Filistin Davası, Kavramlar Çerçevesinde Konuşuldu

Filistin Davası, Kavramlar Çerçevesinde Konuşuldu

14. Dergiler Fuarı Pazar günü sona erdi. Fuarda İktibas Dergisi’nin düzenlediği sohbet programında yazarımız Şükrü Hüseyinoğlu da “Kavramlarla Filistin Davamız” konulu bir konferans verdi.

Cumartesi günü İstanbul’daki Sirkeci Garı’nda fuar kapsamında düzenlenen programda Hüseyinoğlu, Filistin’de yaşananları kavramlar çerçevesinde konu alan bir sunum gerçekleştirdi.

Filistin’e yönelik, Gazze’ye yönelik siyonist işgalcinin yeni bir soykırım saldırısı başlattığı bu süreçte gerçekleşen programda Hüseyinoğlu, öncelikle Filistin davasının İslam davası içindeki önemine dikkat çekti.

Filistin’in Kur’an-ı Kerim’de, Maide suresi 21. ayet-i kerimede Arz-ı Mukaddes olarak nitelendirilmesi üzerinden, Kudüs merkezli bu beldenin Peygamberlerin Tevhid mücadelesini yürüttüğü bir belde olmasına değinen konuşmacı, ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’nın burada yer aldığını hatırlattı.

Hüseyinoğlu, kavramların herhangi bir inancı, ideolojiyi ve herhangi bir meseleyi anlamadaki önemine değindi, kavramların insanların düşünüş ve davranışlarını belirlemedeki etkisini ele aldı ve bu noktada Müslümanların Filistin konusunda güncel olarak yaklaşımlarında kavramlar ve kelimeleri kullanmada dikkat ve hassasiyet sahibi olmalarının önemine değindi.

Bu noktada mesela siyonist işgal rejiminin varlığını meşru kabul edecek şekilde ondan bir ülke ya da devlet olarak ve bir devlet ismi şeklinde söz etmek yerine, işgal rejimi ve işgal ordusu gibi ifadelerle söz etmek gerektiğini vurguladı.

Hüseyinoğlu, öncelikle işgal rejiminin kendisini üzerine temellendirdiği kavramlara değinerek, bunlardan en önemlisi olarak “Arz-ı Mevud” kavramına değindi. Muharref Tevrat’ta Tekvin ve Tesniye bölümlerinde, bu şekilde kavram olarak yer almasa da, İbrahim (a.s.)’a Mısır nehri ile büyük nehir yani Fırat nehrinin arasının vadinin, Musa (a.s.)’a “Ayak bastığınız her yer sizin olacaktır” şeklinde vaadler yer aldığını belirten konuşmacı, “Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu vaadin bir kavme değil, o dönem için İslam davasını temsil eden topluluğa olduğudur. Nitekim Rabbimiz halihazırda İslam davasının temsilcisi olan Müslümanlara da Nur suresi 55, Kasas 5 gibi ayetlerde yeryüzü iktidarını vaad etmektedir. Bugün, arz-ı mukaddes olan Filistin’in hak sahipleri ancak Allah’ın dinini yeryüzünde egemen kılma bilincine sahip müminlerdir. Dolayısıyla İbrahim (a.s.) ve Musa (a.s.)’a yapılan vaatler de yine bugün onların izinde olan İslam ümmetine yapılmış bir vaat olarak görülmelidir. Nitekim Al-i İmran suresi 67’de “İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyandı, o hanif bir mümindi, o müşriklerden de değildi” buyurulmaktadır. İbrahim (a.s.)’ın Yahudilerin ya da Hıristiyanların atası değil, muvahhidlerin atası olduğu zikredilerek onun mirasçılarının her devirde tevhid davasını üstlenen müminler olduğu ifade edilmektedir. Bugün “arz-ı mevud” diye bir kavram söz konusu edilecekse, bu İslam ümmeti için söz konusu edilmelidir” şeklinde konuştu.

Ardından “siyonizm” kavramına değinen Hüseyinoğlu, siyonizmin isim olarak Kudüs’te yer alan siyon dağından alındığını, bir ideoloji olarak ise 19. yy’da orta ve doğu Avrupa’daki Yahudiler arasında ortaya çıkan temelde İbrani ulusçusu laik bir ideoloji olduğunu dile getirdi. Soyonizmin laik ulusçu bir ideoloji olmakla birlikte Yahudiliği kendi idealleri için araçsallaştırdığını kaydeden konuşmacı, tıpkı Türk, Kürt, Arap vs ulusçuluklarında olduğu gibi ulusçu ideolojilerin halkların rağbet ettiği dini araçsallaştırma politikaalrını hatırlattı.

Holokost kavramının ise, siyonist ideoloji tarafından Yahudilerin maruz kaldığı Nazi soykırım girişiminin siyonist hedefler için araçsallaştırılması çerçevesinde üretilen bir kavram olduğunu belirten Hüseyinoğlu, bu kavramsallaştırmanın siyonistlerin Filistin’deki soykırım suçlarını meşrulaştırma işlevine sahip olduğunu belirtti. Jenosid (soykırım) kavramsallaştırmasından ayrı olarak holokost kavramının kullanılmasının ise, “Yahudilerin eşsizliği” miti gibi, “Yahudi acılarının eşsizliği” mitini üretmeye matuf olduğunu dile getirdi ve bu konuda anne-babası Nazi kampında sağ kurtulan Yahudi akademisyen Norman Finkelstein’in “Soykırım Endüstrisi” adlı önemli kitabına vurgu yaptı. Siyonistlerin, bu benzerlik mitinin inşa amacıyla, Çingene, Slav ve özürlülere yönelik Nazi soykırım politikalarını unutturmaya çalıştıklarını da ifade etti.

Ardından konuşmacı, Apertheid kavramı üzerinde durdu. Bu kavramın Güney Afrika’da beyaz ırkçılığına dayalı rejimin ırkçı/ayrımcı politikalarını ifade eden bir kavram olduğunu dile getiren Hüseyinoğlu, “Güney Afrika’da siyahilara yönelik ırkçı/ayrımcı politikaları ifade eden bu kavram, günümüzde birçok akedemisyen tarafından siyonist rejimin ırkçı/ayrımcı politikaalrını ifade etmek gayesiyle de kullanımakta ve işgal rejimi apartheid rejimi olarak nitelenmektedir” diye konuştu.

Ardından Filistin İslami direnişinin zeminini oluşturan kavramlara değinen konuşmacı, öncelikle “Nekbe” kavramını gündemleştirdi. 14 Mayıs 1948’de siyon,ist işgal rejiminin emperyalist güçlerce İslam coğrafyasının bağrına bir hançer gibi saplanmasını ifade eden kuruluşunu tanımlayan bu kavramın, “büyük felaket” anlamına geldiğini hatırlattı ve dolayısıyla Filisitnlilerin bellek ve bilincinde siyonist işgal rejiminin yerinin bu olduğuna değindi. Konuşmacı, Nekbe’nin sembolünün ise işgalcilerce gasp edilen evlerini temsil eden anahtar olduğu kaydetti.

Daha sonra “Arz-ı Mukaddes” kavramına değinen Hüseyinoğlu, Maide suresi 21. ayet-i kerimede Filistin topraklarının bu terkiple ifade edildiğini hatırlattı ve şöyle devam etti: “Zira Filistin toprakalrı, tıpkı Harameyn gibi yeryüzündeki tevhid mücadelesinin merkezi bir coğrafyası olmuştur. Nebilerin (a.s.) davet ve mücadelesine tanıklık etmiştir. Dolayısıyla bu coğrafya mukaddes bir beldedir ve bu sebeple de Filistin davası bir toprak veya kavim davası değil, tevhid davasının bir cüzü durumundadır.”

Son olarak “İntifada” kavramına değinen konuşmacı, “başkaları, kıyam, ayaklanma” anlamında bir Arapça kelime olan intifadanın ilginç bir etimolojiye sahip olduğunu dile getirdi ve şöyle devam etti: “İntifada, kanatları ıslanmış, dolayısıyla uçamayan bir kuşun, kanatlarındaki suyu atarak uçmaya çalışması, bunun için kanatlarını çırpması” kök anlamından türetilmiş bir kelime olarak, Filistin halkının bir asırlık işgal ve zulme karşı ayağa kalkmasını, direnişini ifade eden önemli bir kavram haline gelmiştir. 1987-1993 yılları arasındaki birinci, ve 2000-2005 yılları arasındaki ikinci intifada, Filistin davasının kitleselleşmesinde önemli bir işlev görmüştür.

Bu kavramsal izahlardan sonra, Müslüman olarak herhangi bir konudaki mücadelemizin salt hassasiyetler temelinde değil, bilgi temelinde de sürdürülmesinin önemine değinen Hüseyinoğlu, “Bilgi/ilim ile beslenmeyen bir hassasiyetin kalıcı olamayacağını bilmek gerekir. Dolayısıyla Filistin davası ile ilgili de Kur’ani/Nebevi perspektifi, tarihi perspektifi ve bu çerçevede kavramları bilmenin önemini tartışılmazdır.”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *