Hizbullah’ın imajı, Suriye savaşına müdahil olmasının ardından büyük ölçüde lekelenmiş ve ‘gerçek yüzünün’ ortaya çıkmasına neden olduğu ifade edilmişti.
Nader Durgham | Middle East Eye | Tercüme: Mepa News
Hasan Nasrallah’ın geçtiğimiz ay öldürüldüğü haberi Lübnan ve ötesinde şok etkisi yarattı. Karizmatik ve dokunulmaz görünen Hizbullah lideri sonunda İsrail tarafından öldürülmüştü.
Lübnan, Filistin ve diğer ülkelerdeki destekçileri onun ölümünden duydukları üzüntüyü dile getirirken özellikle İsrail’e karşı verdiği mücadeleye odaklandılar.
New Lines Dergisi Ortadoğu ve Haber Bültenleri Editörü Kareem Shaheen Middle East Eye’a (MEE) yaptığı açıklamada, “O en çok sevdiği şeyi yaparken, Filistinlilerle birlikte savaşırken öldü” dedi.
Hizbullah, 8 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de Hamas ile “dayanışma cephesinde” yer aldığını ileri sürerek İsrail’e karşı sınır ötesi çatışma yürütüyor.
İsrail’in son haftalardaki yoğunlaştırdığı saldırılar nedeniyle Lübnan’da 2.100’den fazla kişi öldü, yüz binlerce kişi de yerinden edildi.
Uzmanlar Hizbullah’ın geçtiğimiz yıl İsrail’e karşı giriştiği çatışma sürecinin, Suriye’ deki iç savaşa müdahil olduktan sonra kaybettiği itibarın bir kısmını geri kazandırmış olabileceğini savunuyor.
Yüz binlerce sivilin ölümüne ve milyonlarca insanın yerinden edilmesine neden olan Suriye’deki savaş, Lübnan merkezli hareketin bölgedeki imajını sonsuza dek değiştirdi.
2000’li yıllardaki zafer
Hizbullah, İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgal etmesine tepki olarak kurulmuştur. İran’ın desteğiyle 2000 yılında Güney Lübnan’ın İsrail işgalinden kurtarılması çabalarına öncülük eden güçlü bir gerilla hareketi haline geldi.
İsrail’e karşı 2006’da bir ay süren ve İsrail’in amaçladığı hedeflere ulaşamamasıyla sonuçlanan savaşı, örgütü tüm Arap dünyasında bir kahraman figürüne dönüştürdü.
Hizbullah üzerine bir kitap yazan akademisyen Joseph Daher, “Halep’ten Kahire’ye kadar bölgenin her yerinde Hasan Nasrallah’ın resimlerini görebilirsiniz” diyor.
Daher, Lübnanlı şarkıcı Julia Boutros’un Nasrallah’ın savaşçılarına verdiği bir mektuptan uyarladığı ünlü şarkısı “Ahibai”nin de bölgedeki pek çok ülkede dinlendiğini söyledi.
Daha geniş Arap nüfusları söz konusu olduğunda Hizbullah “sömürgecilik karşıtı bir kurtarıcı” olarak görülüyordu.
Ancak Lübnan’da Hizbullah’ın eylemleri, onu nüfusun farklı kesimleri tarafından hem sevilen hem de nefret edilen bir grup haline getirdi.
Güney Lübnan’ın özgürleşmesinde belirleyici güç olarak kabul görse de, Hizbullah’ın Lübnan’ı işgali sırasında Suriye ile kurduğu ittifak ağır eleştirilere neden oldu ve bu eleştiriler Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin 2005 yılında suikasta kurban gitmesiyle doruğa ulaştı.
Birçok kişi Hizbullah’ı suçladı ve Hizbullah da İsrail’i saldırıyla ilgili İsrail’i suçladı.
2008’de siyasi muhaliflerle yaşanan silahlı çatışmalar gibi müteakip olaylar iç gerilimi daha da arttırdı.
Yıllar ilerledikçe ve Hizbullah Lübnan siyasetinde daha fazla yer edindikçe Daher gibi uzmanlar partinin diğer sıradan siyasi partilerinin kötü şöhretini paylaşmaya başladığını, hatta bazen “Lübnan’ın mezhepçi neoliberal sistemini savunmaya” yardımcı olduğunu düşünüyor.
Ancak yine de Lübnanlı Şiilerden oluşan tabanı ve ötesinde bir direniş gücü olarak popüler meşruiyete sahipti.
Suriye’deki iç savaşa müdahale
Bu tartışmalar 2010’ların başındaki “Arap Baharı” sırasında uluslararası bir boyut kazandı. Başlangıçta Mısır gibi ülkelerdeki halk protestolarına destek veren Hizbullah, Suriye’deki iç savaşa Beşar Esed’in saflarında katılma kararı aldı.
Lübnanlı grup, Suriye’deki ayaklanmanın iç savaşa dönüşmesini, “İsrail’e karşı Esed’le kurduğu ittifakı bozmaya yönelik İsrail destekli bir komplo” olarak nitelendirmişti.
1989-1991 yılları arasında Hizbullah’a liderlik eden Şeyh Subhi Tufeyli 2013 yılında Reuters’a verdiği demeçte “Kararın İran’a ait olduğunu biliyorum ve bunun alternatifi İranlılarla karşı karşıya gelmek olurdu” demişti.
1990’larda Hizbullah ve İran ile arası açılan Tufeyli ayrıca şunları söyledi: “Hizbullah içindeki Lübnanlıların ve herkesten çok Seyyid Hasan Nasrallah’ın bu savaş konusunda ikna olmadıklarını biliyorum.”
Shaheen’e göre bu çatışma “İran’ın çıkarlarının o dönemde Hizbullah’ı motive eden başlıca faktör olduğunu” göstermiştir.
Shaheen ayrıca, “Hizbullah, Esed’in iktidarda kalmasında etkili oldu ve çatışmada yaşanan en kötü katliamlardan bazılarına da karıştı” dedi.
Daher, Suriye savaşına dahil olmanın ‘Filistin’in kurtuluşuna adanmış bir direniş hareketi’ “imajını parçaladığını” kabul ediyor.
Nedeni ne olursa olsun, Hizbullah’ın savaşa dahil olma konusundaki ilk tereddütleri, Nasrallah’ın Suriye’nin “bölgede gerçek dostları” olduğunu ve grubunun “Amerikalıların, İsrail’in ve ‘tekfiri’ [aşırıcı] grupların eline düşmesine” izin vermeyeceğini ilan ettiği 2013’ten sonra azaldı.
Grup aynı yılın Haziran ayında Suriye’nin Lübnan sınırı yakınlarındaki Kusayr’da kesin bir zafer kazanarak Esed’in saflarındaki rolünü daha da sağlamlaştırdı.
Hizbullah Suriye’deki rolü nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalırken, Suriye’de IŞİD’le girdiği -nadir- çatışmalar Arap dünyasının bir kısmının Hizbullah’ı coğrafyadaki azınlıkları koruyan bir güç olarak görmesine yardımcı oldu.
Uzmanlar, IŞİD’in Irak ve Suriye’deki eylemlerini gösteren dehşet verici görüntülerin, örneğin Lübnan’daki Hıristiyanlar arasında korku yarattığına ve Hizbullah’ın “tekfircilere” karşı mücadelesini bazı muhalifleri arasında dahi kısmen meşrulaştırdığına inanıyor.
Shaheen, Suriye nüfusunun geniş kesiminin Hizbullah’yan nefret etmeye devam ettiğini ve 2015 yılında Sınır Tanımayan Doktorlar’ın 23 kişinin açlıktan öldüğünü açıkladığı Madaya kuşatması gibi iç savaşın kilit noktalarında yer aldığı için diğer Araplar tarafından karşı çıkıldığını söylüyor.
Suriye’deki savaşa resmen katılmasından on yıl sonra Hizbullah, Gazze ile “dayanışma cephesinin” bir parçası olarak İsrail ile neredeyse günlük sınır çatışmalarına girmeye başladı.
İsrail ile doğrudan çatışmalar ve İsrail’in sadece Hizbullah savaşçılarını değil çok sayıda Lübnanlı sivili de öldüren orantısız saldırıları, Hizbullah’ın 2000’li yıllardaki imajının bir kısmını yeniden kazanmış olabileceği anlamına geliyordu.
Ancak İsrail’in örgütün üst düzey lider kadrosunun çoğunu öldürdüğü ve binlerce üyesini çağrı cihazları ve diğer iletişim araçlarını infilak ettirerek yaraladığı son gelişmeler, İsrail’in örgüte ne kadar nüfuz etmiş olabileceğine dair birçok soruyu gündeme getirdi.
Financial Times’a göre Suriye savaşı, İsrail istihbaratının Hizbullah’ın içerisinde sızmasında büyük rol oynadı.
Suriye’de nüfuzunu artıran Hizbullah, ölüm ilanları ve öldürülen üyelerin cenaze törenleri gibi basit şeylerle kendini daha fazla ifşa etmek zorunda kalmış olabilir.
Shaheen “[Suriye savaşı] onlara itibarlarından daha fazlasına mal oldu” dedi.
Tartışmalı miras
Nasrallah’ın öldürülmesi Suriye’de çelişkili tepkilerle karşılandı, zira örgüt Suriyelilerin hangi tarafta olduğuna bağlı olarak farklı şekillerde değerlendiriliyor.
Suriye’nin kuzeybatısında muhaliflerin kontrolündeki bölgelerin en önemli şehri olan İdlib’de halk, Hizbullah’ın kendilerine karşı savaşması ve birçok katliama imza atması nedeniyle Nasrallah’ın ölümünü kutlamak için sokaklara döküldü.
Shaheen, Esed karşıtı Suriyelilerin tepkisinin “anlaşılabilir” olduğunu ifade ediyor.
Nasrallah’ın ölümü yine de son yıllarda en fazla itibar gördüğü bir ana denk geldi.
Kaynak: Mepa News
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *