Maalesef İslami olma iddiasındaki hareketlerin önemli bir bölümü, demokratik süreçlere dahil olarak siyasi iktidarı, yani hükümeti elde etmeyi, böylece devlet kademelerini işgal etmeyi, gerçek iktidarı elde etmekle eşdeğer tutmuştur. Oysa toplumdaki gerçek iktidar, siyasi iktidardan çok daha ötesidir.
Muhammed Eyüp / Nebevi Hayat Dergisi
İslam’ı yeniden kitlelere hakim kılmayı öngören siyasi hareketler, özellikle son 100 senedir dünyanın çeşitli yerlerinde aktif faaliyetlere girişmiş durumdalar.
Bunlar arasında, sadece manevi ıslah ve dini terbiyeyi öngörenlerin dışında, büyük bir kısmı siyasi bir pratik de ortaya koyuyor. Ki zaten İslam, pratik bir faaliyet ile İslam dininin dünyaya hakim kılınmasını öngörmekte olan bir dindir.
Bu doğrultuda İslami hareketler, içerisinde bulundukları toplumun iktidarını ele alarak, batıl otoriteleri ortadan kaldırmak ve hakkın otoritesini tesis etmek gibi bir teorik zeminde hareket etmektedirler. Böylece, iktidarı elde etme meselesi, bir tartışma ve ayrışma konusu olarak ortada durmaktadır.
Genel itibariyle siyasi gücü elde etme mücadelesi içerisindeki İslami hareketlerde, ister doğrudan siyasi isterse cihadi olsunlar, bir kadrolaşma düşüncesi her zaman var olmuştur. Zira İslami faaliyetleri yürütebilecek olan kimseler, ancak belli alanlarda yetişmiş kadrolar içerisinden sadır olabilir. Bu kimseleri yetiştirmek, ayrıca toplumdaki iktidarı elde edebilmek için İslami hareketler ciddi faaliyet içerisine girmişlerdir.
Siyasi iktidar konusundaki saplantı
Ancak bu süreçte yanlış giden en bariz işlerden biri de, iktidarı salt olarak siyasi iktidara indirgemek, kadrolaşmayı ise devlet kademeleri içerisindeki pasif memuriyetleri işgal etmek olarak görmektir.
Maalesef İslami olma iddiasındaki hareketlerin önemli bir bölümü, demokratik süreçlere dahil olarak siyasi iktidarı, yani hükümeti elde etmeyi, böylece devlet kademelerini işgal etmeyi, gerçek iktidarı elde etmekle eşdeğer tutmuştur. Oysa toplumdaki gerçek iktidar, siyasi iktidardan çok daha ötesidir.
Laik sistemlerde demokratik seçimlere dahil olarak Müslüman kesimler hem gayri İslami bir anlayışa entegre olarak dejenere olmuşlar, hem de gayelerinden istikrarlı bir şekilde uzaklaşmışlardır. Ayrıca bu durum, kendilerine umdukları iktidarı da vermemiştir. Maalesef bu genel siyasi düşünce, partileşme ve particilik paradigması, kendi içerisinde birçok çelişki barındırdığı gibi, aynı zamanda hükümet olmanın gerçek iktidar ile eşdeğer görülmesi sorununu da doğurmuştur.
Birçok Müslüman kesim, partileşerek seçimlere girmeyi, ülke sathında parti teşkilatları açmayı, seçimlerde siyasi iktidar üzerinde bir pay elde etmeyi veya hükümeti elde etmeyi, gerçek bir iktidarla eşdeğer görmüşlerdir. Ancak özellikle Mısır, Cezayir, Tunus, Türkiye gibi gerçek iktidarın çeşitli vesilelerle iyiden iyiye sağlamlaştırıldığı ülkelerde, siyasi iktidarı elde ederek gerçek iktidara ulaşabilmek oldukça güçtür. Bilhassa Türkiye’de genel olarak takriben 50 senedir, özel olarak da son 20 senedir siyasi çalışmalar sürdürülmesine rağmen, gerçek bir iktidar asla elde edilememiştir. Müslümanların şu an hiçbir siyasi taleplerini dile getiremiyor olmalarının en büyük sebebi de, gerçek iktidardaki paylarının, toplumun en marjinal kesimlerinden bile az olmasıdır. Öyle ki toplumda çok az payı olan radikal sol kesimler, eşcinseller ve diğer marjinal oluşumlar dahi kendi siyasi taleplerini Müslümanlardan daha rahat ve açık dile getirebilmektedir.
Gerçek iktidar nedir?
Bu konuya değinirken, özellikle bir fotoğrafla meseleyi izaha başlamak istiyorum. Gayet çarpıcı olan bu fotoğraf aslında meselemizi çok iyi özetlemektedir.
Fotoğrafta, 1992 yılında gayri İslami Cezayir rejiminin gerçekleştirdiği darbe sonrasında kolluk güçlerince gözaltına alınan İslami Selamet Cephesi mensupları yer alıyor.
Peki bu fotoğrafı neden ele alıyoruz? Zira bu fotoğraf, iktidarı elinde bulunduran ile iktidara maruz kalan arasındaki evrensel ilişkiyi çok iyi özetliyor. Kolluk kuvvetinin üzerindeki üniforma, kask ve tabi ki elindeki silah, iktidarın özeti. Bunlar, bu karedeki iktidar vasıtaları. Gözaltına alınan kişilerin ise sahip oldukları hiçbir iktidar vasıtası yok. Bu sebeple tüm iktidar vasıtalarını elinde tutan kolluk kuvveti, bir sürüyü önüne katan bir çoban gibi, bu Müslümanları önüne katarak götürüyor. Çünkü iktidar kimdeyse çoban odur. Ve kimde gerçek iktidardan bir pay yoksa, onlar alelade bir sürüden ibarettir.
Bu açıdan, gerçek iktidar ne sadece hükümet gücüne ne de dolaylı yollardan parasal kaynaklara sahip olmaktır. Gerçek iktidar bunları da içine alsa da, bundan çok daha kapsamlı ve çok daha ötede bir meseledir. Siyasi iktidarı elde etmek için harcanan maddi ve manevi enerji ile insan kaynağı, aynı zamanda bunun için ödenen bedeller, aksine gerçek iktidarı elde etmek için harcanmalıdır.
Peki gerçek iktidar nedir? Gerçek iktidar esasen, toplumun kalbine ve aklına hakim olabilen iktidardır. Siyasi iktidar ise sadece bunun bir şubesidir ve çoğu zaman, toplum tarafından sadece “kabul edilir”. Oysa “kabul edilmek” ile “benimsenmek” ve “özümsenmek” arasında bariz farklar vardır. Gerçek iktidar toplumun duygularını, düşüncelerini, tepkilerini, ideolojilerini, tavır alışlarını, iktisadi alışkanlıklarını, kültürlerini, eğitimlerini ve buna benzer her şeyi kapsayan iktidardır. Gerçek iktidar, toplumdaki tüm egemenlik, yönlendirme ve iktidar unsurlarının toplamıdır. Esasen bu gerçek iktidarı anlamak için, gerçek iktidarın unsurlarını iyice anlamak gerekir. Bu noktada bu unsurları Müslümanca bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışacağız.
– Gerçek iktidarın en temel unsurlarından biri, helal yoldan elde edilen ve gerçek üretime dayalı paradır. Para aslında doğrudan bir iktidar unsuru değildir ancak tüm iktidar unsurlarının kendisi üzerinden şekillendiği, mühim bir unsurdur. Müslümanların iktisadi iktidar için iki şeyi ellerinde bulundurmaları icap eder: Üretim ve ticaret. Üretimi, üretim vasıtalarını, fabrikaları, araştırma-geliştirme tesislerini, teknolojik imkanları elinde bulundurabilen, ayrıca gerek kendisinin ürettiği gerekse başkaları tarafından üretilmiş ürünlerin ticaret ağlarına sahip olabilen Müslümanlar, gerçek bir iktidar unsuru elde etmiştir. Rasulullah’ın gösterdiği doğrultuda helal ve ahlaklı bir tüccar olan Müslümanların, iktisadi imkanlarını tüm Müslümanların mücadelesine hasretmesi, Müslümanları gerçek iktidara yakınlaştıran bir unsur olacaktır.
– Bir diğer gerçek iktidar unsuru, enformasyon ve medya iktidarıdır. Bugün parayla beraber dünyaya hakim olan en temel güç medyadır. Medya, insanlara hakkı batıl, batılı hak olarak sunabilme kapasitesine sahiptir. Ülkemizde de yıllarca Müslümanların sosyal ve siyasi hayatları bizzat medya tarafından hedef alınmıştır. Medya ile insanlar kışkırtılır, medya ile insanlar belirli hedeflere yönlendirilir, medya ile insanlara birileri sevdirilir, birileri ise nefret ettirilir. Medya başta olmak üzere enformasyon vasıtaları her şekilde eline alabilen bir kesim, toplumun düşüncelerine çok rahat bir biçimde yön verebilecek kapasiteye sahip olabilir. Elbette bunun için çeşitli medya organları gerekir. Kimi taraflı kimi tarafsız görünen, kimi akademik kimi gündelik dille yayın yapan, kimi siyasi kimi kültürel meselelere ağırlık veren onlarca medya organı, toplumun her yönden Müslümanca enforme edilmesiyle, gerçek iktidarı Müslümanlar lehine sunacaktır.
– Kültürel iktidar da gerçek iktidarın en esaslı unsurlarındandır. Dünyaya baktığımızda sanatçılar, tiyatrocular, yazarlar, şairler gibi kültürel ürünler veren kesimler, toplumu yönlendirenler konumundadır. Özellikle İslam coğrafyasındaki birçok ülkede bu tarz kesimlerin geneli din düşmanı, İslam ile alay eden kişilerden oluşmaktadır. Din düşmanı bir kültürle özdeşleşen tiyatro gibi sanat dallarına, bu tarz insanlar kendisinden olmayan kimseyi kabul etmemektedir. Bunlar, toplum üzerinde ciddi bir iktidar sahibidir. Kültürel unsurlara önem vermek, İslam fıkhının cevaz verdiği ölçüde bunlara dahil olmak ve buralarda kadrolaşmak da gerçek iktidarın bir unsurudur. Aynı zamanda kitaplar, dergiler, yazılar gibi unsurlar da kültürel iktidarı besler.
– Meslek odaları da toplum üzerinde etkiye sahiptir. Belirli meslek dallarında, mesela avukatlıkta, doktorlukta, mühendislikte, mimarlıkta, ticarette vesaire uzmanlaşan kişilerin oluşturduğu bu odalar, topluma bir yandan kendi mesleklerinin öngördüğü şeyleri anlatırken, bir yandan da kendi ideolojik yaklaşımlarını iletmektedir. Öyle ki bugün, bu teşekküllerin resmi açıklamaları kitleler tarafından “tarafsız görüş beyanları” olarak görülerek bunlar otorite kabul edilmektedir. Ancak bunlar tarafsız kisvesi altında kendi düşüncelerini meşrulaştırma ve kabul ettirme gibi bir yöntem izlemektedir. Müslümanların İslami hükümler çerçevesinde bu gibi odalarda bulunması ve bunlarda etkinlik sağlaması, topluma hitap edilmesinde ve gerçek bir iktidar elde edilmesinde olmazsa olmazdır.
– Fikri iktidar, gerçek iktidarın en mühim unsurlarındandır. Biz Müslümanlar, topluma her açıdan uygulanabilir, toplumun problemlerini çözebilir ve halk tarafından anlaşılabilir bir fikir verebiliyor olmalıyız. İslam, elbette bu fikrin temelidir. İslam dini insanın her tür sorununa çözüm bulabilen, insanı fıtrat üzere yaşatan ve dünyada selameti sağlayacak bir dindir. Bizler bu İslam dinini, insanların anlayabileceği bir biçimde onların sorunlarına çözüm olacak doğrultuda aktarabilmeliyiz. İslam’ın siyasi ve fikri yönden ortaya koyduğu teorik ve pratik paradigmayı insanlara anlatabilmeliyiz. Müslüman fikir adamları hakkıyla düşünerek ve düşündüklerini yaşayarak, halka bu doğrultuda sahici bir yön verme potansiyeline sahiptir. Halk nezdinde yayılan ve zamanı gelen bir fikir, karşısındaki tüm güç odaklarını yok etme potansiyeline sahiptir. Yeter ki o fikrin sahipleri, fikirlerinin gerçekliğini amelleriyle göstersin ve fikirleri üzerinden menfaat devşirme gibi bir felakete sebebiyet vermesin.
– Eğitimsel iktidar. Bugün dünya üzerindeki batıl sistemler, milyarlarca öğrenciye eğitim vermektedir. Bizlerin çocuklarımız dahi bunun içerisindedir. Bizler, çocuklarımızla günde belki en fazla bir iki saat meşgul olabilirken, çocuklar okullarda güne 7-8 saat harcamaktadır. Hal böyleyken okullar, eğitim kurumları, halkın ilmi-dünyevi eğitim ve zanaat eğitimi aldığı tüm kurumlar, Müslümanca bir eğitim için odak noktası olabilmelidir. Eğitim konusunda Müslümanlar eğer hem kendi çocuklarına hem de diğer kesimlere sirayet edebilir ve bunu hakkıyla yapabilirse büyük bir mesafe kat ederler. Gerçek iktidar, gücünü kendi fikriyatı doğrultusunda verdiği eğitimle sağlamaktadır. Müslümanlar Müslümanca bir eğitime önem verirse gerçek iktidardan pay elde etmeleri mümkün olur.
– Dini iktidar. Mevcut dünya sisteminin en fazla istismar ettiği şeyler toplumların dini inançlarıdır. Bu eksende Müslümanların yaşadığı ülkelerde de müesses nizamlar, insanların İslami inançlarını kontrol ve baskı altında tutmak, makul, rejimce kabul edilebilir ölçüyle kısıtlamak istemektedir. Toplumlar dinlerine ne kadar düşkün olsalar da siyasi ve toplumsal açıdan, sistemin istediği ölçüde Müslümanlıklarını yaşamaktadır. Buna ek olarak batıl sistemler, kendilerine bağlı dini kurum ve kuruluşlar eliyle kendilerine dini bir meşruiyet elde etmeye çalışmaktadır. Müslümanlar, kendi dinleri olan İslam’ın toplum üzerindeki tezahüründe dahi iktidar sahibi değildir. Bu iktidar halen mevcut sistemlerdedir. Müslümanların gerçek iktidar yolunda, İslami anlayış iktidarını da ele almaları, topluma egemen olan İslam düşüncesinin sahih olmasını sağlamaları, İslam anlayışını sekülerleşmekten ve dünyevileşmekten muhafaza etmeleri gerekir. Bugün dünya, her zaman olduğundan daha çok İslam’ın İslam gibi algılanmasına muhtaçtır. Bunun başarılması, İslami anlayışa egemen olan toplumsal iktidarın batıl sistemlerin pençesinden kurtarılmasıyla mümkündür.
– Teknoloji, şu anda dünyada iktidarın, otoritenin ve gücün bir diğer adıdır. Maalesef Müslümanların halihazırda en geride oldukları konulardan biri de teknolojidir. Her ne kadar bireysel olarak yahut batıl sistemlerin kurumları içerisinde donanımlı Müslüman mühendisler ve araştırmacılar var olsa da, Müslümanlar teknolojik üretim, yatırım ve araştırmaları İslami çalışma mantığında ve Müslümanca bir fayda sağlayacak bir siyasi programla yapmamaktadır. Bugün topluma internetin, sosyal medyanın, internet yayıncılığının, teknolojik araç ve ekipmanların ve diğer teknolojik gelişmelerin yön verdiği ortadadır. Bu teknolojik gelişmelerin neredeyse tamamı batıl gayelerle yapılmaktadır.
Örneğin batıl sistemler, insanları izlemek ve onları bir müşteri haline getirmek için sosyal medyayı kullanmaktadır. Bugün Müslümanlar teknoloji konusunda muktedir olmak yahut en azından mikro iktidar odakları teşkil etmekle iki ayrı avantaj elde ederler. Bunların ilki teknolojik dünyaya ve teknoloji pazarına hitap edebilmek ve teknoloinin getirdiği siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel ve diğer olanaklardan yararlanmaktır. Bir diğeri ise, özellikle teknolojiyle iç içe yaşayanları, bilhassa gençleri, teknolojik iktidarın merkezi olarak kazanabilmektir. Bugün gençlerin, teknoloji şirketlerine ve teknolojik merkezlere olan ilgisi açıktır. Bu merkezler doğrudan Müslümanlara karşı ifsad faaliyeti yürüten batılı firmalara ait olsa dahi, Müslüman gençler bile bu merkezlere ilgi göstermekte, hatta birer parçası olmaya can atmaktadırlar.
– Sokaktaki iktidar, gerçek iktidarın en önemli unsurlarındandır. Müslümanlar, bir Müslüman ahlakı ve tavrıyla her zaman, fıkhın elverdiği her yerde olmalıdır. Burada “sokak” kelimesinden maksat sadece gerçek anlamda sokak değildir. Camiler, pazar yerleri, dükkanlar, çarşılar, fabrikalar, okullar, üniversiteler, kültür merkezleri, konferans salonları, meydanlar, caddeler, çay ocakları… Toplumun görünür yüzüne ve sosyal yapısına dönük bilumum mekan, Müslümanların İslam’ı yaşadığı ve bir İslam merkezi olma hüviyetine sahip olmalıdır. Müslümanlar, ifsada mani olarak, ıslahı yayarak, bulundukları yerleri güzelleştirerek, yaşamı kolaylaştırarak İslam’ı görünür kılmalı ve İslam’ın temiz, pak ve güzel yüzünün bir örneği olmalıdır. Hal ile yapılan tebliğ, halk kitlelerinin İslam’a ısınması ve İslam’a özendirilmesi, ifsadın önlenmesi, bu tavrın bazı faydalarıdır. Müslümanlar Müslümanca var ve görünür olmalıdır, taleplerini yüksek sesle dillendirmelidir, ki marjinalleşmek gibi bir tehlikeden de kurtulmuş olsunlar.
– Organize olma iktidarı yahut cemaatin ehemmiyeti. Bu konu, bizlerin en hayati konularından biridir. Organize olan bir Müslüman topluluk, Allah’ın izniyle İslami iktidarın başıdır. Teşkilatlı bir azınlık, hayret edilecek boyutlarda büyük işler yapabilir. Teşkilatsız bir çoğunluk ise, teşkilatlı azınlıkların peşinden gidecektir. Maalesef, şeriatın ikamesini dert edinen Müslümanlar bugün hem teşkilatsızdır hem de azınlıktır ki bu büyük bir dezavantajdır. Şayet bizler organize halde, kendi içinde bir programı ve teşkilatı olan bir durumda bulunursak, bu mikro ve makro iktidar vasıtalarını oluşturmamız kolaylaşacaktır.
Bu minvaldeki iktidar örnekleri elbette çoğaltılabilir. Bizler Müslümanlar olarak bir iktidar elde etme derdindeysek, gerçek iktidarın ne olduğunu çok iyi anlamamız gerekir. Zira bugün dünyaya egemen olan güçler, bu iktidarı da yukarıda sayılan iktidar vesilelerini kontrol etmek suretiyle elde etmiştir.
Rabbimizden niyazımız, Müslümanlara bu konuda gayret vermesi ve bizleri batıl sistemlerin karanlığından Rahmani bir sistemin aydınlığına çıkarmasıdır. Vesselam.
Muhammed Eyüp tarafından kaleme alınan bu değerlendirme Nebevi Hayat dergisinin 2022 yılı Ocak ayı sayısında yayınlanmıştır. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News’in editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: Mepa News
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *