Geçmişte de kalleşlik, kahpelik ve münafıklık vardı mutlaka ama sonuçta iki düşman karşı karşıya gelip kozlarını paylaşmak zorundaydı. Fakat bugün içerisinde bulunduğumuz dijital çağ insanlık adına hayret verici, utanç verici ve korkutucu.
Özellikle 21. yüzyılın ilk çeyrek asrı çok şiddetli ve utandırıcı geçti insanlık adına. Geleneksel toplumların aksine modern toplumlarda makineleşmeyle beraber mertlik, yiğitlik bitti. Takdir edersiniz ki önceki asırların savaşlarında insanlar bire bir karşılıklı yiğitçe, mertçe savaşıyor, vuruşuyordu kimi cennete kimi de cehennemin dibine yuvarlanıyordu. Bugün artık bütün planlar savaşlar, vuruşmalar dijital kahpelik, kalleşlik ve münafıklık üzerine kurgulanır oldu. Bu kurgu ve proje modern hayatın getirdiği yeni yaşam tarzı ve teknolojik buluşlarla kemale erdi.
Geçmişte de kalleşlik, kahpelik ve münafıklık vardı mutlaka ama sonuçta iki düşman karşı karşıya gelip kozlarını paylaşmak zorundaydı. Fakat bugün içerisinde bulunduğumuz dijital çağ insanlık adına hayret verici, utanç verici ve korkutucu. Bizi kaygılandıran, korkutan asıl şey ise insanlığın dibe vuruşu ve insanın düşüşü! Allah’ın yarattığı bu insanın çift boyutlu bir varlık olduğunu hepimiz biliyoruz ama cehennemi hak etmek için bu kadar çabaya, azgınlığa, tuğyana gerek var mı anlamak gerçekten zor. Zaten dünyayı sahiplenen batılı düşünce her türlü zulmü, sömürüyü, nefreti ve kini öteki saydıkları tüm insanlığa reva görmektedir.
Merhum Teoman Duralı hocanın deyimi ile bu “çağdaş İngiliz Yahudi Küresel medeniyeti”nin kirli izdivacı asırlardır insanlığın kanını emmekte ve canını hiçe saymaktadır. Bu emperyalist, siyonist, kafir zihniyet ve yerli uşakları özellikle İslam coğrafyasında terör estirip Müslüman kanı içmeye dün olduğu gibi bugün de devam ediyor.
Aslında buna çok da şaşmamak lazım. Kur’an’ın mesajına baktığımızda meleklerin konuşması bu insan tipini çok güzel tanımlıyor:
“…Yeryüzünde fesat çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın…”
Evet melekler insanı doğru tanımış ama burada asıl olan meleklerin bilmediği şey, yani rabbimizin muradı, çünkü tevhidin evrensel olduğu gibi küfür de evrensel. Her iki zıtlık kıyamete kadar varlığını sürdürecek. Bu Allah’ın koyduğu bir yasa. Aynı ayetin devamında ise “sizin bilmediğinizi ben bilirim” diyor. Yani Allah’ın bir hesabı bir gayesi var.
Biz aslında insanlığın düşüşü derken hem kafirleri; hem de Müslüman adını taşıyan ve ben Müslümanım diyen her insanı sorumlu gördüğümüz için bu cümleyi kurduk. Dikkat edersek nice gayrimüslim insan Filistin’in mazlum insanlarının yanında yer alabiliyor. Ama nice Müslüman da var ki tam tersine küffarın yanında duruyor. Yani ortada sosyolojik bir vaka var. Ya Müslümanlar konumlarını diğer Müslümanlara doğru anlatamadı veya bazı Müslümanlar emperyalistin gücü ve servetine boyun büküyor veya konforunun bozulmasından korkuyor. Çünkü bugün savaşın bir yılı geride kalmasına rağmen Gazze’yi hala hep beraber seyrediyoruz. Kafir ve katiller ellerini ovuşturup, büyük İsrail hayalleri kurarak kahkaha atarken, Müslüman olarak bizler, gördüğümüz manzara karşısında sadece üzülüyoruz. İşin daha acı tarafı ise içimizdeki birçok Müslüman ne yazık ki, söz konusu katil ve küfür cephesinin safında yer alarak kendi kanından ve canından olan mümin ve direnişçi mücahit kardeşlerimize hakaretler yağdırabiliyor. Bu tür davranışlar ise kafirin kurşunundan daha çok yaralıyor ve öldürüyor insanı.
Düşünün ki, Kabe’de imamlık yapan bir münafık imam kalkıp Hizbullah ve Hamas’a karşı İsrail itlerinin yanında yer alınabileceğini söyleyebiliyor. Veya eli kalem tutan bir adam, Hasan Nasrallah’ın canını ben almak isterdim diyebiliyor. Birincisi için bu bir akıl tutulması, bu bir dünyaya-tapıcılık ve Kur’an’ı dolaylı yoldan inkardır ve gerçekten sözün bittiği yerdir. Bu tam manasıyla insanlığın düşüşüdür. Bu izzetini ve şerefini üç kuruşa satmış ve aşağıların aşağısına yuvarlanan bir insan müsveddesinin prototipidir. İkinci örnek ise tam anlamıyla mezhepçiliktir. Hasılı kelam içimizdeki siyonistler vallahi düşmandan daha çok acı veriyor insana. Bir Amerikan vatandaşı, İslam için değilse bile insanlık onuru için kendini yakabiliyor ama bir Müslüman, kardeşine yardım etmeyi, destek olmayı bırak, mezhepçilik üzerinden onu ötekileştirip hakaretler yağdırıyor. Oysa kafirin ve küfrün istediği tam da bu değil mi?
İslam ümmetine yakışan davranış Ahsen-i takvim üzere kalmak. Yani Kur’an’ın salih amel dediği maruftan yana olmak, bu da ancak safımızı ve kıblemizi doğru seçmekle olur. Bunun için onurumuzu, izzetimizi ve şerefimizi ayaklar altına alarak şu kısa dünya hayatı ve dünyalık menfaatler için cehenneme talip olmayalım. Ne diyor Rabbimiz, bu Kur’an gerçekten bir öğüttür yok mu öğüt alan: “And olsun ki, Kur’an’ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?” (Kamer: 32).
Unutmayalım ki mezhebimizden, meşrebimizden, dilimizden, rengimizden değil amellerimizden, kulluğumuzdan hesaba çekileceğiz. Mutlak doğru Allah’a aittir.
(Venhar)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *