Japon ticaret devi Itochu’nun, UAD’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşına ilişkin ön kararı nedeniyle İsrailli bir savunma müteahhidiyle ilişkilerini kesme kararının Filistin’in ötesinde sonuçları olacaktır.
Saul J Takahashi / El Cezire
Japon ticaret devi Itochu’nun 5 Şubat’ta İsrailli savunma müteahhidi Elbit Systems ile olan anlaşmasını feshettiğine dair yaptığı sürpriz açıklama Japonya’nın kurumsal çevrelerinde şok etkisi yarattı. Itochu, kararlarını Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in Gazze’de soykırım yapıyor olabileceği yönündeki kararına ve Japon hükümetinin UAD kararının “iyi niyetle” uygulanması gerektiği yönündeki tutumuna dayandırdıklarını özellikle belirtti.
Itochu önemli bir şirket; Japonya’nın en büyük üçüncü ticaret şirketi ve 2023’te 104 milyar doları aşan geliriyle ülke ekonomisinin devlerinden biri. Itochu gibi önde gelen ticaret şirketleri, tarihsel olarak Japonya’nın ticarete dayalı ekonomisinin kaptanları olarak görüldükleri için siyasi açıdan da önemlidir. Itochu’nun kararı, İsrail ile iş yapmanın kabul edilebilirliği konusunda çok net bir mesaj gönderiyor.
Bu karar Itochu’yu, UAD kararını görmezden gelen ya da soykırım suçlamalarını “haklılık payı yok” diyerek küçümseyen pek çok Batılı devlet ve şirketten farklı bir yere koymaktadır. ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya hükümetleri, UAD’nin ön kararını açıkça ihlal ederek masum sivilleri hunharca katletmeye devam etmesi için İsrail’e silah ve siyasi destek yağdırmaya devam etti. Bazı Batılı hükümetler verdikleri destekten geri adım atmaya başladılar ancak lafla peynir gemisi yürümüyor ve silah akışı devam ediyor.
Nitekim bu hükümetler, Filistinli mültecilere hizmet veren başlıca BM kuruluşu olan UNRWA’nın finansmanını, kuruluşun 13.000 personelinden bir kısmının 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırılara karışmış olabileceğine dair İsrail’in şüphesiz sahte suçlamalarına dayanıp sonlandırarak, suç ortaklığını yeni bir seviyeye taşıdılar. İsrail’in Batılı suç ortaklarına sunduğu “tehlikeli dosyanın” zamanlamasını sorgulamadan edemiyor insan, hem de UAD’nin İsrail’in soykırım yaptığına dair kararını açıklamasından saatler sonra.
Her zaman İsrail’in söylemine boyun eğen Batı medyası, UNRWA’nın terörizmle hayali ilişkisini usulünce vurgularken, UAD kararını neredeyse görmezden geldi. UNRWA’nın fonlarının kesilmesi neredeyse kaçınılmaz olarak Gazze’de yerlerinden edilen Filistinlilerin yüzde 85’inden fazlası arasında kıtlığa yol açacaktır ki bu da uluslararası hukuka göre soykırım eylemi olarak nitelendirilen, bir etnik grubun “fiziksel yıkımına yol açacak şekilde hesaplanmış yaşam koşullarını kasten dayatmanın” ders kitabı niteliğindeki bir örneğidir.
Japonya genel olarak Filistinlilerin haklarının ya da genel olarak insan haklarının açık sözlü bir savunucusu değildir, aslında Japonya UNRWA’ya fon sağlamayı durdurarak Batılı müttefiklerine katılmıştır. Itochu ise ticari faaliyetlerinde insan hakları temelli durum tespiti yapmaya başlayan ilk Japon şirketlerinden biri (Elbit ile anlaşma imzaladıklarında bu sürecin başarısız olduğu açıktı).
Bununla birlikte, son yıllarda Japon şirketleri insan hakları ve çevre konularında kamuoyuna karşı giderek daha duyarlı olduklarını kanıtladılar. Başarısızlıkla sonuçlanan 2020 Tokyo Olimpiyatları geride boşa harcanan kamu fonları ve yolsuzluk mirası bıraktı, ancak en azından Japonya şirketlerinin BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkelerini (şirketlerin uluslararası insan hakları normlarına saygı gösterme sorumluluğu olduğunu belirtir) daha ciddiye alması için bir katalizör görevi gördü. Bu, Japon şirketlerinin Batılı meslektaşlarından mutlaka daha iyi olduğu anlamına gelmiyor -öyle değiller- ancak bu örnekte, Itochu’nun Tokyo’daki genel merkezinin önünde gerçekleşen gösteriler ve Itochu’ya ait market zinciri Family Mart’ın Malezya gibi Müslüman ülkelerde halk tarafından boykot edilmesi, şirketi açıkça çizgiyi aşmaya itti.
Itochu’ya göre, Elbit ile yapılan anlaşma Japon ordusu için malzeme tedarik etmek içindi, İsrail’e Japon teknolojisi ya da silahı sağlamak için değil (Itochu ayrıca Elbit ile Japon hükümetinin talebi üzerine bağlantı kurduklarını belirtti ancak bu iddia yetkililer tarafından mantıksız bir şekilde reddedildi). Bunun doğru olduğunu varsayarsak, bu durum ilişkilerin kesilmesini daha da önemli hale getiriyor. Itochu esasen İsrailli askeri şirketlerle iş yapmanın ipso facto (gerçeğin kendisi tarafından) olarak İsrail soykırımına suç ortaklığı anlamına geldiğini kabul etmiştir. Mantıken, İsrail’in diğer uluslararası hukuk ihlallerine karışan -İsrailli olsun ya da olmasın- şirketlerle olan ilişkilerin de sonlandırılması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) kampanyasının haklı olarak talep ettiği de tam olarak budur; apartheid devletinden işlediği suçların hesabını sormak.
Itochu’nun kararı kesinlikle İsrail’in artan izolasyonunun habercisidir. Batı dünyası uzun zamandır BDS hareketinin ve İsrail’in bu hareketi bastırma girişimlerinin ana cephesi olmuştur. Japonya’daki gelişmeler, eğer herhangi bir şüphe varsa, BDS’nin gerçekten küreselleştiğini gösteriyor.
Itochu’nun kararı Filistin’in çok ötesinde yankılara da yol açabilir zira Japonya’nın yeniden askerileştirilmesi uzun zamandır ABD’nin Doğu Asya’daki büyük stratejisinin ayrılmaz bir parçası. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya, uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde güç kullanımını yasaklayan pasifist bir anayasa kabul etti. Ancak ABD’nin Asya’da daha büyük bir askeri rol oynaması için Japonya üzerindeki baskısı, Amerikalıların Çin’in ABD hegemonyasına meydan okumasından giderek daha fazla endişe duymasıyla son yıllarda artmıştır.
O zamana kadar Japonya’nın temkinli yaklaşımı 2012 yılında aşırı milliyetçi Shinzo Abe’nin başbakan olmasıyla dramatik bir şekilde değişti. Abe, kamuoyunu neredeyse hiç dikkate almadan, yeniden askerileştirmeyi amaçlayan, özellikle de orduya Japonya dışında bile müttefik (ABD diye okunuyor) güçlerle birlikte savaşma konusunda çok daha fazla serbestlik tanıyan son derece tartışmalı yasa tasarılarını ve politikaları hızla geçirdi. Uzun zamandır bir tabu olan silah ihracatı ve uluslararası ortak geliştirme bir gecede hükümetin önceliği haline geldi. Japonya ayrıca Dörtlü Güvenlik Diyaloğu gibi açıkça Çin’i uluslararası sıralamadaki yerinde tutmayı amaçlayan ittifaklara proaktif olarak girdi. Abe nihayet 2020’de istifa etti, ancak genel gidişat aynı kaldı ve 2022’de hükümet Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine atlayarak askeri bütçenin neredeyse iki katına çıkarılmasını sağladı.
En başından beri İsrail ile daha güçlü ilişkiler, Japonya’nın ABD askeri ittifakına daha fazla dahil olmasının ayrılmaz bir parçasıydı. Arap ülkelerinin petrolüne olan bağımlılık Filistin’i Japon dış politikası için geleneksel olarak hassas bir konu haline getirmişti ancak Abe tüm çekingenliğini bir kenara bırakarak 2015’te İsrail’i ziyaret etti ve bu ülkeyle ticaret ve savunma anlaşmalarını açıkça ileri götürdü. İsrail ile ortak silah geliştirildiğine dair karanlık bilgiler kısa bir süre sonra ortaya çıktı ve hemen yalanlandı. Muhafazakar medyada, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun ülkesini savunan cesur bir adam olarak sözde erkekliğini övenler de dahil olmak üzere İsrail yanlısı şişirme yazılar yayınlandı.
Hükümet ayrıca işletmeleri İsrail ile anlaşma yapmaya zorlamak için bir kampanya başlattı. Yerel ticaret odaları İsrail’i ziyaret etmeleri ve ortaklıklar kurmaları için güçlü bir şekilde “teşvik edildi”. Resmi baskıyı hisseden ve Filistin’in sömürgeleştirilmesinde rol oynayan İsrailli şirketlerle iş yapmanın yaratacağı itibar riskinin farkında olan önde gelen Japon şirketlerinden şahsen çok sayıda telefon aldım. BDS hareketi tarafından hedef alınmadan iş yapabilecekleri “temiz” bir İsrailli şirket göstermem için bana yalvarıyorlardı. Elbette onlara böyle bir şey olmadığını söylemek zorunda kaldım: İsrail ekonomisinin tamamı Filistin halkına uygulanan baskı ve topraklarının çalınması üzerine inşa edilmiştir. Şirketlerin çoğu sonunda hükümet baskısına boyun eğdi, ancak şu anda portföylerini acilen gözden geçirdikleri kesin. Itochu’nun Elbit Systems ile bağlarını koparma hamlesi yeni bir trendin başlangıcı olabilir ve Japonya’nın yeniden askerileşmesinde ve ABD’nin Doğu Asya’daki Çin karşıtı askeri gruplaşmasına tam entegrasyonunda önemli bir geri adım anlamına gelebilir.
Itochu’nun kararı takdir edilmeli ve BDS hareketi İsrail’in ihlallerine ortak olan şirketlere yönelik boykotlarını sürdürmelidir. Yine de, günün sonunda kârlarını maksimize etmek için var olan özel şirketlerden ne kadar beklenebileceğinin bir sınırı vardır. Yasalar ve düzenlemeler yoluyla şirketler için oyun alanını şekillendiren hükümetlerdir. Hükümetler, şirketlerin insan haklarına saygı göstermesini sağlamalı ve başarısız olduklarında onları cezalandırmalıdır. Özellikle Batılı hükümetler (ve Japonya) İsrail apartheid ve soykırımına verdikleri utanmaz desteği durdurmalı ve kendi yetki alanlarındaki şirketlerin de aynı şeyi yapmasını sağlamalıdır. Çürümekte olan güvenilirliklerinin son kalıntılarını kurtarmanın tek yolu budur.
(Saul J Takahashi, Japonya’da Osaka Jogakuin Üniversitesi’nde İnsan Hakları ve Barış Çalışmaları Profesörü)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *