ABD olmadan İsrail ne kadar güçlü?

ABD olmadan İsrail ne kadar güçlü?

Konvansiyonel bir saldırı karşısında İsrail’in kendi sınırları içindeki bir savaşta başarılı olup olmayacağı 1948 savaşından beri test edilmese de Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği saldırıda İsrail’in bu sınavı geçtiği söylenemez.

Siyaset Bilimci Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, ABD’nin koşulsuz silah desteğinin kesilmesi halinde İsrail’in Gazze’de soykırıma devam edemeyeceğini değerlendiriyor:

***

İsrail ordusu bazı kesimler tarafından Orta Doğu’nun en modern ve en etkin ordusu olarak gösteriliyor. Bu kesimler coğrafi ve demografik açılardan sahip olduğu dezavantajlara rağmen İsrail’i envanterinde bulunan sofistike silah sistemleri sebebiyle bölgenin en korkulması gereken askeri güçleri arasında sayıyor.

İsrail’in askeri açıdan dezavantajları neler?

İsrail’in demografik dezavantajlarına bakacak olursak 10 milyonun altındaki nüfusu ve ülkenin 1’inci sınıf vatandaşları olarak görülen Yahudi İsraillilerin nüfusunun 7 milyonu ancak geçmesi dikkat çekiyor. İşgal altındaki Filistin’in nüfusu ise 5 milyonu geçmiş, 6 milyona doğru ilerliyor. İsrail bu demografik dezavantajı ortadan kaldırmak için askeri gücünü kullanmaktan çekinmiyor.

1948’de binlerce Filistinlinin öldürülüp 700 bininin Filistin’den sürülmesinden bugüne İsrail’in kaç Filistinliyi öldürdüğü konusundaki tahminler 100 bin ila 200 bin arasında değişiyor. Nitekim İsrail 10 ayı aşkındır devam eden Gazze soykırımında da Gazze’deki Filistinli nüfusun yüzde 3’ünü öldürdü. İsrail’in askeri gücü, kendisinden kalabalık komşu ülkelerle hasmane ilişkilerini çekinmeden sürdürebilmesini sağlarken işgali altındaki Filistin topraklarında ”nüfus azaltımı” yapmasında da oldukça önemli bir rol oynuyor.

İsrail’in bir diğer askeri dezavantajı ülkenin coğrafi derinliğinin olmaması. İsrail, en geniş olduğu yerde bile doğudan batıya 135 kilometre genişliğe sahip, kuzeyden güneye uzanan dar bir ülke. Bu coğrafya konvansiyonel bir savaşta düşman askeri harekatlarıyla doğudan batıya yarılabilecek ve iletişim hatları kesilebilecek bir yapıya sahip. Ancak İsrail’in sofistike silah sistemleri böylesi bir harekata karşı da ülkeye savunma ve caydırıcılık imkanları sağlıyor. Ya da genel olarak İsrail lehine böyle bir düşünce hakim diyebiliriz.

Zira, İsrail’in silahlarının caydırıcılığını test edebileceğimiz son konvansiyonel saldırı 1973’te gerçekleşti. Ancak o savaşın da asıl muharebeleri İsrail’de değil işgal altında bulunan Sina Yarımadası’nda yaşandı. Bir bakıma 1967 Arap-İsrail Savaşı gibi 1973 Savaşı da İsrail topraklarında değil, İsrail’e komşu ülkelerin topraklarında yaşandı. Nitekim 1982 ve 2006 yıllarında yaşanan İsrail’in Lübnan savaşları da Lübnan topraklarında yaşandı. Bu savaşlar İsrail’in bazen başarılı bir şekilde işgaliyle bazen de başarışız olarak geri çekilmesiyle sonuçlandı.

Dolayısıyla konvansiyonel bir saldırı karşısında İsrail’in kendi sınırları içindeki bir savaşta başarılı olup olmayacağı 1948 savaşından beri test edilmese de Hamas’ın 7 Ekim’de asimetrik yöntem ve araçlarla gerçekleştirdiği saldırıda İsrail’in bu sınavı geçtiği söylenemez. Nitekim İsrail bu savunma zafiyetine karşı yine en iyi bildiği şeyi yaparak 7 Ekim’den önce de zaten defalarca saldırdığı Gazze’ye tekrar saldırdı. İsrail, Gazze’de bir yandan askeri rüştüne sarsılan güveni geri kazanma bir yandan da nüfusu azaltma arayışında.

İsrail’in silah deposu: ABD

Günün sonunda İsrail’in yenilmez bir askeri güç olduğu iddiası bir mit midir yoksa gerçek midir sorusu tartışılabilir. Ancak bu soruya ”evet” cevabı verenler için o gücün kaynağını İsrail’de değil çok uzaklarda, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) aramak gerekiyor. Rusya’nın Ukrayna topraklarında giriştiği saldırılara karşı Ukrayna tarafını silahlandıran, ordusunu eğiten, savaş stratejisini belirleyen ABD, konu İsrail olduğu zaman bu desteği saldırıya uğrayan tarafa değil işgal eden taraf olan İsrail’e sağlıyor. ABD’nin İsrail’e silah desteği ise devasa boyutlarda.

ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’na (US Agency for International Development) göre İsrail, kümülatif olarak bakıldığında bugüne kadar ABD’den en fazla askeri destek alan ülke. 2024 rakamları eklenmediğinde bile toplam Amerikan askeri yardımı 300 milyar doları aşıyor. ABD ek yardım paketleri dışında İsrail’e yıllık 3,3 milyar doların üzerinde düzenli bir askeri yardım sağlıyor. Sadece bu desteğin miktarı İsrail’in savunma bütçesinin yüzde 15’ine denk geliyor.

Örneğin, ABD’nin NATO müttefiği Türkiye’ye satılmayan F-35 uçakları, İsrail’e maliyetinin önemli bir kısmı bu yardımdan karşılanarak verildi. İsrail F-35 uçaklarını 2017’den bu yana kullanıyor. Hatta İsrail Hava Kuvvetleri’nin açıklamasına göre İsrail 2018’de F-35’leri gerçek bir muharebede kullanan ilk devlet oldu.

İsrail’in hava savunma sisteminin mihenk taşı olan Demir Kubbe ve Davut Sapanı yine ABD’nin Raytheon savunma sanayisi şirketi tarafından İsrail kamu şirketleriyle beraber geliştirildi. Nitekim İsrail bu sistemlerin gerçek bir hava saldırısında ne derece koruma sağlayacağını test etmedi. Ancak geçtiğimiz nisanda İran’ın bir dizi dron ve seyir füzesiyle gün ve saat bildirerek göstere göstere İsrail’e yaptığı saldırıyı engellemede de ABD, Birleşik Krallık ve bu ülkelerin bölgedeki müttefiklerinin hava güçleri füze ve dronları havada hedef alarak aktif koruma sağladı.

İsrail, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre 2013-2023 yılları arasında silah ithalatının yüzde 66’sını ABD’den gerçekleştirdi. Ayrıca, İsrail 1984’ten beri içi ABD tarafından doldurulan dev bir silah ve mühimmat deposuna sahip. Gazze soykırımı gibi ”acil” durumlarda İsrail mühimmat ihtiyacını bu depodan karşılıyor. Dahası geçtiğimiz nisan ayında yayınlanan bir BBC haberine göre Pentagon İsrail’e 300 bin adet 155 milimetre top mermisi gönderdi.

Söz konusu Amerikan desteği konvansiyonel destekten ibaret değil. Böylesi saldırgan bir İsrail’in nükleer silah teknolojisine sahip olmasının da kendi imkan ve kabiliyetleriyle mümkün olmayacağını da söyleyebiliriz. Güney Afrika Cumhuriyeti’ne, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden (SSCB) ayrılan devletlere nükleer silahlarını bıraktıran ABD, konu İsrail olunca tam tersi bir tutum takınabiliyor.

Sonuç itibarıyla 1948’den önce terör örgütleriyle başlayan, 1948’de devlet olarak sahneye çıkmasından sonra ise devlet terörizmiyle kendini gösteren İsrail saldırganlığı için İsrail’in ırkçı ve fundamentalist resmi ideolojisine, bu ideolojiyi politikaya çeviren mevcut ve eski hükümetlerine ve soykırım suçlusu Başbakan Binyamin Netanyahu gibi liderlerine kızabiliriz. Ancak esasında İsrail’in bu kadar çok insanı bu kadar kısa sürede öldürebilecek top mermisi de uçağı da bulunmuyor. Bunları İsrail’in envanterine katan, soykırım için İsrail’i destekleyip sonuçlarına karşı İsrail’i gölgesine alan adres Orta Doğu’da değil, Atlantik’in öte yakasında. İsrail bir gün işgalden vazgeçecek, her istediği zaman Filistinlilere ölüm yağdıramayacaksa bunun yolu da Washington’dan geçiyor. Gazze’ye yağan bombaların durması için başka bir yol görünmüyor. Zira arkasında ABD olmayan bir İsrail’in bu kadar insanı öldürebilecek mermisi de bombası da yok.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *