Taliban’ın ABD ve İran arasında denge politikası

Taliban’ın ABD ve İran arasında denge politikası

İran İslam Cumhuriyeti ile Taliban arasındaki ilişki son iki yılda su hakları, göç, sınır gerilimleri ve daha fazlası gibi çeşitli faktörlerden etkilendi ve çok sayıda iniş çıkış yaşadı. ABD ile Taliban arasındaki ilişki ise nispeten istikrarlı kaldı ve olayların fırtınalarına daha az maruz kaldı.

Shojauddin Amini / Hasht-E Subh

İran İslam Cumhuriyeti ile Taliban arasındaki ilişki son iki yılda su hakları, göç, sınır gerilimleri ve daha fazlası gibi çeşitli faktörlerden etkilendi ve çok sayıda iniş çıkış yaşadı. Şu anda gerilimden uzak gibi görünse de, bazen sıcak bazen de soğuk oldu ilişkiler. Bununla birlikte, ABD ile Taliban arasındaki ilişki nispeten istikrarlı kaldı ve olayların fırtınalarına daha az maruz kaldı. Biden yönetimi ne sıcak etkileşimlere girmiş ne de bu gruba karşı olan güçleri desteklediğini göstermiştir. Ağustos 2021 ortasından bu yana Doha ve Abu Dabi’de ABD’li yetkililer ile Taliban arasında doğrudan ve yüz yüze görüşmeler yapılmasına rağmen Taliban yetkilileri, ancak ABD’nin varlığını çekmesi halinde dünya tarafından resmen tanınacaklarını defalarca dile getirdi.

Taliban’ın ABD ve İran arasında bir denge sağlayıp sağlayamayacağını ya da bir tarafı seçmek zorunda kalıp kalmayacağını anlamak çok önemlidir. Bu soruyu cevaplamak için Tahran ve Washington’da Taliban’la ilgili son olayların incelenmesi gerekmektedir:

1- Taliban’ın Dışişleri Bakanı Molla Emir Han Muttaki, Tahran’da düzenlenen son İslam ülkeleri toplantısında Filistin meselesiyle ilgili görüşlerini paylaştı.

Görünüşte sert olan eleştirileri Batı’ya yönelikti. Bu duruş, İslam Cumhuriyeti’nin Batı’ya, özellikle de ABD’ye karşı tutumuyla çarpıcı bir benzerlik taşıyor: “Adalet ve eşitliğe dayalı yeni bir küresel düzene, dünyaya barış, adalet ve istikrar getirecek bir düzene ihtiyacımız var.” Yeni küresel düzen, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından başta ABD olmak üzere Batılı hükümetlerin iradesinin bir ürünüdür ve Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore vs. bu düzeni yıkmaya çalışmaktadır.

Muttaki sözlerine şöyle devam etti: “Ülkelere insan hakları nedeniyle yaptırımlar uygulanıyor, ancak bir rejimin bir ulusu sürekli soykırıma uğratması en küçük bir eleştiriyle karşılaşmıyor.”

Bu açıklama ilkinden daha önemli, zira İran da Taliban gibi Batı dünyası tarafından insan haklarının ihlali olarak kabul edilen nedenlerle yaptırıma tabi tutuluyor. Bu ifadeler Tahran’da, özellikle de İsrail’in eylemlerini kınamak için düzenlenen bir toplantıda özellikle anlamlı görünüyor. Belki de bu açıklamaları nedeniyle Muttaki, İran İslam Cumhuriyeti’nde sıcak bir karşılama ile karşılaştı. ISNA haber ajansı da Muttaki’nin İran’ın Afganistan Büyükelçisi Kazemi Kumi ile yaptığı son görüşmede İranlı yetkililerin sıcak misafirperverliğinden duyduğu memnuniyeti dile getirdiğini bildirdi.

2- İran’ın Kerman kentinde meydana gelen ölümcül patlamaların ardından Kazemi Kumi Taliban yetkilileriyle görünüşte sıcak bir toplantı ve diyalog gerçekleştirdi. Taliban’ın siyasi başkan yardımcısı Molla Abdul Kabir ile görüşen Kumi, İran’ın Afganistan’ın toprak bütünlüğüne karşı silahlı eylemleri desteklemediğini belirtti ki bu açıklama pek çok kişi tarafından Taliban’a muhalif güçlere karşı hoşnutsuzluk ifade ettiği şeklinde yorumlandı. Kumi, Molla Muttaki ile yaptığı görüşmede ise, İran tarafından önerilen bir girişim olan bölgesel bir temas grubunun başlatılmasının gerekliliğinden de bahsetti. İran’ın Kabil Büyükelçiliği tarafından yapılan basın açıklamasında, Muttaki’nin, bölgesel bir temas grubu kurulması fikrini memnuniyetle karşıladığı ve bölge ülkelerinin temsilcilerini Kabil’de ağırlama konusunda istekli olduğu, bunun da Kumi’yi memnun ettiği belirtildi. Taliban’ın temsilci ağırlaması gerçeğe dönüşürse, bu gruba diplomatik avantajlar sağlayacaktır.

3- Eş zamanlı olarak İran Dışişleri Bakanlığı, Afganistan’da devam eden krizin çözümüne yönelik geçici bir reçete niteliği taşıyan dört maddelik bir açıklama yayınladı. Taliban bu açıklamaya tepki göstermemiş olsa da, açıklamanın grupla koordineli bir şekilde hazırlanmamış olması pek olası değil. Açıklamanın ilk maddesi BM’nin Afganistan için özel temsilci atamasını kınıyor ve bunun yerine komşu ülkelerle istişareye vurgu yapıyor: “Afganistan sorununun çözülmesi ve ülkenin küresel sisteme katılımını hızlandırma çabalarının gerekliliği, yapısal ikilik yaratmadan ve yeni misyonlar kurmadan önce komşu çevreyle istişarelerin güçlendirilmesini gerektirmektedir.”

Buradaki en önemli nokta Taliban’ın Feridun Sinirlioğlu’nun bulgularını memnuniyetle karşılaması ancak özel temsilci olarak atanmasını kabul etmemesidir. Savaşın sona erdiğini ve diğer gruplarla diyaloğa gerek olmadığını iddia ediyorlar. Daha da önemlisi, Taliban karşıtı gruplardan gelen tepkiler Sinirlioğlu’nun diğer bulgularına değil, sadece özel temsilcinin atanmasına ilişkin olumlu olmuştur. Bu bağlamda İran İslam Cumhuriyeti, Taliban’a muhalif gruplara karşı Taliban’ı destekleme konusunda fiilen aynı safta yer almaktadır. Ancak Tahran’ın bu konudaki muhalefeti sadece Taliban’ın rızasını kazanmak için değil, daha ziyade Afganistan meselesinde inisiyatifin bir kez daha Batı dünyasının, özellikle de ABD’nin eline geçmesinden duyduğu endişeden kaynaklanıyor.

İran Dışişleri Bakanlığı’nın dört maddelik deklarasyonunda bu ülkenin Afganistan’da kapsayıcı bir hükümetin kurulması gerekliliğine ilişkin tutumu oldukça ölçülü görünüyor. İranlı yetkililer Taliban’ın tanınmasını defalarca açık ifadelerle kapsayıcı bir hükümetin kurulması şartına bağlarken, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın son açıklamaları Afganistan’da kapsayıcı bir hükümetin kurulması gerektiğini vurgulayarak Taliban ve Peştunların Afganistan gerçeğinin tamamı değil bir parçası olduğunu ifade etti. Bu sözler Afgan hükümetinin eski yetkililerinden Abdul Karim Khorram’ın “Taliban grubu Peştunları temsil etmiyor” şeklindeki tepkisiyle karşılaştı. Ancak yeni yayınlanan bildiride kapsayıcı bir hükümet yerine daha muğlak bir terim olan “belirli bir yönetim” ifadesi kullanılıyor ve bu da sorgulayıcı bir tonu beraberinde getiriyor: “Tahran, Afgan toplumunun farklı kesimlerinden dürüst bireyler tarafından, açık ilkeler, sorumlu taahhütler ve arzu edilen bir planla belirli bir yönetimin oluşturulması ve başarısının Afganistan’ın son on yıllardaki zorlukların üstesinden gelmesine yol açacağına inanmaktadır.” Yukarıdaki hususlar, doğu sınırlarında IŞİD-K tehlikesi yoğunlaşmış olsa da, İran’ın Afgan topraklarından kaynaklanan tehdidi azaltmak için Taliban ile angaje olmayı hala bir çözüm olarak gördüğünü göstermektedir.

Washington’da da ülkenin Taliban’a yönelik tutumunda üstü kapalı bir kayma olduğuna işaret eden haberler var.

1- Amerika Birleşik Devletleri’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki temsilcisi, Çin ve Rusya’nın tutumlarının aksine, Afganistan için özel bir temsilci atanmasını güçlü bir şekilde memnuniyetle karşıladı. Benzer şekilde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller da düzenlediği basın toplantısında ülkesinin Afganistan için özel temsilci atanmasını desteklediğini belirterek Taliban’a, Afganistan halkına ve dünyaya açık bir mesaj göndermiştir. Bu vurgu ve destek, Taliban ve İran İslam Cumhuriyeti’nin böyle bir atamaya şiddetle karşı çıktığı bir dönemde geldi.

2- Taliban’ın ABD ve İngiltere’nin Yemen’deki Husi mevzilerine yönelik hava saldırılarına verdiği tepki önemli görünüyor. Taliban sözcüsü tarafından yapılan açıklamada Husi mevzilerine yönelik saldırı şiddetle ve açıkça kınanmıştır: “Bu, bölgesel meselelerin karmaşıklaşmasına yol açan uluslararası ilkelerin bariz bir ihlalidir.” Açıklamanın bir başka bölümünde ise şu ifadelere yer verildi: “Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri geçmişteki saldırganlıklarından ve başarısızlıklarından ders almalıdır.” Bu ifadenin İslam Cumhuriyeti’nin mi yoksa Taliban’ın mı tutumunu temsil ettiği konusunda şüphe uyandırıyor. Ayrıca şöyle deniyor: “İsrail’in Gazze’deki savaşından Yemen’e saldırısına kadar, bu tamamen insanlık dışı ve Müslüman ulusların istilasıdır.” Bu açıklama İranlı yetkililerin hoşuna gidecek gibi görünüyor.

Taliban’ın Husilere yönelik saldırıya verdiği tepki iki nedenden ötürü ‘yönsüz’ görünüyor: Birincisi, Taliban henüz bölgede ve dünyada olup bitenlere ilişkin resmi bir pozisyon alacak meşru bir hükümet kurmuş değil. İkincisi, Taliban Afganistan’daki Şii varlığını fiilen inkar etmesine rağmen Husileri savunuyor. Kısa bir süre önce Taliban’ın Yüksek Eğitim Bakanı Molla Nida Muhammed Nadim, Afganistan’da tek bir din olduğunu ve herkesin ona uyduğunu memnuniyetle ifade etti. Ayrıca özel üniversitelere Hanefi olmayan fıkıh kitaplarını kütüphanelerinden kaldırmalarını emretti. Dolayısıyla Taliban’ın kendilerini Şii Zeydiyye olarak tanımlayan Husilere yönelik saldırıyı kınayan açıklaması daha çok siyasi bir nitelik taşımakta, İran’ın yanında yer almakta ve ABD’den uzaklaşmaktadır. Taliban’ın bu tutumu, Tahran tarafından desteklendiklerini iddia ederek Husilere karşı savaşan Körfez ülkeleri (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn) tarafından hoş karşılanmayabilir.

3- ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin Afganistan konulu son oturumu Taliban’ın Washington ve Tahran arasında denge kurma çabalarına ışık tutuyor. Taliban’ı eleştiren Michael McCaul, bir kez daha Taliban’ı terörist olarak nitelendirdi ve bu grubun diğer terör örgütlerine ev sahipliği yaptığını iddia etti. Biden yönetimini Taliban lehine lobi yapmakla suçladı ve hükümetin bu grubu terör listesinden çıkarmak istediğini iddia etti. McCaul, Taliban karşıtı güçlerle, özellikle de Afganistan Ulusal Direniş Cephesi lideri Ahmad Mesud ile temas kurulmasını savunacak kadar ileri gitti. Taliban’ın iyi insanlar olmadığını ve bu grubun rejiminin yok edilmesi gerektiğini vurguladı. Belki de Ulusal Direniş Cephesi Taliban’la müzakere yerine savaşı tercih ettiği için Ahmet Mesud’dan bahsetti. Ancak diyaloğun gerekliliğini de inkar etmedi.

ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçi temsilcilerin Taliban ile etkileşimden kaçınma konusundaki ısrarı ve tutumu, Biden yönetiminin uzun vadeli davranışını etkilemeyecek gibi görünmüyor. Önümüzdeki seçimlerde Cumhuriyetçiler Beyaz Saray’a girmeyi başarırsa Taliban’la ilişkilerde farklı bir yaklaşım benimseyebilirler ancak her iki durumda da Taliban’ın İran İslam Cumhuriyeti’ne doğru kaymaktan başka seçeneği yok.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *