Türkiye’de bugüne değin gerçekleşen ve kitlesel nitelik kazanan boykot hareketleri genelde başarısızlıkla sonuçlandı. Bunda boykotun amacının ve yöntemlerinin genelde muğlak olması, reaktif bir nitelik taşıması büyük önem taşıyor. Boykot önemli bir güç. Ancak bu gücün daha keskin hale gelmesi için alacağımız yol uzun.
Halil İbrahim İzgi / AA
Boykot kelimesi, 1880’de İrlanda’nın kıtlık zamanlarında toprak sahipleri ve toprağı işleyenler arasındaki anlaşmazlıkla ortaya çıktı. Charles Boycott, toprak sahiplerini temsil ediyor ve indirim isteyen kiracıları topraklarından çıkarıyordu. Bu duruma hayli içerleyen kiracılar, birlikte davranmanın getirdiği güçle Boycott’u tecrit etmeye başladı. İş o kadar ileri boyuta gitti ki postacı bile mektuplarını götürmüyordu. Ancak boykotun gelişimi, kelimenin ortaya çıkışından daha eskilere dayanıyor. Toplumsal tecridin örneklerinden biri olan boykotun en bilindik iki örneği Hindistan’ın bağımsızlık sürecinde Gandi’nin Tuz Yürüyüşü ve Amerikan bağımsızlığının fitilini ateşleyen Boston Çay Partisi. İkisi de İngilizlere karşı verilen bu boykot mücadeleleri de başarıya ulaşmış örneklerden. Bugün boykot, ekonomik, sosyal ve kültürel hegemonyayı kırmak ve bağımsızlığa erişmek için gösterilen çabaların toplamı anlamına geliyor.
Türkiye’de boykotun temelleri bağımsızlık ve antiemperyalizmle birlikte atıldı. Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan tarafından ilhak edilmesinin ardından yapılan fes boykotu, İstanbul’un işgali sonrası öğrencilerin okul boykotu akla ilk gelenler arasında.
Siyonist İsrail rejiminin Filistin topraklarındaki varlığı boykot tartışmalarını farklı boyutlara taşıdı. Nazi soykırımının ardından Alman ürünlerini ve hatta Almancanın kendisini boykot eden Yahudi toplumu için işler tersine döndü. Bugün İsrail, kendisini boykot etmeye teşvik eden kişilerin ülkeye girişine sınırlamalar koyuyor. Pink Floyd solisti Roger Waters bunların arasında. Siyonist rejime destek veren markalar, Filistin yanlısı akademisyenlere, şarkıcılara, sinemacılara ve tanınmış kişilere boykot uyguluyor ve kariyerlerini yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Siyonizm karşıtı ve Filistin yanlısı kişi ve gruplar da İsrail işgal güçlerinin yaptığı haksızlıkları önlemek için çeşitli boykot çağrılarında bulunuyor. Kültürel, akademik ve ekonomik boyutlardaki boykotlar etkili yöntemler ve ses getiriyor. Dünya çapında İsrail işgal makinesini besleyen ana damarları kesmeye çalışan BDS hareketi, boykotu sistematik bir hale getirmeye ve neredeyse bir yaşam tarzı olarak sunmaya gayret ediyor.
Zorluklar
Türkiye’de bugüne değin gerçekleşen ve kitlesel nitelik kazanan boykot hareketleri genelde başarısızlıkla sonuçlandı. Bunda boykotun amacının ve yöntemlerinin genelde muğlak olması, reaktif bir nitelik taşıması büyük önem taşıyor. Askeri bir saldırganlığa tepki olarak geliştirilen boykot çağrıları söz konusu olduğu için saldırganlığın dönemsel olarak sona ermesi veya gündemden düşmesi boykotu işlevsiz hale getiriyor.
Boykotlarda ekonomik nitelik ön plana çıksa da kültür bunun ayrılmaz bir parçası. Ekonomik devler, medya ve kültür endüstrisinde hakimiyetini sürdürüyor. Bir giyim markasının veya kozmetik markasının yüzü olan isim, eğer markası siyonist bir görüşe sahipse iptal kültürüne muhatap olabiliyor. Ancak siyonist saldırganlığı mazur gören veya görmezden gelen isimler için ödenecek bedel ya da kaybedilecek menfaat söz konusu olmuyor. Bu nedenle gerek ulusal gerekse uluslararası anlamda istisnalar hariç ünlü isimler siyonist saldırganlık söz konusu olduğunda ciddi bir suskunluk sarmalına giriyor. Aynı isimlerin özellikle Türkiye’de hemen her toplumsal olayda “vicdan” ambalajı ile mesajlar verdiğini ya da destekledikleri siyasi figürleri belli etmek için hiçbir fırsatı kaçırmadıklarını biliyoruz.
Boykot kültürü nasıl gelişecek ve sürekliliği nasıl sağlanacak?
Bu soru aslında tüm dünyanın gündeminde. Boykot neredeyse silahsız bir savaş halini aldı. Kitleler seslerini duyurmanın bir yolu, bireyler ise ahlaki pozisyonlarının bir gereği olarak bazen bir ömür boyu boykotlara girişebiliyor. Boykot yapmak kimi zaman tarihi sorumluluğun bir parçası olarak da görülebiliyor. Örnek olarak Nazi geçmişine sahip firmalar özellikle Yahudi Nazi mağdurları tarafından ömür boyu yokluğa mahkum ediliyor ve bu firmalar geçmişte ortak oldukları insanlık suçları için tazminat ödeseler dahi boykota muhatap olmaktan kurtulamıyorlar.
Boykotu başarıya ulaştıran unsurlardan birisi kolektif olması. Bir kahve zinciri bir arkadaş grubu tarafından boykot edilirse hem başarısı hem de sürdürülebilirliği artıyor. Kısa vadede sonuç getiren boykotlar da kitlelerin motivasyonunu artırıyor. Boykot karşıtlarının getirdiği temel argümanlardan biri, boykot edilen firmaların yerel ekonomiye sağladığı katkı. Sureti haktan görünen bu karşı çıkış aslında temel olarak özellikle Batı’nın ikiyüzlülüğünden ibaret. Ukrayna-Rusya savaşında Rusya’ya karşı yaptırımlar marifetiyle uygulanan tecrit, sadece birçok insanın işsiz kalmasına yol açmakla kalmayıp aynı zamanda yedek parça temini nedeniyle yaşanılan kazaların artma riskini de beraberinde getirdi. Bu nedenle uluslararası bağlantılara sahip ticari yapıların siyonizmi açık veya örtülü olarak desteklemeye devam etmek için dolaylı yöntemler geliştirmek yerine tüketicileriyle samimi bir iletişim ortamı kurmaları gerekiyor. Markalar kendilerine yöneltilen eleştirileri ya göstermelik bir sosyal sorumluluk projesiyle tüketicilerin gönlünü almaya çalışarak ya da ciddi meblağlarda ödeme yaptıkları dijital etki alanlarıyla etkisi hale getirmeye çalışıyor. Kısa vadede başarılı gibi görünen bu çabalar bir süre sonra yetersiz kalmaya mahkum.
Türkiye özelinde boykotun bir dikkati çekme ve gürültü çıkarma aracındansa stratejik amaçlara yönelik araç olarak konumlanmasında fayda var. Bunun için kavramsal altyapı, kültürel kodlara uyumluluk, ekonomik gerçekliklerle paralellik gibi unsurlar öne çıkıyor. Elbette her bireyin kendi vicdanı için oluşturacağı bir boykot listesi olabilir ama kitlesel boykotlar için mutlaka uzun vadeli yol haritası, iletişim planı ve stratejiler belirlenmeli. Kitlesel katılımın sağlandığı boykot kampanyaları bugün dünyanın en büyük devletlerinden Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) kuruluşuna vesile oldu. Bu yönüyle boykotun önemli bir araç olduğunu söyleyebiliriz. Diğer taraftan eğer nihai amaç onaylamadığımız davranışları sergileyen kişi ve kurumları etkisiz hale getirmekse bunu akılcı alternatiflerle sağlayabiliriz. Nitekim Türk savunma sanayisi de tecrit yöntemiyle kendisini hedef alan saldırgan boykotların sonucu bugünlere erişti. Dostoyevski’yi bile boykot etmekten çekinmeyen çıldırmış bir dünyada boykot sadece ekonomik ve sosyal boyutlarıyla değil, psikolojik yönüyle de sağaltıcı bir etkiye sahip. Kötülerden ve kötülüklerden uzak durmak, insanları, toplumları ve nihayetinde dünyayı kısa, orta ve uzun vadede düzeltme potansiyeline sahip. Markaların küresel iddialara sahip olduğu dünyada tüketicilerin de ortak hassasiyetlerde birleşerek baskı oluşturması, reklam veren kimliği ile medya üzerinde baskı kuran tröstler için de bir dizginleme imkanı sunacaktır. Boykotların, sulandırılmadan, vakur şekilde hayata geçirilmesi, kişisel amaçlardan arındırılması, amaç ve yöntem olarak ahlaki zeminden uzaklaşmaması gerekiyor. Diğer önemli bir nokta ise boykot listelerinin güvenilir kaynaklardan alınması, gerekçelendirilmesi ve önceliklendirilmesi. Pratikte karşılığı olmadığı halde harcanan boykot enerjisi kısa süre içinde yılgınlığa yol açarak gerçek tepkilerin önünde bir set olmaya başlıyor.
Tüm bu boykot manzarasından ortaya çıkan resim, ortaya konulan rezervlere rağmen çok kıymetli. Birçok marka ve kurum, yaptığı ve yapmadığı her hareketin, attığı veya atmadığı her adımın kaydedildiğini ve bir bedeli olacağı düşüncesini hesaba katıyor. Önümüzdeki dönemde şirket ve itibar değerlendirmelerinde Birleşmiş Milletler (BM) küresel hedeflerinin şirket faaliyet raporlarında yer alan boykot karneleri de performans göstergeleri arasına girebilir. Daha adil bir dünyaya ulaşmak için boykot önemli bir güç. Ancak bu gücün daha keskin hale gelmesi için alacağımız yol uzun. Uzun vadeli, sürdürülebilir ve mümkün olan en geniş tabanla geliştirilecek boykot stratejileri sadece Filistin’i değil, markalar karşısında edilgen durumda olan tüketicileri ve kültür endüstrisi karşısında izleyici konumunda olan bizleri de birer aktöre dönüştürecek.
[Halil İbrahim İzgi, Gazeteci]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *