaşattı. Aradan bir yıl geçtikten sonra bile füze atarak direnişin devam ettiğini ortaya koydu. Ancak Siyonizm hiçbir insani değer taşımıyordu. Gazze’de canlı cansız tüm varlık yok edilmekteydi.
Gazze tamamen yok edilip yüz binlerce şehit ve yaralı sayısı ile karşılaştığımızda, bazıları Hamas’ın daha önce hayranlık uyandıran operasyonu hakkında karmaşık duygular içerisine girdi. Bu kadar büyük bir bedele değer ne elde edildi diye sorulmaya başlandı. 7 Ekim’in hemen ardından dile getirilen Hamas’ın bu operasyonunun MOSSAD ve CIA’in bilgisi dışında olamayacağı tezi tekrar tedavüle sokuldu. İsrail’in direnişçileri tuzağa çektiği, Aksa Tufanı operasyonuna göz yumduğu zira amacının Gazze’yi tamamen ilhak etmek olduğu, Filistinlileri de Sina çölüne süreceği, bununla da yetinmeyip Arz-ı Mevud hedefleri doğrultusunda savaşı bölgeye yayarak topraklarını daha da genişleteceği savları gündemi işgal etmeye başladı.
Halbuki tarih çok sayıda aktörün ortaya koyduğu plan ve refleksle inşa ediliyordu. Müslüman fert, toplum ve yönetimler olarak tarihin akışına olumlu yönde kayda değer hiçbir katkı sunmayanlar, şimdi kendi ihmal, ihanet ya da beceriksizliklerini hastalıklı bir tarih okuması yaparak örtmeye çalışıyordu. Hiçbir belge ve delile dayanmadan ilk günlerde ortaya atılan komplo teorilerini kendi haklılıklarına dayanak yapıp Siyonist Emperyalizmin yenilmezlik algısını isteyerek ya da istemeyerek tekrardan inşa ediyorlardı.
Aslında Aksa Tufanı 7 Ekim’de görevini yerine getirmişti. El Kassam Tugayları ve bileşenleri bir yıl boyunca ahitlerine sadık kalıp inanılmaz kahramanlıklar göstermiş, Gazze halkı da onlarla birlikte büyük bedeller ödeyerek Aksa Tufanı’nı tüm insanlığa çıkış yolu olacak bir Özgürlük Tufanı’na çevirmişti. Artık mesele, geleceğin nereye evrileceği kimlerin nerede konuşlanacağı ile ilgili hale gelmiştir.
Hamas, Aksa Tufanı hedefleri olarak;
Mescid-i Aksa’nın büyük bir tehdit altında olduğunu ama artık İslam ülkelerinin bunu umursamadığını söyleyip yapmış olduğu hamlede Aksa ismini de kullanarak herkesi bu noktaya odaklanmaya davet etmişti ve bunda kısmen de olsa başarılı oldu.
Filistin davasının unutulduğunu, Gazze’nin açık hava hapishanesine döndüğünü ifade ederek bir çıkış yolu aramıştı. Aksa Tufanı ile Filistin davası tüm dünyanın gündemine oturdu ve herkesin bir şekilde meselesi haline geldi. Gazze ise ne yazık ki kuşatılmışlıktan işgale, Gazze halkı ise zulme ve katliama uğramaktan soykırıma tabi tutulmaya terk edildi. Ancak diğer yandan da Aksa Tufanı, yalnızca Gazze’nin meselesi haline indirgenen Kudüs-Aksa-Filistin davasını tüm erdemli, özgür insanların meselesi diğer bir deyişle insanlığın meselesi haline getirdi.
Hamas Arap-İslam ülkelerinin İsrail’le normalleşme girişimini durdurmak istedi. Arap ülkeleri daha önce İsrail’le ilişki kurmayı ihanet olarak değerlendiriyordu. Mısır ve Ürdün dışında İsrail’le resmi ilişki kuran yok gibiydi. Trump “Yüzyılın Anlaşması-İhaneti” girişimi ile bölge ülkeleri ile İsrail arasında yakınlaşma sürecini başlattı ve “İbrahim Anlaşması” ile BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas İsrail ile ilişki kurdu. Suud ve beraberinde bir grup ülkenin de normalleşme girişiminde olduğu söyleniyordu. Aksa Tufanı tüm bu normalleşme girişimlerini şimdilik durdurmakta başarılı oldu.
Filistinli esirlerin kurtarılması ve şartlarının iyileştirilmesi en önemli hedefler arasındaydı. Bu amaç doğrultusunda rehineler alan Hamas, esirler hakkındaki süreci dinamik bir şekilde sürdürüyor. Sonucun ne olacağı şu an için belirsiz.
Diğer bir hedef ise Yahudi işgalci-terörist-hırsız-yerleşimcilerin Filistin topraklarını yutarcasına yayılmaya devam etmesinin durdurulmasıydı. Gerek Gazze etrafında gerekse kuzey bölgeleri başta olmak üzere on binlerce işgalci Filistin topraklarını terk etti. Siyonistler genel bir travma geçirdi. 500 binden fazla Yahudi işgalci ülke dışına çıktı. İsrail’in demir kubbe önleyiciliği, ordunun caydırıcı gücü, istihbaratın erken uyarı kapasitesi gibi kabullere olan güven sarsıldı.
İsrail ise Gazze’ye yönelik savaşının ana hedefi olarak Hamas’ın yok edilmesini öne sürdü. Hamas’ın önemli liderlerini şehit etse de şu ana kadar Hamas’ın bütünlüğünü bozamadı. Bu başarısızlığını dengelemek için çocuk, kadın yüzbinlerce sivili öldürüp sakat bırakarak soykırıma girişmeyi çare olarak gördü. Emperyalizm önümüzdeki dönemde Hamas’ın askeri kapasitesini ciddi olarak zayıflatsa bile ileriki yıllarda Hamas’ın çok daha güçlü olarak meydan okumasını gerçekleştireceği öngörülmektedir. Zira artık Hamas bir davanın adına dönmüştür.
İsrail diğer bir hedef olarak kendi esirlerinin kurtarılmasını ileri sürmüştü. Bir yıl boyunca yapmış olduğu operasyonlarda birkaç esiri kurtarabildi. Bu operasyonlarda birkaç kendi esiri için yüzlerce Filistinli sivili gözünü kırpmadan öldürecek kadar vahşileşti. Yani bu hedefine de ulaşamadığı gibi rastgele yapmış olduğu ağır bombardımanlarda Yahudi esirlerin bir kısmını da öldürdü.
Uluslararası mahkemelerde İsrail aleyhine soykırım davaları açıldı. Her ne kadar bu mahkemelerden adil caydırıcı kararlar gelmesi ve bu kararların sonuç alıcı bir şekilde uygulanması beklenmese de İsrail tüm dünyada yalnızlaşırken Filistin’i tanıyan ülkelerin sayısı daha da arttı.
3. İslami bir hareket olan HAMAS öncülüğünde gelişen Aksa Tufanı, İslamcılık tartışmalarını ve İslami Hareketlerin düşünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkiledi/etkileyecek?
İslam’ı tarihin dışına itme çabalarının akademik ve istihbari boyutunu temsil eden oryantalist çalışmalar İslami Hareketler hakkında karalama kampanyaları düzenlemeyi kendisine görev edinmiştir. Sömürgecilere karşı fikri bir duruşun yanında fiili olarak mücadelenin de gerektiğini temel ilkeleri arasına alan İslamcılar, emperyalizmin yoğun saldırılarına maruz kalmıştır. Küresel emperyalizm elinde bulundurduğu kaba ve yumuşak güç vasıtalarıyla İslami Hareketlerin teşkilati ve düşünsel yapısını zaafa uğratmak istemiştir. Sömürgeci güçlerin taşeronluğuna soyunan yerli işbirlikçiler de İslamcılar aleyhine yürütülen bu algı operasyonlarına büyük katkılar sağlamaktadır.
Medya, akademi, eğitim dünyası, politika ve bürokrasinin köşe başlarına yerleştirilen bu karanlık odaklar, İslami Hareketler ne zaman mazlum halklar için bir umut kaynağı olarak ortaya çıksa hemen gerçekleri manipüle edip halk arasında fitne fesat çıkararak kaos ortamı oluşturmaktadır.
İslami Hareketlerin bittiği, İslamcılığın tükendiğinin iddia edildiği bir dönemde HAMAS’ın önderliğinde İslami Hareketler tüm dünyanın gündemini belirleyecek Aksa Tufanı hamlesini gerçekleştirdi.
Batı’nın felsefi, siyasi ve ahlaki çöküşünü tüm dünyaya gösteren Aksa Tufanı, İzzettin El Kassam Tugaylarının esir takası sırasında ortaya koyduğu asil tutumuyla insanlığa, fıtrata uygun bir medeniyet imkanının işaretini de sunmuş oldu. Dünyadaki birçok İslami Hareket, direnişçiler ve onların etrafında kenetlenen Gazze halkının bu destansı hikayesinden ilham alarak fikri ve örgütlenme biçimlerini yeni koşullara göre radikal bir değişime tabi tutarak emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı acımasız bir mücadeleye gireceklerdir.
İsmail Heniyye, Yahya Sinvar gibi İslami Hareket önderlerinin ortaya koyduğu efsanevi kahramanlıklar yalnızca Müslüman gençleri değil tüm özgürlük ve yiğitlik sevdalılarını etkisi altına alacaktır. Şöhret, lüks, israf, yolsuzluk ve zulüm bataklığına saplanmış yöneticiler çok daha şiddetli bir şekilde sorgulanmaya başlanacaktır.
Bütçesinin önemli bir kısmını silahlanmaya harcayan bölge ülkelerinin İsrail’e tek bir mermi sıkamaması derin bir öfke patlamasına yol açacaktır. İsrail’le girdikleri savaşları birkaç gün ve ayda teslim bayrağı çekerek zilletle neticelendiren Arap diktatörlükleri, İslami Hareketlerin Aksa Tufanı ile ortaya koyduğu olağanüstü başarısı karşısında çok daha kırılgan bir sürece girecektir.
4. Aksa Tufanı sonrası gerek Filistin’de gerekse bölge ülkelerindeki mevcut statüko aynı şekilde devam edebilir mi? Bangladeş’te seküler diktatörün devrilme sürecinde Aksa Tufanı’nın etkisi olmuş mudur? Benzer sonuçların yarım kalmış Arap devrimlerinde tekrarlanma olasılığı hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Yalnız Filistin değil tüm bölgede köklü değişikler olacaktır. Aksa Tufanı’nın yeryüzünün her sokağında, vicdanlı insanların yüreğinden taşan yansımalarının ileride daha derin sonuçlar doğuracağını ön görebiliriz.
Bazıları Hamas’ın yok edilip El Fetih türü yapılarla yeni bir Gazze ve Filistin modelinin devreye sokulacağını dile getirmektedir. ABD, İsrail ve işbirlikçi Arap yöneticileri geçici bir süre bunda muvaffak olsalar dahi Aksa Tufanı’nın inanılmaz şartlarını teneffüs ederek büyüyen Filistinli çocuklar bu tür ihanet sözleşmelerini imzalayanlara asla hayat hakkı tanımayacaktır.
Arap ülkelerinin bir an önce ateşkes yaparak İsrail’le yarım kalan normalleşme adımlarına tekrar dönme niyetinde olduğu yorumları fazlaca iyimser gözükmektedir.
Hamas’ın tevhit adalet merkezli bağımsız bir ülke inşa etme hedefinin bölgedeki işbirlikçi diktatörlükleri çok fazla rahatsız ettiği malumdur. Bundan ötürü bu yöneticilerin Hamas ve benzeri yapılara düşmanca duygular besleyip işgalcilerle işbirliği yapmaya bundan sonra devam edeceği beklenmektedir. Ancak yakın dönemde gerçekleşip akamete uğrayan Arap ayaklanmaları Müslüman halklar için fazlasıyla öğretici olmuştur. Şu an tüm olup bitenleri oturduğu yerden seyredip yapılan soykırıma sessiz kalan yöneticilere karşı muazzam bir öfke birikmektedir. Bunu fark eden Arap diktatörlükleri aleyhlerine oluşan bu yeni enerjiyi manipüle etmek için her türlü tedbiri almaktadır. Buna rağmen Müslüman halklar elde ettiği tecrübeler doğrultusunda daha etkin taktik ve stratejiler geliştirerek yakın dönemde fitili ateşlenecek bir intifadayı bölgesel bir devrime dönüştürecektir inşallah. Bu bağlamda İslami Hareketler ve bölgenin yerli unsurları hakiki ittifaklar kurarak hazırlanan oyunları bozacak bir strateji geliştirmek zorundadır. Arap ayaklanmaları tekrar hareketlendiğinde bu süreç artık küresel bir intifadaya dönüşme potansiyeline erişmelidir. Bunun için de Aksa Tufanı sonrasında tüm dünyada oluşan küresel insanlık vicdanı ile gerçekçi ve uzun soluklu bir iletişim kurulmalıdır. Meydanlarda, üniversitelerde vicdanın sesini haykıran gruplarla çok katmanlı platformlar oluşturulmalıdır.
Bangladeş’te öğrenci merkezli ayaklanmalar sonucunda gerçekleşen yönetim değişikliğinde ülkenin kendi dinamikleri esas olmakla birlikte gösteriler boyunca kullanılan Filistin direnişi görselleri Aksa Tufanı’nın tüm özgürlük hareketlerine bir motivasyon kaynağı haline geldiğini de göstermiştir.
5. İİT, Arap Birliği gibi örgütlerin konumu ne olacak? Meşruiyetleri ve güvenirlikleri uzunca bir süredir yüksek sesle sorgulanan ve iflas ettiği söylenen uluslararası sistem yerine nasıl bir yeni dünya düzeni kurulacak? Büyük savaşların galipleri tarafından kurulan dünya düzeninin sonuna geldik mi?
İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap birliği türü yapıların Müslüman halkların iradesini yansıtmadığı bilinmektedir. Bundan dolayı halkların temel sorunlarına şu ana kadar kayda değer bir çözüm üretememişlerdir. Protokol toplantılarına dönüşen ve yöneticilerin kağıt üzerinde aldığı korkakça kararların zaten bir etkisi yoktur. Meşruiyetlerini kaybeden bu kuruluşlar bölgeyi bekleyen değişim süreci sonucunda zaten ortadan kalkacak ve daha sahici yeni birlikler inşa edilecektir.
İslami Hareketlere ve Müslüman gençlere düşen en büyük görev şimdiden ileride inşa edilecek bu bölgesel birliklerin fikri ve örgütsel yapısını sağlam temellerde yükseltecek zeminin hazırlanması için yoğun bir çaba içine girmesidir.
Birçok uzman dünya sisteminin tıkandığını ifade etmektedir. Kapitalizmin kendi ekonomik düzenini devam ettirmek ve karşı karşıya kaldığı krizleri savaş yoluyla aşmak konusunda kötü bir ahlaki yapıya sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Uzun süredir kurdukları örgütlerle vekalet savaşı üzerinden sosyoekonomik, jeopolitik hedeflerine ulaşmaya çalışan küresel ve bölgesel güçler, Ukrayna örneğinde olduğu gibi devletleri vekalet savaşçısı konumuna getirmiştir.
Anlaşılan o ki kapitalizm ötesi yeni düzene geçmek için daha büyük altüst oluşlara ihtiyaç duyulmaktadır. Pandemi gibi farklı enstrümanların, bahsedilen bu yeni düzen için araçsallaştırıldığı ancak daha büyük ölçekli bir sarsıntıya ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir. ABD hedeflediği bu yeni düzen için rakiplerini erken bir savaşa sürüklemek isterken aynı zamanda onların gücünü tüketen taktiksel hamlelere de başvurduğu ortadır. Çok sayıda gözlemci büyük bir bölgesel ya da küresel savaşın muhtemel olduğunu ifade etmektedir. Zira ikinci dünya savaşı sonrası galipler tarafından kurulan uluslararası sistemin iflas ettiği açıktır. Ayrıca üzerinden geçen süre zarfında dünya büyük bir değişim geçirmiştir ve mevcut düzen sürdürülemez gözükmektedir.
6. Alim, aydın, akademisyenler, kanaat önderleri, STK’lar İslam dünyasında, Batı’da ve diğer bölgelerde Siyonist soykırımı karşısında nasıl bir tavır ortaya koymuşlardır, gerekli performansı göstermişler midir?
Gazze halkının ortaya koyduğu olağanüstü direniş ve Siyonistlerin sergilediği inanılmaz vahşet ve soykırım karşısında genel olarak dünya halklarının vermiş olduğu tepkiler fazlasıyla yetersiz denilebilir.
İslam dünyasında bazı alim ve aydınlar cesur çıkışlar ortaya koysa da bunun etkin bir karşılığı gözükmemektedir. Üniversitelerde öğrenciler ve akademisyenler günü geçiştirecek bir eylemlilik düzeyine dahi ulaşamamıştır. STK ve cemaatlerin ortaya koyduğu tepkiler büyük bir rüzgar oluşturup yöneticilerin sonuç odaklı karar almasını sağlamaktan çok uzak gözükmektedir. Alimi, aydını, akademi ve STK’larıyla Müslüman çevreler büyük bir toplumsal intifada gerçekleştirememiştir. Bunda bazı ülkelerdeki baskıcı diktatörlüklerin bazılarında ise yöneticilerin retorik olarak zaten üst perdeden Filistin’i savunuyor gözükmesinin etkisi büyüktür. Ancak diğer önemli bir husus ise sekülerleşme ve bireyselleşmenin Müslümanlar arasında çok daha derin ve yaygın olduğu gerçeğinin açığa çıkmış olmasıdır. Konfor alanların bozulmasını istemeyen çok büyük bir kitle vardır ve bu kitleyi harekete geçirecek olan aktörler de bahsedilen girdabın içindedir ne yazık ki…
Bunun yanında güzel gelişmeler de yaşanmaktadır. Bir araya gelemeyen çok sayıda Müslüman çevre, Aksa Tufanı ile ortak eylemlilikler üretmiştir. Boykot konusundaki çalışmalar ve ısrarlı girişimler farklı toplumsal katmanları bu sürece dahil etmiş ve somut sonuçlar alındığına dair haberler gündemde yer almaya başlamıştır. Çocuklar Kudüs, Gazze gündemi üzerinden kendi tarih ve inanç değerlerini öğrenirken sömürgeci Batı aklının karanlık yüzünü daha yakından tanımaya başlamıştır.
Diğer yandan Türkiye gibi ülkelerde gizli Siyonist odakların ne kadar da güçlü oldukları bu süreçte daha da iyi anlaşılmıştır. Onca katliama rağmen kimi yayın organı ve politikacılar örtük ya da alenen İsrail soykırımına gerekçe üretmeye kalkışabilmiştir. Seküler aydın, kültür ve sanat çevrelerinin büyük bir kısmı ahlaksızca bir suskunlukla Siyonizmin cürmüne ortak olma ihanetini göstermiştir.
Dünya devletlerinin büyük bir kısmı İsrail soykırımını eleştirmekle birlikte etkili, netice verici bir eylemlilik ortaya koyamamıştır. Birkaç istisna dışında Batı yönetimleri ise İsrail soykırımına ortak olmuşlardır. Batı halkları ise yönetimlerinin aksine bir yıl boyunca milyonlarca kişi toplayarak meydanlarda Filistin’e destek yürüyüşleri gerçekleştirmiştir. Çok sayıda üniversite hocası ve binlerce öğrenci günlerce süren protestolar yapmışlardır. Birçok aydın, sporcu ve sanatçı özgür Filistin söylemini gündeme taşımıştır. Aktivistler Siyonizme destek olan firmalara karşı farklı eylem türleri geliştirmiştir. Ancak tüm bu yapılanlar, Batı devletlerinin açıktan İsrail soykırımına destek olmasını engelleyememiştir.
7. Yaşadığı anlam bunalımını teknolojik ilerleme ile kapatmaya çalışan, fütüristik bir gelecek kurgusuna, dijital dünya ve yeni sekülerleşme dalgasını basamak kılan küresel hegemonya karşısında Aksa Tufanı dünya halkları için farklı seçeneklerin kapısını aralayabilmiş midir, bu süreçte İslami Hareketler nasıl bir rol üstlenmelidir?
Modernleşmenin ürettiği sorunları çözmek bir yana daha da derinleştiren Batı aklı, modernizmin özeleştirisi olarak da görülen postmodern anlayışla insanlığın farklı renklerini kuşatmaya kalksa da bu tutum daha derin bir anlam krizine yol açmış gözükmektedir. Batılı güç odakları, ideolojiler devrini kapatıp hakikat algısını dumura uğrattığı kitleleri, inşa ettiği sanal alemde avutmayı hedeflemektedir. Gerçek hayatın temel sorunlarına çözüm üretemeyip öteleyen küresel hegemonya Metaverse türü yeni ütopyalarla kitleleri kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.
Teknolojik yeni sekülerleşme dalgasıyla insanlığa füturistik bir cennet hayali satan küresel çeteler, seçkin elitler dışında kimseyi umursamamaktadır. Teknolojinin din haline dönüştüğü gelecek kurgusunda insanın da teknolojik bir ürün haline getirilmesi hedeflenmektedir. Bu bağlamda kol gücüne ihtiyaç duyulmayan milyarlarca nüfus “gereksizler” kategorisine sokularak tasfiye edilmesi öngörülmektedir.
Çıkarcı ve çatışmacı bir yapıya sahip olan faşist, elitist bu küresel çete, insan doğasını ve tabiatın dengesini bozmak, ekin ve nesli ifsad etmek için adeta birbirleriyle yarış içerisindedir. Aksa Tufanı, Siyonizm ve Emperyalizmin ittifak ederek nasıl da dünya ve insanlığı bir uçuruma sürüklediğini apaçık bir şekilde ortaya koymuştur. Küçücük bir kara parçasında milyonlarca kişi açlığa mahkum edilmiş, yüzbinlerce masum çocuk, kadın ve sivil en vahşi şekilde katledilmiş olduğu halde bahsettiğimiz küresel çete ekranlardan bunun meşru bir savunma hakkı olduğunu hala söyleyebilmektedir. Elindeki silah, ekonomi ve medya gücüyle siyahı beyaz olarak dünyaya kabul ettireceğine inanan bu çete artık tuğyanda bir sınır tanımayacağını ilan etmiştir.
Böyle bir ortamda Gazze direnişi insanları tekrar insanlığa davet etmektedir. Fıtrata uygun bir dünyanın mümkün olduğunu haykırmaktadır. Gazze halkı kendisi büyük bedeller ödeyerek insanlığa özgürleşme yollarını göstermektedir. İnsanlığı esir alan askeri teknolojik hegemonyanın dijital ekranı afyon gibi kullanma isteğini dumura uğratmaktadır. Aksa Tufanı, mutluluğu hayatın içinde aramamız gerektiğini, kalbimizin sesini dinleyerek Netflix’in sihrini bozabileceğimizi bize öğretmektedir.
İslami Hareketler, HAMAS ve Gazze halkının ortaya koyduğu fedakarlığı, adanmışlığı, kardeşliği, yiğitliği, adalet ve ahlaki duruşu öncelikle kendileri örnek alıp ortaya koydukları somut toplumsal modelleri insanlıkla buluşturabilirlerse fıtrata uygun yeni bir dünya inşasında önemli bir görevi yerine getirmiş olacaklardır.
Kaynak: islamdusuncesi.org.tr
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *