Siyaset Bilimci Bekir İlhan, “2024 seçiminin de Trump ve Biden arasında olacağı düşünüldüğünde, bu kesim, Trump’a oy vermese de Biden’a da vermeyerek sandığa gitmemeyi yeğleyebilir. Son zamanlarda bu sandığa gitmeme söyleminin oldukça revaçta olduğunu da söylemek lazım.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Siyaset Bilimci Bekir İlhan, ABD’de başkanlık seçiminde kararsız seçmenin ve Müslüman Amerikalıların ne derece etkili olabileceğini AA Analiz için kaleme aldı:
***
ABD’de bu yıl yapılacak başkanlık seçimine aylar kaldı. Kutuplaşmış siyasi iklimde çoğu kişinin tercihleri az çok belli olmaya başlasa da bağımsız, sandığa gitmeyen ve kararsız seçmen gruplarının seçime etkisi önem arz ediyor. Bu grupların içinde Müslüman Amerikalılar içinse Gazze’de yaşananlar oy tercihinden ziyade sandığa gidip gitmeme kararını etkileyecek.
Seçimlerde mobilizasyonun önemi
Mobilizasyon, son dönemde Amerikan seçimlerini belirleyen şeylerin başında kilit bir faktör. Temel olarak mobilizasyon kavramı seçmenin “kendi partisi için” sandığa gitmesini ifade eder. Adaylar için seçim kampanyalarının bir yönü karşı cenahtan oy koparabilmekse diğer bir yönü de kendi seçmen tabanını peşinden sürüklemektir. Seçmenlerin bunun için motivasyona ihtiyacı olacaktır. Kutuplaşmış toplumlarda karşı tarafın kazanmasını engellemek adına sandığa gitme motivasyonunun yüksek olması beklenir. ABD’de de genel olarak sandığa gitme oranları bazı Batılı ülkelerde olduğu gibi düşük seviyededir. Ancak eski ABD Başkanı Donald Trump merkezli kutuplaşmanın da etkisiyle 2020 seçiminde seçime katılım oranı önceki seçimlerle kıyaslandığında ABD için gayet yüksekti.
Biden’ın 2020’de kazanmasının en önemli sebeplerinden biri özellikle Demokrat Parti tabanındaki siyahi Amerikalıların yüksek katılım göstermesi olarak gösteriliyordu. O dönemki George Floyd protestoları ve Trump’ın temsil ettiği çizgi, bu kesim için tetikleyici olmuştu. Bu noktada, birçok kesim Trump’ın kazanmasını engellemek için mobilize olmuştu. Örneklere bakılacak olursa, bu seçimde de ABD’de kararsız seçmenden ziyade halihazırda karar vermiş veya tercihi belli seçmenin sandığa gitmesi gerekiyor.
Kararsız seçmenler değil kararsız eyaletler belirleyici
Amerikan siyaseti bağlamında kararsız seçmenden ziyade isteksiz seçmenden bahsetmek daha doğru olacaktır. Temel maddi ihtiyaçlarını çoğunlukla tatmin etmiş postmateryal toplum tartışmalarından kimlik siyasetinden bıkmaya kadar bu siyasi katılım isteksizliğinin sebepleri tartışılabilir. ABD’ye bakıldığında, gelinen noktada adaylar için bir gerçek ortada duruyor. Bu seçimi kazanmak için karşıdan oy almanın zor olduğu durumda karşı tarafın sandığa gitme oranını geçmek kazanmak için elzem.
Diğer taraftan toplumsal faktörlerin yanı sıra kurumsal faktörler de ABD’de başkanlık seçimi için belirleyici. Bu anlamda, Amerikan seçimini değerlendirirken dikkat edilmesi gereken bir husus da ABD’nin çift dereceli bir seçim sistemine sahip olması. Yani başkan doğrudan halk oyuyla seçilmiyor. Eyaletlerin nüfusları oranınca delegeleri var. Seçimi en çok oyu alan değil en çok delegeyi alan kazanıyor. Örneğin, bir aday California’da rakibinin milyonlarca oy farkla aldığı delege sayısını Texas ve Ohio’da daha düşük halk oyuyla elde edebilir. Gerçek bir örnek vermek gerekirse, Hillary Clinton halk oyunda 2016 yılında Trump’tan daha fazla oy almasına rağmen seçimi kaybetmişti.
Bu nedenle ABD başkanlık seçiminde sadece ulusal bazdaki halk oyu anketlerine bakmak yeterli değil. Bu anketler adayların popülaritesi ve trendler hakkında ipucu verebilir. Ancak delege sayısına bakıldığından salıncak eyaletler (swing states) olarak da bilinen eyaletlerin içindeki kritik eyaletlerin durumu burada önemli hale geliyor. Kritik eyaletler de demografik ve kurumsal şartlara bağlı olarak seçimden seçime değişebilir. Bu anlamda kararsız seçmenler değil kararsız eyaletler belirleyici olacaktır. Daha doğrusu tercihi belli olup sandığa gitmeyen veya kararsız kalan seçmenin bu eyaletlerdeki dağılımına bakmak gerekecek. Bu tarz grupları tespit edip ikna edici bir kampanya sürdürmek için de adayların bu spesifik seçmen gruplarına yönelik mikro-hedefleme (micro-targeting) merkezli kampanya yapması gerekiyor.
Müslüman Amerikalıların tercihi ne olacak?
Son dönemde Müslüman Amerikalıların da seçim için özel bir seçmen grubu olarak ön plana çıktığı söylenebilir. Müslüman Amerikalıların seçim tercihlerini öncelikle adayların Gazze konusundaki tutumu belirleyecek. Kendileri Başkan Joe Biden hükümetinin meseleye yaklaşımına oldukça eleştirel bakıyor.
Öncelikle Müslüman Amerikalıların sayısının oldukça az olduğunu belirtmek gerek. Bu anlamda normal şartlarda seçimi niceliksel olarak etkilemeleri zor görünüyor. Ancak kamusal görünürlüklerinin son yıllarda artış gösterdiği de yadsınamaz. Amerikalı Müslümanların özellikle merkez sol medyada temsilleri artık biraz daha fazla olduğundan seslerini daha çok duyurabiliyorlar. Bu noktada, Filistin ve kendi kimlik meseleleri söz konusu olduğunda Müslümanların 11 Eylül sonrası atmosfere nazaran biraz daha öz güvenle hareket ettikleri de söylenebilir.
2016-2020 dönemindeki Trump depreminden sonra Müslüman Amerikalılar 2020’de Biden’a daha rahat bir şekilde oy vermişti. Trump yasal bir engellemeyle karşılaşmazsa 2024 seçiminin de Trump ve Biden arasında olacağı düşünüldüğünde, bu kesim, Trump’a oy vermese de Biden’a da vermeyerek sandığa gitmemeyi yeğleyebilir. Son zamanlarda bu sandığa gitmeme söyleminin oldukça revaçta olduğunu da söylemek lazım. Biden’ın İsrail’i ateşkese zorlayamaması Müslüman-Amerikan toplumunun en büyük eleştiri konularının başında geliyor.
Bu durum, Biden kampanyasının da dikkatini çekti. Biden, “diğer seçenek Trump” kartına başvurarak bu kesime sinyaller gönderiyor. Ancak seçimde Biden’ın Müslüman Amerikalıların sempatisini kazanmak için “İnşallah” gibi ifadeleri kullanmaktan fazlasını yapması gerekiyor. Trump’ın ise zaten bu seçmen grubunun oylarını hedeflemekten ziyade bu grubu hedefe koyduğu bile söylenebilir.
Özetle, ABD’de politik mobilizasyonun belirleyici olacağı bir seçimde tüm seçmen gruplarının katılımı oldukça önemli. Adayların kendi tabanlarını sandığa götürmesi gereken kutuplaşma ortamında nüfus olarak az olan seçmen gruplarının tercihi göz ardı edilemeyecek durumda. Diğer seçeneğin Trump olduğu denklemde, seçmen gruplarından biri olan Müslüman Amerikalıların Biden’a tepki gösterip sandığa gitmemesi mevcut politika değişmediği sürece oldukça olası.
[Bekir İlhan, University of Cincinnati, School of Public and International Affairs’te Siyaset Bilimi alanında doktora adayı]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *