En nihayetinde insan yaptığı her şeyi O’nu razı etmek için yapmadan bir hayata akıyorsa, o hayat onu kendi arzuları içinde dolaştırdıktan sonra dipsiz bir kuyunun içine atacaktır. Yapılan her iyilik bir temele hem de esaslı bir temele dayanmadan yapılamaz. Allah’ın adıyla başlayan hayat Allah’ın adıyla son bulmalı…
Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.
Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık. (Nisa Suresi 36-37. Ayetler)
Kur’an’ın bu ayetlerdeki söz dizimine baktığımızda öncelik ve sonralık ilişkisini görürüz. Birinci önceliği Allah kendisine kulluk etmek olarak belirlemiştir. İkinci önceliğe gelince o da kendisine herhangi bir şeyi (bu şey parti, devlet başkanı, para, makam, evlatlar, kadın/erkek, ticaret veya meskenler) ortak koşulacak bir makama yükseltmemek olarak belirlemiştir. Eğer ki bu öncelik sırasına uyulmazsa yapılacak hiçbir iyiliğin bir hükmü kalmayacaktır. Yani son dönemlerin modası olan “hümanizma” duygusu içinde hareket edildiğinde yapılan eylemin rüzgarın dağıttığı kül misali bir hükmü kalmayacaktır. Çünkü kişi haddini aşmış olacaktır. Eğer ki Allah yeryüzünü, gökyüzünü ve arasında olan her şeyi yaratıp terbiye edense insanlar da Allah’ı bir otorite olarak tanıyıp gereğini yapacaklardır. Sadece Allah’a kulluk etmekle iş bitmiyor. O’na ortak koşulabilecek ne varsa onları Allah’a ortak etmeden yaşamaya da dikkat etmek gerekiyor. Azıcık Allah’ın isteği azıcık da kendi nefsimizden, arzuladıklarımızdan serpiştirilmiş bir hayatı Allah en başında reddetmektedir.
Allah, kendisine yapılacak kulluğu ve ortak koşmama şartını belirledikten sonra çekirdek ailenin temel taşı olan anne ve babaya saygıyı, iyiliği, merhameti emretmiş sonra yakın akraba, uzak akraba, komşular, arkadaşlar, yolda kalmışlar ve toplumun en alt tabakasında yer alan kölelere kadar iyilik yapmayı, merhametli olmayı emretmiştir. Çekirdek aile yapısından başlayarak toplumu tamamiyle kuşatan bir ağı içine almış. Üstelik merhamet ve iyilik edileceklerin Müslüman olma şartını da koymadan bu kucaklamayı bizlere emretmiş bir Allah’ın kullarıyız. Tüm dünyayı Allah’a rağmen değil Allah’ın emri gereği merhamet ve iyilikle kucaklayabilmek Müslüman olmanın Allah’a kulluk ve şirk koşmamadan sonraki şartıdır. Bu kucaklama esnasında kendini bir yere koyarak bazı kimselere karşı kibirlenmek ise kesinkes reddedilmiştir. Zira insanlığın tamamı Allah’a kul olmada eşittirler. Kulun Allah’a olan uzaklık ya da yakınlık ilişkisi ise Allah’ın katında olan bir şey olacağından bu tarafı yargılama hakkı bize ait değildir.
Kendini bir makam ve mevkiye koyarak övünen, kibirli kimseler ise bu hareketleriyle İslam’ın dışına çıkmışlardır ki devamında bunlar mallarından ihtiyaç sahiplerine pay ayırmadıkları gibi ayıranları da kıskanarak bu hayrın önüne geçmeye gayret ederler. Allah’ın aç bıraktıklarını biz mi doyuracağız, bize ne onlardan, onlar da çalışıp kazansalardı gibi cümlelerle ihtiyaç sahiplerine karşı duyarsız kalacaklardır. Bu insanlar mallarının kendilerini ebedi yaşatacağını sanmakta olup malı verenin Allah olduğunu da akıllarından çıkarmışlardır. Allah’ı hayatlarından çıkarmakla küfre düşüp azabı haketmişlerdir.
En nihayetinde insan, Allah’ı başlangıç noktası yapmadan yani, yaptığı her şeyi O’nu razı etmek için yapmadan bir hayata akıyorsa, o hayat onu kendi arzuları içinde dolaştırdıktan sonra dipsiz bir kuyunun içine atacaktır. Yapılan her iyilik bir temele hem de esaslı bir temele dayanmadan yapılamaz. Allah’ın adıyla başlayan hayat Allah’ın adıyla son bulmalı ki O’nun razı olduklarından olabilelim.
(Venhar)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *