Fransa’da aşırı sağın seçim zaferi ve olası sonuçlar

Fransa’da aşırı sağın seçim zaferi ve olası sonuçlar

Fransız aşırı sağı uzun yıllar boyunca etkili ve yaygın platformlarını ırkçılar tarafından televizyonda, sosyal medyada, gazetelerde ve düşünce kuruluşlarında yürütülen kültür savaşlarını normalleştirmek için kullanan Vincent Bollore gibi zengin medya patronlarından önemli ölçüde yardım aldı.

TRT World Research Centre Yöneticisi Dr. Tarek Cherkaoui, Fransa’da aşırı sağın nasıl yeniden markalaştırıldığını ve seçimlerdeki başarısının olası etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Her şey Fransız aşırı sağının Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde diğer tüm Fransız partilerden daha fazla sandalye ve oy alarak benzeri görülmeyen bir başarı elde etmesiyle başladı. AP seçimleri genellikle daha düşük katılımlı ve ulusal politika üzerinde doğrudan etkisi daha az olan seçimler olduğundan Fransa’da aşırı sağın bu zaferi önemli olmakla birlikte aslında normal şartlarda çok az etkiye sahiptir.

Bununla birlikte, birdenbire ortaya çıkan sonuçlar Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u beklenmedik bir karar almaya itecek kadar önemliydi. Daha uygun bir zamanı beklemeyi tercih etmeyen Macron, bunun yerine 30 Haziran 2024’te ülkede erken parlamento seçimleri yapılması çağrısında bulundu. Başbakan Gabriel Attal gibi kilit danışmanlarla geniş bir istişare yapılmadan alınan bu karar, herkes tarafından pervasız bir hamle olarak görüldü.

Nihayetinde bu kumar Macron’un partisi için iyi bir sonuç vermedi. Parti Fransız parlamento seçimlerinin ilk turunu yüzde 20 oy oranıyla üçüncü sırada tamamladı. Bu durum istemeden de olsa aşırı sağın siyasi etkisini artırdı. Marine Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi (RN) ilk turda yüzde 29,24 oy alarak 7 Temmuz’daki ikinci turda, daha önce görülmeyen bir milletvekili sayısına ulaşma yolunda ilerliyor. Bu arada, Macron’un Ensemble (Birlikte) ittifakı da dahil olmak üzere merkez partiler çöküşün eşiğine geldi.

Bu bir sürpriz değil

Fransa’da merkez partilerin oy kaybı uzun süredir devam ediyor. Son seçimlerin birçoğunda, Fransız siyasi manzarasında seçmen tercihlerindeki geleneksel siyasi partilerden uzaklaşma göze çarpıyor. Örneğin, Charles de Gaulle’ün partisinin mirasçısı olan ve geleneksel sağı temsil eden Les Republicains (LR) yok olmanın eşiğinde. LR ve ortakları ilk turda sadece yüzde 6,57 oy alabildi.

Cumhurbaşkanı Macron’un yönetimi, Fransa’da aşırı sağ ideolojilerin büyümesini dolaylı olarak teşvik etmekle suçlanıyor. Macron, 2017’de seçilmesinden bu yana benimsediği yaklaşımın aşırı sağ söylemini normalleştirdiği yönünde eleştirilere maruz kalıyor. Macron’un 2019’da aşırı sağcı Valeurs Actuelles dergisine verdiği göç, İslam ve ulusal kimlik gibi sıcak gündem konularını ele aldığı tartışmalı röportaj, bu eğilimi gösteren ilk kırmızı bayraktı. Ayrıca Darmanin’in Müslümanlar hakkındaki tartışmalı açıklamaları göz önüne alındığında Macron’un, Gerald Darmanin’i İçişleri Bakanı olarak ataması, aşırı sağcı seçmene doğru bir açılım olarak görüldü. Aşırı sağ ideolojilere doğru algılanan bu kayma, Şubat 2021’de ayrılıkçılık yasa tasarısının kabul edilmesiyle daha da pekişti ve önemli bir siyasi değişimin sinyalini verdi.

Dahası, Fransız aşırı sağı uzun yıllar boyunca etkili ve yaygın platformlarını ırkçılar tarafından televizyonda, sosyal medyada, gazetelerde ve düşünce kuruluşlarında yürütülen kültür savaşlarını normalleştirmek için kullanan Vincent Bollore [1] gibi zengin medya patronlarından da önemli ölçüde yardım aldı. Bu etki Fransa’da kabul edilebilir siyasi söylemin sınırlarını giderek değiştirdi ve kamusal söylemi aşırı sağ ideolojilere doğru yönlendirdi.

Uluslararası destek ve yeniden markalaşma

Rusya ve İsrail uluslararası alanda, aşırı sağın zaferinin başlıca kazananlarıdır. Örneğin, Marine Le Pen uzun zamandır Kremlin ile ilişkilendiriliyor. Le Pen’in özellikle Rusya-Ukrayna savaşının başlangıcında Rusya ile olan bağlantısı kamuoyundaki imajını biraz zedeledi. Le Pen 2017’de verdiği bir röportajda, Rusya’nın Kırım’daki eylemlerini açıkça destekledi ve kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesinin Kremlin için avantajlı olacağı yorumunda bulundu.

Dahası, Le Pen’in Moskova bağlantılı bankalardan cömert kampanya kredileri aldığı da açık bir sır. Ulusal Cephe 2014’de 11 milyon avro değerinde Rus kredisi aldı. Bu kredilerden biri olan 9 milyon avro, Kremlin ile bağlantılı First Czech Russian Bank’tan alındı. Ancak kurnaz bir siyasetçi olan Marine Le Pen, olası siyasi yan etkilerinden kaçınmak için bu kredileri son Avrupa seçimleri öncesinde geri ödemeyi [2] tercih etti.

Fransız aşırı sağı: Antisemitizmden İsrail’e desteğe

1972’de Jean Marine Le Pen yönetiminde kuruluşundan bu yana tarihsel olarak antisemitizmle ilişkilendirilen Fransız aşırı sağı yıllar geçtikçe kayda değer bir dönüşüm geçirdi. Marine Le Pen yönetiminde 2018’de yeniden markalaşmasının ardından NR İsrail yanlısı [3] bir duruşa doğru kaydı. Partinin bu değişimi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu kucaklamayı ve daha önce antisemitik söylemle olan ilişkilerinden etkili bir şekilde uzaklaşmayı da içeriyor.

Bu yeniden markalaşma bir zamanlar Ulusal Birlik’in çekirdek seçmen kitlesi içindeki dazlak kafalardan (skinheads) ve neo-Nazilerden destek alan partinin geçmişini gizlemeyi amaçlıyor. Örneğin, LR’den İsrail’deki Fransız vatandaşlarını temsil eden milletvekili Meyer Habib, Ulusal Birlik’in göz önüne gelmesinde ve sol muhalefetin şeytanlaştırılmasında büyük rol oynadı.

Aşırı sağın yeniden markalaşması hem ideolojik olarak hem de kamuoyu algısı açısından etkili oldu. Marine Le Pen’in Fransız siyasetindeki hamisi Jordan Bardella, TikTok ve Instagram gibi platformlarda güçlü bir varlık gösteriyor. 28 yaşındaki Bardella genç ve siyasette deneyimsiz olsa da geleneksel siyasi figürlerden hayal kırıklığına uğrayan Fransız gençlerinin gözünde cazibesini artıran kapsamlı medya koçluğundan yararlandı.

Olası sonuçlar

Fransız aşırı sağı, büyük bir teveccüh görmesine rağmen çok sayıda siyasi aktörü bir araya gelmeye teşvik etti. Yeni Halk Cephesi (NFP) olarak bilinen ve yeni kurulan sol koalisyon sosyalistleri, yeşilleri ve komünistleri bir araya getiriyor. Bu beklenmedik ittifak, Fransa’nın aşırı sağcı bir yönetim tarafından yönetilmesini önlemek için son fırsatını temsil ediyor. NR’nin ikinci turda Ulusal Meclis’te çoğunluğu elde etmesi halinde Macron, Vichy Fransası’ndan bu yana ilk kez aşırı sağcı bir hükümetle iktidar paylaşımı yapmak zorunda kalabilir.

Fransa ikinci tur seçimlerine ve bu seçimlerin getirebileceği olası sonuçlara hazırlanırken ülke, siyasi tarihinde çok önemli bir noktada duruyor. Değişen seçmen tercihleri, stratejik ittifaklar ve ideolojik dönüşümlerin bir araya gelmesi, Fransız demokrasisinin karşı karşıya olduğu yüksek risklerin altını çiziyor. Aşırı sağın yükselişinin siyasi manzarayı yeniden şekillendirip şekillendirmeyeceği ya da muhalefeti zorlu bir güç haline getirip getirmeyeceği henüz belli değil. Fransa genel seçimlerinde önümüzdeki haftalarda alınacak kararlar sadece Fransa’nın yönetiminin yönünü belirlemekle kalmayacak, aynı zamanda daha geniş bir şekilde Avrupa’da ve küresel bağlamda da derin yankılar uyandıracaktır.

[1] https://www.france24.com/en/france/20240627-how-the-french-murdoch-carried-le-pen-s-far-right-to-the-brink-of-power

[2] https://www.politico.eu/article/france-marine-le-pen-national-rally-pays-back-russia-loan/

[3] https://www.aa.com.tr/en/europe/in-break-with-its-past-french-far-right-now-supports-israel/3260877

​​​​​​​Mütercim: Sena Çavuş

[Dr. Tarek Cherkaoui, TRT World Research Centre Yöneticisi ve “Haber Medyası Savaşta: Ortadoğu’da Batı ve Arap Ağlarının Çatışması” kitabının yazarıdır. Dr. Cherkaoui stratejik iletişim alanında uzmandır.]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *