Dünya adına söz sahibi olduğu öne sürülen ve Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Milletler Cemiyeti ve onun varisi Birleşmiş Milletler, diğer küresel kuruluşlar gibi “Gazze sınavından” geçemedi. Uluslararası hukuk, insancıl hukuk, evrensel değerler, bizzat bu değerleri dünyaya lanse eden devletler ve kuruluşlar tarafından ayaklar altına alınırken Birleşmiş Milletler de bu kuruluşlar arasında yer alıyor.
Gözler Birleşmiş Milletler’in üzerinde
Sistemi ABD tarafından tasarlanarak kurulan, merkezi de ABD’de oluşturulan Birleşmiş Milletler isimli kuruluş, ilk yenilgisini İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olamayarak yaşamıştı.
Buna karşın, varlığını ABD ve diğer batılı devletlerin desteği ile güçlenerek sürdüren BM, batının her alanda icraatlarının savunucusu pozisyonunda kaldı.
BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Gazze’de Filistinli Müslümanlara yönelik İsrail barbarlığına dur dememesi de 21. yüzyılın en kanlı savaşlarını sonlandırma konusunda asgari görevlerini yerine getiremeyen bu uluslararası organın işlevselliğini gündeme getirdi.
BM’nin, Gazze’de Müslüman sivillerin bombalanmasını, kadın ve çocukların hatta BM çalışanlarının öldürülmesini kınayan bir karar dahi almamış olması, onun “dünya barışını ve güvenliğini koruma” temel misyonunu yerine getirmekten aciz olduğunu ortaya koyarken, neden böyle bir kurumun ihdas edildiği sorusunu da gündeme getirdi.
BM’nin “yapısal sınırlılıkları”
BM’nin üye devletler arasında barış ve güvenliği sağlamaktan sorumlu ve kararları bağlayıcı olan en güçlü organı BMGK’deki 5 devletin (ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) mutlak veto yetkisine sahip olması, sunulan karar tasarılarının kabulünü güçleştiriyor ve teşkilatı işlevsizleştiriyor. Bu devletlerin nereden aldıkları yetki ile veto yetkisine sahip oldukları da ayrı bir soru işaretini oluşturuyor.
Teşkilatın diğer organı olan Genel Kurul’un aldığı kararların herhangi bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Oy birliği ile bir karar alınmış bile olsa, muhatap devlet alınan kararı uygulamaz zorunda bulunmuyor. Eğer bu karar batılı devletler tarafından baskı için kullanılıyor değilse bir fonksiyonu bulunmuyor.
Bunun son örneği, Birleşik Arap Emirlikleri’nin sunduğu ve 90’dan fazla ülkenin eş sunucusu olduğu karar tasarısının 8 Aralık’ta BMGK’da yapılan oylamada ABD tarafından veto edilmesi oldu.
Genel Sekreter, bütün şartları zorlayarak bir mektup göndermişti!
BMGK’deki oylamadan 2 gün önce 6 Aralık’ta Genel Sekreter Antonio Guterres, görev süresi boyunca yetkisini ilk kez kullanarak Gazze’deki insani felaketin önlenmesi için BM Şartı’nın 99. Maddesi’ni işletmiş ve 6 Aralık’ta BMGK’ye mektup göndermişti.
Antonio, “Güvenlik Konseyi üyelerini insani felaketin önlenmesi için baskı yapmaya çağırıyorum ve insani ateşkesin ilan edilmesi talebimi tekrarlıyorum. Bu çok acil.” ifadelerini kullanmıştı.
Genel Sekreterin hamlesinin ardından BMGK’de 8 Aralık’ta gerçekleşen toplantıda, Gazze’de insani ateşkes talep edilen karar tasarısı ABD tarafından veto edildi.
BM’de egemenlik veto hakkı verilen 5 devletin elinde
BMGK’nin 5 daimi üyesine mutlak veto yetkisi verilmesi ve BM Genel Kurulunun kararlarının da bağlayıcılığının olmaması, dünyanın kaderinin bu 5 ülkenin eline terk edilmesi anlamına geliyor.
Bu durum, “Dünya 5’ten büyüktür” doktrinini dillendiren Türkiye dahil birçok ülkeyi, küresel ve bölgesel pek çok örgütü, BM’nin yapısında reform yapılması talebinde bulunmaya itti.
Antonio Guterres de 10 Aralık’ta Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen Doha Forum’da yaptığı konuşmada, “Gazze’de insani ateşkes kararını uygulamaya gücünün olmaması nedeniyle BM Güvenlik Konseyinin (BMGK) otoritesinin ve güvenirliğinin zedelendiğini” belirtti.
İçinde bulunduğumuz şu durumda dünya devletlerinin, “dünya barışını” sağlayacak daha etkin ve adil kurumlar ve alternatifler araması ya da en azından barışı 5 devletin tekelinden kurtaracak şekilde BM’yi modernize etmesi gerekiyor. Nitekim mantık çerçevesinden bakılacak olursa, binlerce insanın hayatının ve kaderinin bir ya da 5 devletin ağzından çıkacak söze bağlı olması makul değil.
Bununlu birlikte batının zayıflayan egemenliği altındaki uluslararası kuruluşların da bundan sonraki süreçte aynı etkinliği sürdürmesi beklenmiyor.
Aynı sistem içinde köklü reform mümkün mü?
Henüz hiçbir devlet BM’ye alternatif yeni bir uluslararası yapılanmadan hatta BM’nin merkezinin New York’tan başka bir şehre taşınmasından bahsetmiş değil. Ancak BM’de reform yapılması özellikle BMGK’nin daimi üye sayısının artırılması yönünde güçlü bir düşünce hakim.
İkinci Dünya Savaşı’nın kaybedenleri (Almanya, Japonya ve İtalya) Arap ve İslam dünyası, Afrika ve Güney Amerika kıtaları BM’de daimi üyelik istiyor.
Savaştan yaklaşık 80 yıl sonra bugün dünya artık eski dünya değil. Pek çok devletin ekonomik olarak atağa geçtiği, çatışma ve sorunları çözmede ve insani yardım sunmada diplomasiyi etkin şekilde kullandığı görülüyor.
Onlarca yıldır ötekileştirilen devletler de artık seslerinin duyulması için BMGK’da yer almak istiyorlar.
Gazze savaşı, insanlık ve batı merkezli seküler değerler için tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *