Siyonist vahşet dünyanın gözü önünde gece gündüz sürerken, batı demokrasisinin himayesinde 1948’de kurulan siyonist rejim, batı merkezli bir mahkeme tarafından ilk kez suçlu bulundu. Bir yaptırım gücü olmayan Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı kararı siyonist rejimin ciddiye alması beklenmezken, siyonist rejimin uluslararası desteğinin kırıldığı görülüyor.
Güney Afrikalı avukat Kajaal Ramjathan-Keogh, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) siyonist rejim aleyhine aldığı tedbir kararlarının ne anlama geldiğini AA Analiz için kaleme aldı:
Gazze, Batı Şeria ve işgal altındaki Filistin topraklarının geri kalanında yaşayan Filistinliler için 2023, İsrailli yerleşimciler ve İsrail savunma güçleri tarafından gerçekleştirilen şiddetli saldırılarla kayda geçen en ölümcül yıl oldu. İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye yönelik saldırılarında 26 bin 422 Filistinli hayatını kaybetti, yaralı sayısı 65 bin 87’ye yükseldi. İsrail’in Gazze’deki askeri harekatı muhtemelen yakın tarihin en yıkıcı harekatıdır. Uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukuku uyarınca, işgalci güç olarak İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan halkın güvenliğini ve korunmasını sağlama yükümlülüğü bulunuyor. Ayrıca, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi[1] de dahil olmak üzere insan hakları hukuku kapsamında İsrail’in, Filistinli nüfusu, yaşam ve kişi güvenliği hakları da dahil olmak üzere insan hakları ihlallerine karşı koruma yükümlülüğü bulunuyor.
Güney Afrika davasının uzun süredir devam eden İsrail-Filistin çatışmasıyla ilgili olmadığını, daha ziyade Soykırım Sözleşmesi’ne taraf bir devletin soykırımı önleme göreviyle ilgili olduğunu akılda tutmak önemlidir. Hem İsrail hem de Güney Afrika Soykırım Sözleşmesi’ne taraftır ve bu yükümlülük, her iki devlete de soykırımı önleme yükümlülüğü getiriyor. Güney Afrika’nın başvurusu, İsrail’in acımasız askeri harekatını ve eylemlerinin soykırım olarak tanımlaması noktasında çok açıktır. İsrail’in hem eylemleri hem de soykırımı önlemek için harekete geçmemesi geçici tedbir talebinin temel nedenleridir.
UAD bulgularını ortaya koyarken; yargı yetkisi, Güney Afrika’nın dava açma hakkı ve bir uyuşmazlık olup olmadığı konuları da dahil olmak üzere İsrail’in savunmasının çeşitli yönlerini reddetti. Mahkeme, Gazze ve işgal altındaki Filistin’deki insanlara yönelik ayrım gözetmeksizin devam eden bombardıman ve saldırıları kabul etti. En önemlisi, mahkeme, davayla ilgili nihai kararını vermeden önce İsrail’in telafisi mümkün olmayan bir zarara neden olacağı hususuyla ilgili Güney Afrika ile hemfikir oldu. Mahkemenin Gazze’deki insan haklarını ve insani durumu ayrıntılı olarak belirtmesi ve hatta Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Martin Griffiths’in “Gazze bir ölüm ve umutsuzluk yeri haline geldi.” sözleriyle BM’den ve diğer insani yardım kuruluşlarından alıntı yapması önemlidir.
UAD kararları
UAD’de 26 Ocak’ta alınan kararları aşağıda sıralıyoruz. Bunlar Güney Afrika tarafından talep edilenlerle aynı doğrultuda olmasa da yine de Gazze’de soykırım riskini önlemeye yönelik sağlam kararlar teşkil ediyor.
Mahkemeye göre İsrail, Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerine uygun olarak, Gazze’deki Filistinlilerle ilgili aşağıdakileri önlemek için gücü dahilindeki tüm önlemleri almalıdır:
(a) grup üyelerinin öldürülmesi;
(b) grup üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
(c) grubun fiziksel olarak tamamen veya kısmen yok olmasına yol açacak yaşam koşullarının kasıtlı olarak uygulanması;
(d) grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirler uygulamak.
Mahkeme bu kararları İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülükleri doğrultusunda vermiş gibi görünüyor. Mahkeme özellikle derhal ateşkes ilan edilmesini ve İsrail’in askeri harekatına son verilmesini emretmedi. Ancak İsrail’den kararı uygulamak için attığı adımlar konusunda 1 ay içinde rapor vermesinin talep edilmesi beklenmedik bir durumdu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kararın açıklanmasının ardından yaptığı açıklamada, İsrail’in uluslararası hukuka bağlılığının sarsılmaz olduğunu ancak kendisini savunma konusundaki kararlılığının da öyle olduğunu söyledi. Uluslararası Adalet Divanı kararları Güney Afrika tarafından talep edilenlerle aynı doğrultuda olmasa da yine de Gazze’de soykırım riskini önlemeye yönelik sağlam kararlar teşkil ediyor. Netanyahu’nun bu emirlere uymayı reddetmesi, İsrail’in küresel olarak izole edilmesine yol açabilir.
UAD kararları etkili olabilir mi?
Dünya çok sayıda silahlı çatışmaya ve çatışmalardan kaynaklanan insan hakları ihlallerine tanık olmuştur. UAD, kuruluşundan bu yana savaşların ve çatışmaların çözümünde ve insan haklarının korunmasında çok güçlü bir rol oynayamadı. Siyaset ve siyasi mülahazalar mahkemenin sonuçlarını etkiliyor ki bu mahkeme nezdinde büyük bir eksikliktir. Diğer bir engel ise mahkemenin bir yaptırım mekanizmasına sahip olmamasıdır. BM Güvenlik Konseyi mahkemenin kararlarını uygulayabilir ancak veto yetkisine sahip devletler bu uygulamayı engelleyebilir. Mahkeme, İsrail’den bir izleme raporu talep ettiğinde bu zorlukları dikkate almıştır.
İsrail’in ön tedbirlere verdiği tepki şaşırtıcı değil. Netanyahu 11-12 Ocak’taki UAD duruşmasının ardından “Bizi kimse durduramaz, ne Lahey ne şer ekseni ne de başkası.” demiş ve “Lahey Gazze’deki savaşı tam zafere kadar durduramaz.” ifadesini kullanmıştı. “Tam zafer”e yapılan kötü niyetli atıf, İsrail’in işgal altındaki Filistin’deki Filistinlilere yönelik potansiyel bir soykırım niyetine işaret ediyor olabilir. Netanyahu’nun İsrail devletinin her türlü emri göz ardı edeceği yönündeki açıklaması ciddi bir endişe kaynağıdır. Bu dava ve bu tedbirler, onu destekleyen devletler için bir dönüm noktası olabilir. BM sözleşmesi ilkelerini ısrarla ihlal eden herhangi bir BM üyesinin Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesi üzerine Genel Kurul tarafından ihraç edilebileceğini hatırlatmakta fayda var. Ancak son 4 aydır İsrail’e destek sözü veren Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere gibi devletler, tutumlarını gözden geçirmeleri ve UAD’nin kararını desteklediklerini göstermeleri yönünde büyük baskı altında kalacaklar. Mahkemenin kararı Soykırım Sözleşmesi’nin tüm üyeleri için yasal olarak bağlayıcıdır. Üçüncü devletler şimdi silah ve diplomatik ambargolar da dahil olmak üzere bu kararları yürürlüğe koymalı ve olası bir soykırımı önlemek için ulusal yargı yetkilerini tetiklemelidir.
[1] https://www.ohchr.org/en/instruments-mechanisms/instruments/international-covenant-civil-and-political-rights
[Kajaal Ramjathan-Keogh, Güney Afrikalı bir avukattır.]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *