Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) DEM Partili meslektaşlarıyla tokalaşması ve bunu takip eden karşılıklı açıklamalar, Ankara’da “yeni bir çözüm sürecinin ayak sesleri” olarak değerlendiriliyor.
Euronews Türkçe, konuyla ilgili olarak iktidarın büyük ortağı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) eski milletvekili Mehmet Metiner’e ulaştı.
Mehmet Metiner, 1998’de kapatılan Refah Partisi’nde merhum Recai Kutan’ın siyasi danışmanlığını, o dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını yapmış, 2000-2001 yıllarında kısa bir süreliğine bugünkü DEM Parti’nin öncülü Halkın Demokrasi Partisi’nde (HADEP) genel başkan yardımcılığını yürütmüş, sonrasında üç dönem, biri memleketi Adıyaman, ikisi İstanbul olmak üzere iktidardaki AK Parti’nin listelerinden Meclis’e girmiş bir isim.
“Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt varlığından rahatsız olmaz” diyor Metiner ve şöyle devam ediyor:
“AK Parti, Kürtlerin Irak’ın kuzeyindeki kazanımını kendi kazanımı olarak görmüş bir partidir ve Suriye için de benzer bir tutum benimseyebilir. Tabii ki Suriye’nin kuzeyinde de Irak’takine benzer otonom bir bölge oluşturulabilir. Suriye halkı bu karara varırsa Ankara asla itiraz etmez. Türkiye sadece Türklerin değil Kürtlerin de devletidir. Kürt kardeşlerimizin kazanımları bizi sadece memnuniyete sevk eder.”
“Burada yapılması gereken ayrım şu: Orada PKK silah zoruyla bir hükümranlık kurmuş durumda. Oranın yerleşik halkı olan Kürtleri bile sindirdiler. Orada PKK gibi düşünmeyen yüz binlerce Kürdün esaretiyle sonuçlanabilecek PKK devletine ‘evet’ demek kabul edilebilir bir davranış değildir. AK Parti’nin Kürt düşmanıymış gibi gösterilmesinden ivedilikle vazgeçilmesi gerekiyor.”
Öcalan’ın rolü
Gazeteci Amberin Zaman, 11 Ekim’de, Al Monitor’daki bir haberinde, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan Kandil’deki örgüt yönetimi ile irtibata geçtiğini yazdı. Haberde, “Hükümet ile Öcalan arasında fiili müzakerelerin yeniden düzenlenmesi için istikşafi görüşmeler başladı” diyen Zaman, “İmralı Cezaevi’nde tutulan Abdullah Öcalan’ın PKK liderleriyle doğrudan görüşmesine izin verildi” iddiasında bulundu.
Zaman’ın “Kürt dosyasını yakından bilen” diye tanımladığı ve konuştuğu üç kaynaktan biri, “Öcalan, Kandil Dağı’ndaki PKK liderlerine silahlarını bırakmayı müzakere etmenin zamanının geldiğini söylediğini” aktardı.
Kaynaklardan bir diğeri ise Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşması için, “Kürtlerle diyaloğa şiddetle karşı çıkan Bahçeli’nin kamuoyuna ilk ulaşan kişi olması, Erdoğan’ın ‘biz ciddiyiz, bizi engellemeyecek’ deme şekli” ifadelerini kullandı.
Üçüncü kaynak ise “Yeni bir barış sürecinin başladığını söyleyebiliriz” dedi.
Fakat PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı İbrahim Bilmez, söz konusu iddialardan “haberdar olmadıklarını” ve Öcalan ile 3,5 yıldır “iletişim kuramadıklarını” söyledi. Karar’dan Sema Kızılarslan’a konuşan Bilmez, “Eğer böyle bir görüşme ya da haberleşme olsaydı avukatlar mutlaka bilgilendirilirdi. 2021’den beri hiçbir şekilde İmralı’dan haber alamıyoruz” dedi.
Metiner: Görüşmede sakınca yok
Yakın dönemde Öcalan-Kandil hattında yaşanan gelişmelere dair bir bilgisinin olmadığını belirten Mehmet Metiner, “Ankara ile Öcalan’ın görüşmesinde hiçbir sakınca bulmam” diyor.
“Öcalan’ın bu süreçte, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’ye karşı kullanılan PYD’ye yönelik eleştirileri varsa bunu dile getirmesini faydalı bulurum. DEM siyasetinin yeni dönemde, ABD-İsrail ittifakı yerine Filistin ve Türkiye’nin yanında konumlanmasını anlamlı bulurum.”
Metiner ayrıca, PKK’nın silah bırakmasında Abdullah Öcalan’ın bir etkisinin olacağını düşünmüyor.
“Çünkü Kandil’de bunun bir karşılığı yok. Bütün iplerin İsrail ve ABD’nin elinde olduğu bir PKK’dan bahsediyoruz. Ben silah bıraktırma odaklı bir sürecin başlatılmasının doğru olmayacağını, bunun karşılık bulmayacağını, PKK yönetimi istese bile bunu yapamayacağı kanaatindeyim. Siyasal iklim oluşmadan, sadece PKK’ya silah bıraktırmak üzerinden başlayacak bir süreç Türkiye’ye çok şey kaybettirir.”
Metiner, Kürt siyasal hareketlerinden Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve Halkların Demokratik Partisi’nde (HDP) üst düzeylerde görev alıp çözüm sürecinde aktif rol oynayan Selahattin Demirtaş’ın yeni dönemde, Kandil-Öcalan hattında ‘rağbet görmediğini’ söyledi. Metiner ayrıca, Demirtaş’ın Kürtler üzerindeki etkisinin ‘yadsınamayacak’ kadar fazla olduğunu da kabul ediyor.
“Geçmişteki Selahattin Demirtaş’ın, kendisini giderek siyaseten çözümün bir aktörüymüş gibi konumlandırdığını görüyorum. DEM Parti tabanında hala yeri var. Bu anlamda onun söyleyeceklerinin de Türkiye’deki Kürtler üzerinde etkili olacağını düşünüyorum.”
“Demirtaş’ın söyleyecekleri, anti-emperyalizm, anti-siyonizm vurguları çok anlamlı ve değerli olabilir. Bu yönde bir düşüncesi varsa paylaşması değerli olacaktır. Şimdilerde ‘ama’ diye başlayan cümleler sadece süreci sabote eder.”
Yeni dönemin ‘şifreleri’
Metiner’e göre yeni dönemin ‘şifreleri’ dil değişikliğinde saklı: “Ben yeni bir devlet aklının öncelikli olduğu kanaatindeyim. Bu devlet aklı kendine ait yeni bir dil oluşturmalı. DEM Parti de kendini bir siyasal bir parti olarak konumlandıran ve buna uygun bir dil oluşturan bir parti olmalı.”
“DEM Parti tabii ki PKK ile mesafe koyamaz. Ama şiddet karşıtlığı güden bir DEM Parti siyasetine ihtiyaç var. PKK’nın terör şiddetine mesafeli olduğunu beyan edecek bir DEM Parti’nin yeni dönemde sorunların çözümüne katkı sağlayacağı kanaatindeyim.”
Yeni dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü yasama yılının açılış oturumunda, Bahçeli’nin salondan ayrılacağı sıra Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Bursa Milletvekili Efkan Ala ile birlikte DEM Parti sıralarına yöneldiği, meslektaşlarıyla içten bir şekilde selamlaştığı görüldü.
Karar gazetesinden Yıldıray Oğur, üzerinde pek durulmayan Efkan Ala detayı için şöyle diyor:
“Efkan Ala, çözüm süreci döneminin İçişleri Bakanı’ydı ve Dolmabahçe açıklamasındaki en üst düzey yetkiliydi. Ve AK Parti’de hala demokratik reform, Kürtlerle diyalog gibi meselelerde adı öne çıkan isimlerin başında geliyor. Tam o sırada onun da ayağa kalkıp Bahçeli ile DEM sıralarına gitmesi ilginç bir andı.”
Dolmabahçe açıklamasında, PKK’nın silahlı mücadeleye son vermesi ve siyasi çözüm yollarının önceliklendirilmesi gibi maddeler yer alıyordu. Ayrıca, açıklamada demokratikleşme ve insan hakları vurgusu da yapıldı.
DEM Parti Eş Başkanı Tuncel Bakırhan, Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Van Milletvekili Pervin Buldan, Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, Bahçeli’nin tokalaştığı kişilerdi.
Resepsiyonda gazetecilerin karşısına çıkan MHP Genel Başkanı, DEM Partililerle tokalaşması hakkında “Yeni bir döneme giriyoruz, dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” diye konuştu.
Euronews Türkçe bu tokalaşmadan sadece bir gün sonra DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit’e ulaştı. Tokalaşmanın “siyasetin doğasında” olduğunu, “özel bir anlam çıkarılmaması” gerektiğini söyleyen Koçyiğit, Bahçeli’nin “…ülkemizde barışı sağlamak lazım” şeklindeki açıklamasına atfen, “Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü için sürekli söz söyledik çaba harcadık” dedi.
Bahçeli, DEM Partililerle tokalaşmasından bir hafta sonra, yeni bir TBMM Grup Toplantısı’nda bu kez, “Siyasette hiç kimseyle, hiçbir partiyle kategorik olarak alıp veremeyeceğimiz, konuşup çözemeyeceğimiz bir şey yoktur” diye seslendi: “Doğaçlama olmayan bu iyi niyetli tutumumu, siyasi nezaketten öte önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı çarpışması ve yeni anayasa için cephe genişletme çabası olarak görenler mayın tarlasında söğüt gölgesi arayan zavallı biçarelerdir.”
Bahçeli ayrıca, “Uzattığım el, ‘Gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenin’ temenni ve teklifidir” vurgusunda bulundu.
Erdoğan, 9 Ekim’de, partisinin haftalık grup toplantısında bu kez DEM Partililerle tokalaşan Devlet Bahçeli’ye övgüde bulundu. “Bahçeli’nin Meclis’in ilk günün de ve dün yaptığı açıklamaları takdirle karşılıyoruz. Cumhur İttifakı’nın uzattığı elin muhatapları tarafından anlaşılmasını bekliyoruz” diyen Erdoğan, “Biz yeni yasama yılında siyasette artık farklı bir üslup ve söylem istiyoruz. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını takdirle karşılıyor, Türk demokrasisi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz” ifadelerini de kullandı: “Beklentimiz, hiçbir ayrım yapmadan meclisteki tüm siyasi partilerin de bu yaklaşımla hareket etmesidir.”
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, 8 Ekim’de, TBMM Grup Toplantısı’nda hem Devlet Bahçeli’ye hem de yasama yılının açılışında anayasa değişikliğini gündemine alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendi. Hatimoğulları, Devlet Bahçeli’nin “Türkiye partisi olun” şeklindeki çağrısına, “Türkiye’de yoksulun, işçinin, emekçinin, kadının doğa ve insan hakları savunucularını savunurken biz bir Türkiye partisiyiz zaten,” dedi. Bahçeli’nin “…ülkemizde barışı sağlamak lazım” sözlerini de şu şekilde yanıtladı:
“Türkiye’de tabii ki iç barışa ihtiyaç vardır. İç barıştan kastımız bir yandan Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi, özgürlükler alanının ciddi bir biçimde genişlemesi lazım.”
1982 tarihli Anayasa hakkında da, “Yeni bir anayasa yapımına her zaman ihtiyaç olduğunu belirttik. 12 Eylül Anayasası ile gidilemez. Yol temizliğinden bahsettiğimiz; bugün yargıda çok fazla hatalar var. Orada bir düzenlemenin yapılması, başta Kobani ve Gezi Davası olmak üzere AİHM kararlarının uygulanması…” ifadelerini kullandı.
Türkiye’deki mevcut 2709 Sayılı Anayasa, 12 Eylül Darbesi’nden sonra askeri yönetimin emriyle Danışma Meclisi tarafından hazırlanmış, 18 Ekim 1982 tarihinde Milli Güvenlik Konseyi (MGK) toplantısında kabul edilmişti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Arnavutluk ve Sırbistan’a iki günlük ziyaretinin ardından Cumartesi günü ülkeye dönerek uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı ve gündemdeki “yeni çözüm süreci” tartışmalarına değinip “her zaman varız” dedi.
“Siyasetimizin temelinde, ülke meselelerinin geniş bir mutabakatla çözülmesi, toplumun farklı kesimlerinin de sürece dahil edilmesi yatıyor. Türkiye’de terör yöntemleri ile bir yere varılamayacağı çok nettir” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bölgemizdeki gelişmelere bakıldığında, ülkemizdeki huzur ve barış iklimini tahkim etmek, herkes için en hayırlısıdır. Terörün her türlüsüyle mücadele eder ve karşısında yer alırız. Meseleleri terör dışı yöntemlerle ortadan kaldırmaya ise her zaman varız.”
Erdoğan, Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasına şaşıranlar içinse, “Biz kıdemli bir siyasetçi olarak sayın Bahçeli’nin böyle bir adımı atmasını garipsemedik,” dedi.
Anka Haber Ajansı’nda yer alan habere göre Cumhurbaşkanı, bundan sonraki süreçte de bu adımları atanların sayısının çoğalması temennisinde bulundu.
Türkiye’de çözüm süreci
Çözüm süreci, Türkiye’de 2013-2015 yılları arasında PKK ile Türk devleti arasında başlayan müzakereleri ifade ediyor. Bu süreç, Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek amacıyla başlatılmıştı. Sürecin temel unsurları arasında, silah bırakma, demokratik reformlar ve Kürt kimliğine yönelik hakların genişletilmesi yer almaktaydı. PKK lideri Abdullah Öcalan, bu müzakerelerde kilit bir figür olarak rol almıştı.
Ancak 2015’te çatışmaların yeniden başlamasıyla çözüm süreci fiilen sona ermişti. Bu dönem, Türkiye’deki siyasi dinamiklerde önemli değişimlere neden olmuştu.
28 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kurulan PKK, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Türkiye ve pek çok başka devlet tarafından terör örgütü kabul ediliyor. PKK militanları, 40 yıla yakındır sürdürdükleri saldırılarda, resmi rakamlara göre 15.000’e yakın kişiyi öldürdü.
PKK lideri Öcalan, terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldığı 1999 yılından beri, Marmara Denizi’ndeki İmralı Cezaevi’nde bulunuyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *