Filistin meselesinin saatli bomba gibi patlamaya her gün biraz daha yaklaştığı bir ortamda, Suudiler ve diğerleri, tam da bu nedenle Ürdün’e sahip çıktılar.
Taha Kılınç, birdenbire ortaya çıkan ve bir anda dünya kamuoyunun dikkatini çeken Ürdün’e çeken, hükümet karşıtı gösterilerin aynı hızla nasıl bitiverdiğini bugün Yeni Şafak’taki yazısında değerlendirdi. Krizin çıkışını “Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından dayatılan ekonomik düzenlemeler ve yeni zamlar nedeniyle gösterilere başlayan Ürdünlülerin öfkesi hem Başbakan Hani Mulki’nin istifasına hem de tepkiye sebep olan adımların geri alınmasına yol açtı.” sözleriyle ifade eden Kılınç, ‘halkın gazının alındığını’ belirterek, “Yeni Başbakan Ömer Razzaz’ın yaptığı ilk iş, zamların ve planlanan vergi artışının iptal edildiğini açıklamak oldu. Hükümetler tarafından ‘gaz’larının alınmasına alışık olan Ürdünlüler, bu defa daha köklü ekonomik reformlar beklediklerini ifade edip evlerine döndüler.” şeklinde ifade etti son durumu.
Ürdün’de Kral’ın konumu
Taha Kılınç, Ürdün’deki genel durumu yansıttığı yazısında halk gözünde kralın bir denge unsuru olarak görüldüğünü belirtti:
Ürdün’de kral, başbakanları ve kabineleri değiştirme yetkilerinin yanında, parlamentoyu fesih imtiyazına da sahip. Hal böyle olunca, ülkede siyasi ve ekonomik durum ne zaman kötüleşse, kral eline değneğini alıp politik arena halısına sertçe vurur, tozları döker. Halkın gözünde kral, günlük politikanın bir parçası veya aktörü değil, sorun çıktığında çözecek ve ağırlığını koyup kefeyi havada tutacak bir denge unsurudur. Son krizde de görüldüğü üzere, problemler biriktikçe krallar başbakanları görevden alıp yerine yenisini getirerek, kitlelere “Şikâyetleri görüyorum, sorumluları cezalandırdım. Siz de artık sakinleşin” mesajını verir. Bu nedenle, “Ürdün Başbakanı, istifa etmek zorunda kaldı” başlığıyla sunulan bir haber, sanki başbakanın iradesi varmış gibi bir görüntü oluşturduğundan, yanıltıcıdır.
2.5 milyar dolar yardım
Kılınç, IMF’ten vazgeçince Ürdün’e gereken paranın iki saatlik bir oturumun ardından Suudiler tarafından sağlandığının altını çizdi:
Ürdün’deki ekonomik krizin derinleşmesi ve IMF’ye olan borcun ödenemeyecek duruma gelmesi üzerine, Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde Mekke-i Mükerreme’de Ürdün’e destek toplantısı düzenlendi. Pazar akşamı teravih namazından sonra yapılan toplantıda ev sahipleri Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la birlikte Ürdün Kralı Abdullah, Ürdün Veliaht Prensi Hüseyin, Dubai Emiri Muhammed bin Râşid Âl-i Maktûm ve Kuveyt Emiri Şeyh Sabah Ahmedel Sabah hazır bulundu. Yaklaşık iki saatlik oturumun sonucunda, Ürdün’e 2,5 milyar dolarlık yardım sağlanmasında anlaşıldı.
Dört ülkenin kral ve emirlerinin oturduğu yuvarlak masada, Birleşik Arap Emirlikleri’ni Dubai Emiri’nin temsil etmesi ayrıca anlamlıydı. Çünkü Muhammed bin Râşid, Kral Abdullah’ın eniştesi. Dubai Emiri, Kral Hüseyin’in kızı ve Kral Abdullah’ın küçük kız kardeşi Prenses Haya ile evli. Bu durum, Ürdün’deki herhangi bir krizle Abu Dabi yerine Dubai’nin ilgilenmesini tabii hale getiriyor.
Suudiler Ürdün’e sahip çıktı
Taha Kılınç’a göre Ürdün’e neden sahip çıkmalarının nedeni ise, kendi ülkelerini yakın vadede bazı krizlerden korumak:
Ürdün, Ortadoğu siyasetinin kilit taşlarından biri olduğu için, orada çıkacak bir halk isyanı veya siyasi kaos, sadece bölgenin değil dünyanın hiçbir büyük ülkesinin işine gelmeyecektir. Filistin meselesinin saatli bomba gibi patlamaya her gün biraz daha yaklaştığı bir ortamda, Suudiler ve diğerleri, tam da bu nedenle Ürdün’e sahip çıktılar. Böylece sadece Ürdün’ü değil, kendi yönettikleri ülkeleri de yakın vadede bazı krizlerden korumuş oldular.
İngilizlerin ihdas ettiği iki ülke: Irak ve Ürdün
Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından, İngilizler tarafından Şerif Hüseyin’in oğulları Faysal ve Abdullah’a, daha önce olmayan ve sonradan ihdas edilen iki ülke bahşedilmişti: Irak ve Ürdün. Her ikisi de kâğıt üzerinde çizilen yeni sınırlara sahip olan ve tarihsel arka plana dayanmayan bu ülkelerden birincisinde Kral Faysal’ın soyundan gelen yöneticiler, 14 Temmuz 1958’deki askeri darbe sırasında linç edilerek öldürüldü.
Kral Abdullah, komşu topraklardaki kuzenlerinin trajik akıbetini mutlaka hatırında tutuyordur. Bir barut fıçısının üzerinde oturduğunun bilincinde olarak, attığı temkinli ve dikkatli adımlar, tarihten ders aldığını gösteriyor. Bu temkin ve dikkatin, onu Kudüs konusunda Suudilerle ayrı saflara düşürmesi ise, Ortadoğu’nun iç dengelerini görme açısından oldukça öğretici.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *